| 
                        
                        .jpg) 
  
                                      YUNUS'UN İŞARETİ 
                                      GERÇEKTE NEYDİ  Hem 
                                      Kutsal Kitap ve hem de Kuran'a göre İsa 
                                      Mesih, İsrail diyarındaki üç yıllık kısa 
                                      hizmeti içinde birçok büyük mucizeler yapmıştır. 
                                      Yahudilerin bir çoğu bu işaret ve harikaların 
                                      gerçekleştiğini gördüklerinde O'na inandılar. 
                                      Ama Yahudilerin önderleri O'na inanmayı 
                                      reddettiler ve yaptığı mücizeler yaygın 
                                      bir biçimde bilinse de, sık sık işaretler 
                                      göstermesi hatta kendilerine gökten bir 
                                      alamet göstermesi için İsa'ya baskı yapıp, 
                                      O'nu sıkıştırdılar (Matta 16:1). Bir keresinde 
                                      İsa onlara sadece tek bir belirti vereceğini 
                                      söyleyerek kendilerini yanıtladı: i  "Kötü 
                                      ve vefasız kuşak bir belirti istiyor! Ama 
                                      ona Yunus peygamberin belirtisinden başka 
                                      bir belirti gösterilmeyecek. Yunus, nasıl 
                                      üç gün üç gece o koca balığın karnında kaldıysa, 
                                      İnsanoğlu da üç gün üç gece yerin bağrında 
                                      kalacak." (Matta 12:39-40)  Yunus, 
                                      İsrail'in en büyük peygamberlerinden biriydi 
                                      ve Tanrı onu Ninova adlı bir Asur şehrine 
                                      gidip, bu şehrin başına gelecek olan felaketlerden 
                                      ötürü uyarması için çağırmıştı. Ama Yunus 
                                      bunu yapmak istemediğinden bir gemiye binip 
                                      Tarşiş'e gitmeye hazırlandı. Ve büyük bir 
                                      fırtına yüzünden gemi çok sallanıp sarsıldığında, 
                                      kendi isteğiyle denize atıldı ve çok büyük 
                                      bir balık onu yuttu. Balığın karnında üç 
                                      gün kaldıktan sonra, balık onu canlı olarak 
                                      sahile kustu ve o da hemen Tanrı'nın kendisinden 
                                      istediğini yapmak için Ninova şehrine gitti. 
                                      i İsa, 
                                      balığın karnındaki bu üç günlük hapisten 
                                      "Yunus'un belirtisi" olarak söz 
                                      etmişti ve inanmayan Yahudilere vereceği 
                                      tek belirtinin bu olduğunu söylemişti. 1976 
                                      yılında Durban'daki İslami Propaganda Merkezi'nde 
                                      Ahmet Deedat "Yunus'un Alâmeti Neydi?" 
                                      adlı bir kitapçık yayınladı (Bu kitapçık, 
                                      Deedat ile Yüksel'in, Kitab-ı Mukaddes Allah 
                                      Sözü Müdür? adlı kitabında sayfa 86-94 arasında 
                                      yer alıp onun "ikinci kitab"ını 
                                      oluşturmaktadır) Kitapçığın başlığı okuyucuda, 
                                      kitapçığın sözü edilen konuda derin bir 
                                      araştırmanın ürünü olduğu ümidini uyandırıyor. 
                                      Okuyucu bunun yerine Deedat'ın hiç de kendi 
                                      sorusunu yanıtlamadığını ama İsa'nın söylemiş 
                                      olduğu bir şeye saldırı açtığını ve bütün 
                                      gücüyle bu sözleri yalanlamaya çalıştığını 
                                      görüyor. Onun iddiaları tamamıyla iki varsayım 
                                      üzerine kurulmuş. Bunlardan bir tanesi, 
                                      eğer Yunus balığın içindeyken diri idiyse, 
                                      o zaman İsa'nın da çarmıhtan indirildikten 
                                      sonra mezarda diri olmuş olması gerektiği 
                                      ve diğeri de İsa bir Cuma günü çarmıha gerilip 
                                      ondan sonraki Pazar günü dirildiyse, mezarda 
                                      üç gün üç gece kalmış olamayacağıdır. Bizler 
                                      bu iki itirazı da sırasıyla ele alıp, sonra 
                                      da Yunus'un belirtisinin gerçekten ne olduğu 
                                      konusunun bütününü inceleyeceğiz.     
                                      1. İsa Mezardayken 
                                      Ölü Mü Yoksa Diri Miydi? Kutsal 
                                      Kitap'taki Yunus kitabı üzerine yorum yapan 
                                      Mesih inanlısı eleştirmenler, Yunus'un denizdeki 
                                      balığın midesinde mucizevi bir biçimde canlı 
                                      kaldığı gerçeğini kabul ederler. Bütün bu 
                                      olanlar sırasında balığın midesinde hiçbir 
                                      zaman ölmedi ve kıyıya çıktığında da denize 
                                      ilk atıldığı zamanki kadar canlıydı.  Deedat, 
                                      kitapçığında yukarıda aktarılan metinden 
                                      bazı sözleri alıp, cümleyi şu biçime sokmuştur 
                                      "Çünkü nasıl Yunus... İnsanoğlu da... 
                                      öyle kalacaktır" ve durumu şöyle bağlamıştır: 
                                       "Eğer 
                                      üç gün üç gece boyunca Yunus diri idiyse 
                                      o zaman İsa'nın da kabirde diri kalmış bulunması 
                                      gerekirdi, zira İsa daha önce böyle haber 
                                      vermişti!"  İsa, 
                                      sadece kendisiyle Yunus arasındaki benzerliğin, 
                                      Yunus balığın içinde, İsa'nın da yeryüzünün 
                                      derinliklerinde mahsur kalma süresi olduğunu 
                                      söylemişti. Deedat bu niteleyici sözleri 
                                      çıkartıp İsa'nın diğer yönlerden de Yunus 
                                      gibi olmuş olması gerektiğini söylemiş ve 
                                      benzerlik durumuna Yunus'un balığın içinde 
                                      canlı olmasını da eklemiştir. Ama İsa'nın 
                                      bu konuda söylediklerinin tamamı okunursa, 
                                      benzerliğin zaman etkeniyle sınırlı olduğu 
                                      görülür. Yunus, balığın midesinde üç gün 
                                      ve üç gece kaldığı gibi, İsa da yeryüzünün 
                                      derinliklerinde bunun kadar bir süre kalacaktır. 
                                      Kimse, Deedat gibi, bunu abartıp, Yunus, 
                                      balığın midesinde canlı olduğu gibi İsa'nın 
                                      da mezarda canlı olması gerektiği gibi bir 
                                      yere çekemez. İsa böyle bir şey söylememiştir 
                                      ve bu tür bir tefsir O'nun sözlerinden çıkmadığı 
                                      halde O'nun sözlerinden aslında orada olmayan 
                                      bir anlam çıkartılmaya çalışılmıştır. Dahası, 
                                      bir başka durumda İsa, yakında çarmıha gerileceği 
                                      konusundan söz ederken bu noktayı yeterli 
                                      bir biçimde kanıtlayan buna benzer bir şey 
                                      demiştir:   "Musa 
                                      çölde yılanı nasıl yukarı kaldırdıysa, İnsanoğlu'nun 
                                      da öylece yukarı kaldırılması gerekir" 
                                      (Yuhanna 3:14)   Burada 
                                      benzerlik açıkça "yukarı kaldırılmak"tır. 
                                      Musa yılanı yukarı kaldırdığı gibi, İnsanoğlu'nun 
                                      da yukarı kaldırılması gerekir. Biri Yahudilerin 
                                      iyileşmesi için, diğeri de ulusların iyileşmesi 
                                      için. Bu olayda, Musa'nın yaptığı bronzdan 
                                      yılan hiçbir zaman canlı olmamıştı ve eğer 
                                      Deedat'ın mantığını bu ayete uyarlarsak 
                                      İsa'nın yukarı kaldırılmadan önce, çarmıhta 
                                      ve çarmıhtan indirildiğinde ölü olduğunu 
                                      varsaymamız gerekecek. Bu sadece mantıksız 
                                      olmakla kalmaz, Yunus'la bronz yılanın durumu 
                                      arasındaki tezat (birinin bütün olay boyunca 
                                      canlı olması, diğerinin bir direğin üzerinde 
                                      sembol olarak kullanılırken cansız olması), 
                                      İsa'nın kendisiyle Yunus ve bronz yılan 
                                      arasındaki benzerlikleri ancak açıkça söylediği 
                                      noktalarda - üç gün ve üç gece ve direğin 
                                      üzerinde yukarı kaldırılmak konularında 
                                      - kullandığını gösterir. Bunun Yunus'un 
                                      ölü ya da diri olmasıyla bir ilgisi yoktur, 
                                      İsa'nın yaptığı karşılaştırma bu noktayı 
                                      içermiyordu.  Yunus'ta 
                                      zaman sürecini bildiren niteleyici sözcükleri 
                                      çıkartan Deedat, İsa'nın sözlerini şu biçime 
                                      sokmuş "çünkü nasıl Yunus... İnsanoğlu 
                                      da... öyle kalacaktır" ve kendi ürünü 
                                      olan bu sınırsız benzerlikten yola çıkarak, 
                                      benzerliği balığın karnındaki peygamberin 
                                      durumuna dek genişletmeye çalışmaktadır. 
                                      Eğer aynı yöntemi aktarılan diğer ayete 
                                      uyarlarsak, bunun tam tersi bir sonuca varıyoruz. 
                                      Yöntemi diğer ayete uyarladığımızda cümle 
                                      şöyle olur: "Yılan nasıl idiyse... 
                                      İnsanoğlu da öyle olacaktır". Sözü 
                                      geçen ayetteki yılan bronzdan yapılmış cansız 
                                      bir yılandı. Bu her iki durumda da İsa'nın 
                                      kendisi, Peygamber ve nesne arasındaki benzerliği 
                                      yaşam ve ölüm sorusuna uzatmayı düşünmediğini, 
                                      sadece kendi yaptığı benzetmeyle sınırladığını 
                                      görüyoruz. Böylece Deedat'ın ilk itirazının 
                                      da yüz üstü yere düştüğünü görüyoruz. Deedat'ın 
                                      mantık çizgisi izlendiğinde söylediklerinin 
                                      tamamen karşıtı bir sonuç otomatik olarak 
                                      ortaya çıkıyor: Kendi kendine ters düşüp 
                                      kendini inkâr eden hiçbir itiraz ya da iddiaya 
                                      hiçbir ciddiyetle eğilinemez.   2. 
                                      Üç Gün, Üç Gece İsa'nın 
                                      bir Cuma günü çarmıha gerildiği ve ondan 
                                      hemen sonra gelen Pazar günü ise ölümden 
                                      dirildiği, birkaç istisna dışında, evrensel 
                                      olarak Hıristiyanlar arasında kabul edilir. 
                                      Deedat yine, İsa'nın mezarda bir tek gün 
                                      kaldığını (Cumartesi) ve bu zaman diliminin 
                                      iki geceyi içerdiğini (Cuma ve Cumartesi 
                                      geceleri) iddia etmektedir. Bu yüzden Yunus'un 
                                      İşareti'ni, İsa'nın sözünü ettiği zaman 
                                      etkenini de yalancı çıkartmak gayretiyle 
                                      ele alıp şöyle diyor:  "İkinci 
                                      olarak, İsa'nın zaman etkenini de yerine 
                                      getirmediğini görüyoruz. Hıristiyanlığın 
                                      en büyük matematikçisi, istenilen sonuç 
                                      olan üç gün üç geceyi yerine getirmeyi başaramayacaktır." Ne 
                                      yazık ki, Deedat burada, I. yüzyıldaki İbrani 
                                      dili ile XX. yüzyıldaki İngilizce arasında 
                                      büyük bir fark olduğu gerçeğini görmezden 
                                      geliyor. Kutsal Kitap'a ilişkin konuları 
                                      analiz etmeye kalktığında aynı hatayı tekrar 
                                      tekrar yapmaya yatkın olduğunu gördük. O 
                                      zamanlar, neredeyse iki bin yıl önce, Yahudilerin 
                                      birbiri ardına gelen zaman dilimlerinden 
                                      söz ettiklerinde günün herhangi bir bölümünü 
                                      bir bütün gün saydıkları gerçeğini görmeye 
                                      yanaşmıyor. İsa Cuma günü öğleden sonra 
                                      mezara konmuş, Cumartesi bütün gün orada 
                                      kalmış ve Pazar günü de tanyeri ağırmadan 
                                      hemen önce dirilmiştir. Yahudi takvimine 
                                      göre Cumartesi güneş battığında Pazar resmen 
                                      başlamış sayılır. İsa'nın üç gün boyunca 
                                      mezarda olduğu hiç şüphe götürmez.  Deedat'ın 
                                      Yahudilerin gün ve geceleri sayma biçimi 
                                      ve şimdiki konuşma dili ve üslûbu 
                                      hakkındaki bilgisizliği, onu İsa'nın sözleri 
                                      hakkında büyük bir yanlış yapmaya yöneltiyor 
                                      ve aynı yanlışı O'nun üç gün ve üç gece 
                                      mezarda olacağı kehaneti hakkında da yapmayı 
                                      sürdürüyor. Üç gün ve üç gece deyimi yirminci 
                                      yüzyıl İngilizcesinde bugün hiç kullanılmayan 
                                      bir deyiştir. Bu yüzden anlamını I. yüzyıl 
                                      İbranice konuşma dilinde aramamız gerektiği 
                                      çok açıktır. Onu çok sonraki bir çağdaki 
                                      dil yapısı ya da konuşma biçimine göre yargılayıp 
                                      çevirmek, yanlış yapmamıza neden olur.  Yirminci 
                                      yüzyıl İngilizcesi konuşan bizler asla gün 
                                      ve gece deyişini kullanmayız. Örneğin birisi 
                                      iki haftalığına bir yere gidecek olsa, onun 
                                      on beş günlüğüne ya da iki haftalığına gittiğini 
                                      söyleriz. İngilizce ana dili olup da onbeş 
                                      gün ve onbeş geceliğine bir yere gittiğini 
                                      söyleyen birine hiç rastlamadım. Bu, eski 
                                      İbranicede kulanılan bir konuşma biçimiydi. 
                                      Bu yüzden işin en başından itibaren çok 
                                      dikkatli olup eğer biz bu konuşma biçimini 
                                      kulanmıyorsak, o zamanlar onların kullanmış 
                                      olduklarını varsayıp, bugün onlara doğal 
                                      olarak verebileceğimiz anlamları yakıştırmamalıyız. 
                                      İsa'nın yaptığı peygamberliğin anlamını, 
                                      verildiği zamandaki dil ortamında aramalıyız. 
                                      incildeki çelişkiler varmı 
                                      çelişkiler nelerdir? edip yükselin iftiraları 
                                      isa mesihin mezarı  Ayrıca, 
                                      İbranice'de kullanılan konuşma biçiminde 
                                      daima aynı sayıda gün ve gece olduğuna dikkat 
                                      etmeliyiz. Musa kırk gün kırk gece oruç 
                                      tuttu (Çıkış 34:28). Yunus üç gün üç gece 
                                      balinanın karnındaydı (Yunus 1:17). Eyüb'ün 
                                      dostları onunla yedi gün yedi gece oturdular 
                                      (Eyüp 2:13). Hiçbir Yahudinin söylemek istediği 
                                      zaman dilimi bu olsa da "yedi gün ve 
                                      altı gece" ya da "üç gün ve iki 
                                      gece" şeklinde konuşmamış olacağını 
                                      görüyoruz. Konuşma dilinde her zaman eşit 
                                      sayıda gün ve gece söylenirdi ve eğer bir 
                                      Yahudi üç gün ve sadece iki günü içeren 
                                      bir zaman diliminden söz etmek istiyorsa 
                                      üç gün üç gece diyecekti. Bunun güzel bir 
                                      örneği Kraliçe Ester'in hiç kimsenin üç 
                                      gün boyunca gece ya da gündüz hiçbir şey 
                                      yiyip içmemesini söylediği (Ester 4:16), 
                                      ama sadece iki gece geçtikten sonra üçüncü 
                                      gün kralın odasına girdiği ve orucun bittiği, 
                                      Tevrat'ın Ester bölümünde bulunur.  Bu 
                                      da bize Yahudi terminolojisinde "üç 
                                      gün ve üç gece"nin gerçekten üç tam 
                                      gün ve üç tam gece anlamına gelmediğini 
                                      birinci ve üçüncü günlerin herhangi bir 
                                      bölümünü içerebilen bir konuşma tarzı olduğunu 
                                      açıkça gösteriyor.  Burada 
                                      dikkat edilmesi gereken nokta, gecelerin 
                                      sayısı, sözü edilen gün sayısından gerçekte 
                                      bir eksik olsa da, gece sayısının daima 
                                      gün sayısına eşit bir biçimde kullanıldığıdır. 
                                      Günümüzde bu şekilde bir konuşma biçimi 
                                      kullanılmadığından anlamlarını çarçabuk 
                                      yargılayamayız kendi yakıştırmalarımız olan 
                                      ve doğal olduğunu sandığımız yorumları da 
                                      onlara mal edemeyiz.  Bunun 
                                      inandırıcı delili, İsa Yahudilere üç gün 
                                      ve üç gece toprağın içinde kalacağını söylediğinde, 
                                      onların bu önceden bildirmenin sadece iki 
                                      gece sonra gerçekleşmesini bekleyebilecekleri 
                                      olarak algıladıklarında görülüyor. İsa'nın 
                                      çarmıha gerildiğinin ertesi günü, sadece 
                                      bir gece sonra Pilatus'a gidip:   "Efendimiz" 
                                      dediler, "kendisi daha yaşarken o aldatıcının, 
                                      'Ben öldükten üç gün sonra dirileceğim' 
                                      dediğini hatırlıyoruz. Bunun için buyruk 
                                      ver de üçüncü güne dek mezarı güvenlik altına 
                                      alsınlar." (Matta 27:63-64)  Biz 
                                      olsak bu "üç gün sonra" deyişini 
                                      dördüncü günde bir zaman olarak algılarız, 
                                      ama o zamanın konuşma diline göre, Yahudiler 
                                      bu anlatımın üçüncü günden söz ettiğini 
                                      biliyorlardı ve mezarı üç tam gece boyunca 
                                      güvenlik altına değil, üçüncü güne kadar, 
                                      yani sadece ikinci gecenin sonuna dek güvenlik 
                                      altına almakla ilgileniyorlardı. Öyleyse 
                                      "üç gün, üç gece" ve "üç 
                                      gün sonra" deyimlerinin bizim anladığımız 
                                      gibi yetmiş iki saatlik bir zaman dilimi 
                                      değil, üç günün kapsadığı herhangi bir zaman 
                                      dilimi anlamına geldiği açıktır.  Günümüzde 
                                      birisi bir Cuma öğleden sonra bize şimdi 
                                      gidip üç gün sonra döneceğini söylese herhalde 
                                      onu en erken Salıdan önce beklemeyiz. Ama 
                                      İsa'nın (gerçek olsun, uydurma olsun) peygamberliğinin 
                                      yerine gelmesini engelleme isteğindeki Yahudiler, 
                                      mezarı sadece üçüncü güne kadar, yani Pazar 
                                      gününe kadar, güvenlik altına almakla ilgileniyorlardı. 
                                      Çünkü "üç gün sonra" ve "üç 
                                      gün, üç gece" deyimlerinin anlamının 
                                      harfi harfine gerçekten öyle olmadığını 
                                      sadece kendi günlerindeki konuşma biçimi 
                                      olduğunu biliyorlardı.  Önemli 
                                      olan, bizim bugünkü konuşma biçimimizde 
                                      hiçbir yeri olmayan o günkü konuşma biçimini 
                                      nasıl anladığımız değil, Yahudilerin bunu 
                                      o günkü konuşma biçimlerine göre nasıl anladıklarıydı. 
                                      Havariler İsa'nın üçüncü gün, yani sadece 
                                      iki gece geçtikten sonra Pazar günü, ölümden 
                                      dirildiğini cesaretle söylediklerinde (örneğin 
                                      Elçilerin İşleri 3:14-15 10:40) hiç kimsenin, 
                                      Deedat gibi, peygamberliğin yerine gelmiş 
                                      sayılabilmesi için üç gece geçmesi gerektiğini 
                                      söyleyerek onların tanıklığına karşı çıkmaması 
                                      çok anlamlıdır. O günün Yahudileri kendi 
                                      dillerini çok iyi bir biçimde bilirlerdi 
                                      ve Deedat ancak zamanın dilbilimi ve konuşma 
                                      biçimi hakkında bilgisiz olduğundan İsa'nın 
                                      yaptığı peygamberliğe saldırmaya cüret edebiliyor, 
                                      çünkü ona göre üç gün ve üç gecenin yetmiş 
                                      iki saat olması gerekiyor (burada Yunus'un 
                                      balığın karnındaki süresinin de aynı şekilde 
                                      üç tam gün ve üç tam geceyi kapsamadığını 
                                      belirtmeliyiz).  İsa'nın 
                                      Yahudilere sunduğu belirti hakkındaki Deedat'ın 
                                      zayıf itirazlarına gerekli yanıtı verdiğimize 
                                      göre şimdi Yunus'un belirtisinin kesinlikle 
                                      ne olduğuna bakmaya başlayabiliriz.     3. 
                                      Ninova Halkına Verilen Belirti: Yunus  Tanrı 
                                      Yunus'u, kötülüklerinden ötürü o şehri mahvedeceği 
                                      hakkında uyarmak için Ninova'ya yolladığında 
                                      iki önemli olay oldu. Bunlardan birincisine 
                                      biraz önce de kısaca bakmıştık peygamberin 
                                      denize atılıp, balığın karnında üç gün süresince 
                                      yolculuk edişidir. Bu aşamada öyküyü Kuran'da 
                                      anlatıldığı üzere kaydedip, bunu Kutsal 
                                      Kitap'taki Yunus öyküsüyle karşılaştırmak 
                                      ve öykülerin ne dereceye kadar birbirine 
                                      uyduğunu görmek yararlı olacaktır. Kuran'daki 
                                      anlatım şöyle:   "Doğrusu 
                                      Yunus da peygamberlerdendir. Dolu bir gemiye 
                                      kaçmıştı. Gemide olanlarla karşılıklı kura 
                                      çekmişti de yenilenlerden olmuştu, bu sebeple 
                                      denize atılmıştı. Kendisini kınarken onu 
                                      bir balık yutmuştu. Eğer Allah'ı tesbih 
                                      edenlerden olmasaydı, tekrar diriltilecek 
                                      güne kadar balığın karnında kalacaktı. Halsiz 
                                      bir halde iken kendisini sahile çıkardık. 
                                      Onun için, geniş yapraklı bir bitki yetiştirdik. 
                                      Onu, yüz bin veya daha çok kişiye peygamber 
                                      olarak gönderdik. Sonunda ona inandılar, 
                                      bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar 
                                      geçindirdik." (Saffat/37:139-148)  Burada 
                                      hangi olayın hangisinden sonra geldiği belli 
                                      olmadığından öykü parçalanmıştır. Ancak 
                                      Kutsal Kitap'taki Yunus kitabında anlatımın 
                                      tamamını, doğru bir şekilde öykünün birbirine 
                                      örülmüş kısımlarını anlatır buluyorsunuz. 
                                      Hepsini boğulma tehlikesiyle karşı karşıya 
                                      bırakan fırtınanın nedeninin ne olduğunu 
                                      öğrenmek için, Yunus gemideki diğer askerlerle 
                                      birlikte kura çekmeye razı oldu. Kura kendisine 
                                      çıktı ve bu yüzden denize atıldı ve hemen 
                                      ardından da büyük bir balık tarafından yutuldu. 
                                      Üç gün sonra balık kıyıya gidip onu karaya 
                                      çıkarttı. Yunus hemen Ninova'ya gidip şehrin 
                                      kırk gün sonra yok edileceğini ilan etmeye 
                                      başladı.  Diğer 
                                      büyük olay, bütün şehrin korkunç uyarıyı 
                                      duyduklarında kralından bütün esirlerine 
                                      dek tamamen tövbe etmesiydi. Ama şehir halkının 
                                      günahlarından tövbe ettiğini görünce Yunus 
                                      hayret verici bir biçimde kızdı, çünkü Tanrı'nın 
                                      merhametli olduğunu ve büyük bir olasılıkla 
                                      şehri bağışlayacağını biliyordu. Milliyetçi 
                                      bir İbrani olarak şehrin mahvolmasını istiyordu, 
                                      çünkü Ninova Asurluların en büyük şehriydi 
                                      ve İsrail halkı için sürekli bir tehlike 
                                      oluşturuyordu. Günün sıcağında şehrin yıkılmasını 
                                      izlemeyi umarak bir tepeye çıktı ve Tanrı 
                                      da büyük bir asma kabağınının başının üstünde 
                                      biterek ona gölge vermesini istedi. Ama 
                                      ertesi gün Tanrı kabağın sapını yiyip onu 
                                      kurutması için bir kurt yolladı. Yunus bu 
                                      duruma çok kızdı ama Tanrı ona şöyle dedi: 
                                        "Sen 
                                      emeğini çekmediğin ve büyütmediğin asma 
                                      kabağına acıyorsun, o kabak ki bir gecede 
                                      çıktı ve bir gecede yok oldu ya ben, Ninova 
                                      için, o büyük şehir için acımayayım mı? 
                                      O şehir ki orada sağını ve solunu seçemeyen 
                                      yüz yirmi binden ziyade insan, birçok da 
                                      hayvan var."(Yunus 4:10-11)  Bu 
                                      öykünün ikinci büyük olayı, yani bütün Ninova 
                                      şehrinin tövbe edişi, Asurluların Tanrı'yı 
                                      tanımayıp O'ndan korkmadıklarını ve Yunus'un 
                                      sözünü dinleyip getirdiği uyarıya kulak 
                                      vermeleri için hiçbir belirli nedenleri 
                                      olmadığı göz önüne alınınca, çok daha dikkate 
                                      değer bir olaydır. Yunus'un uyardığı gibi 
                                      şehrin kırk gün içinde yok olacağın hakkında 
                                      hiçbir belirti yoktu. Yaşam, hava ya da 
                                      diğer unsurlar tehlikenin yakın olduğu hakkında 
                                      hiçbir öneride bulunmadan, günbegün normal 
                                      bir biçimde akıp gidiyordu.  Nuh'un 
                                      zamanında, yeryüzünü büyük bir sel alıp 
                                      götürmeden önce olduğu gibi şehrin etrafında 
                                      fırtına bulutları yoktu. Ninova çok kuvvetli 
                                      bir şehirdi ve hiçbir şekilde askeri bir 
                                      tehlike altında değildi. Şehrin duyduğu 
                                      tek şey bir Yahudi Peygamberin tek başına 
                                      "daha kırk gün var ve Ninova yıkılacak" 
                                      diye ilan edişiydi (Yunus 3:4).  Sık 
                                      sık "bu gece dünya sona erecek" 
                                      diyen levhalarla gezen sakallı ihtiyarlar 
                                      hakkında karikatürler görürüz ve sokaklarda 
                                      bu tür mesajlarla dolaştıklarında da herkes 
                                      için eğlence konusu olurlar. Ninova'lılar 
                                      Yunus'un bu din çılgınlarından biri olduğunu 
                                      düşünebilirlerdi ve onun besbelli olan içtenliği 
                                      onları eğlendirse de uyarısının içeriği 
                                      kendilerini öfkelendirebilirdi.  
                                       Havari 
                                      Pavlus Atina'ya gittiğinde aynen böyle karşılanmıştı. 
                                      Ettiği vaazlara yanıt olarak bazıları, "Bu 
                                      lafebesi ne demek istiyor?" dediler 
                                      (Elçilerin İşleri 17:18). İbrani peygamberi 
                                      Yunus'u dinleyen Ninova halkı, Atinalıların 
                                      havari Pavlus'la eğlendiği gibi onunla eğlenebilirlerdi. 
                                      "Galiba yabancı ilahların haberciliğini 
                                      yapıyor" (Elçilerin İşleri 17:18). 
                                      Ama biz durumun öyle olmadığını görüyoruz: 
                                        "Ve 
                                      Ninova halkı Allah'a inandılar ve oruç ilan 
                                      ettiler ve büyüğünden küçüğüne kadar çullar 
                                      sarındılar." (Yunus 3:5)   Kralın 
                                      tahtından, sıradan adamların en sonuncusuna 
                                      kadar yüzlerce Ninova'lı Yunus'u tamamıyla 
                                      ciddiye aldı, büyük bir içtenlikle tövbe 
                                      etti ve başlarına gelecek olan felaketin 
                                      olmaması için ellerinden geleni yaptılar. 
                                      Yunus hiçbir şekilde kısa ve basit uyarısının 
                                      gerçekliği hakkında onları ikna etmeye çalışmadı, 
                                      sadece onu bir gerçek olarak ilan etti. 
                                      Onlara, eğer tövbe ederlerse, Tanrının şehirlerini 
                                      bağışlayacağına dair güvence de vermedi. 
                                      Hatta tam tersine kendi isteği ve beklentisi, 
                                      Ninova'lılar onu ciddiye alsalar da almasalar 
                                      da Tanrı'nın uyarısınca şehrin yok edilmesiydi. 
                                       Neden 
                                      o zaman bütün bir şehir Tanrı'nın kendilerini 
                                      bağışlayacağını umarak tövbe ettiler (Yunus 
                                      3:9)? Yahudi tarihçiler bu öykü tarafından 
                                      büyülenmiştir ve bunun tek olası açıklamasının, 
                                      Yunus'un itaatsizliği yüzünden Tanrı'nın 
                                      gazabı olarak bir balık tarafından yutulduğunu 
                                      ve normal olarak böyle bir durumda ölmesi 
                                      gerekirken Tanrı'nın merhametle onun ölmesine 
                                      izin vermediği ve üçüncü günde onu balığın 
                                      midesinden kurtardığını bilmeleri olduğu 
                                      sonucuna varmışlardır. Sadece bu, Yunus'u 
                                      ne kadar ciddiyetle dinlediklerini ve eğer 
                                      tövbe ederlerse kendilerine merhamet edileceği 
                                      hakkındaki ümitlerini açıklayabilir.  Yahudi 
                                      tarihçiler Ninova'lıların, eğer Tanrı kendisine 
                                      itaatsizlik ettiklerinde sevgili peygamberlerine 
                                      böyle yaparsa, şehirleri Tanrı'ya karşı 
                                      büyük bir kin, kötülük ve günah içindeyken 
                                      kendilerinin neler bekleyebileceklerini 
                                      tartmış olabilecekleri sonucuna varıyorlar. 
                                       Yahudilerin 
                                      mantığı doğruydu. İsa, Ninova'lıların Yunus'un 
                                      başına gelenleri bildiklerinden ötürü tövbe 
                                      ettiklerini doğrulamıştır. İsa bunu şöyle 
                                      diyerek açıklığa kavuşturmuştur:   "Yunus 
                                      Ninova halkı için bir belirti olmuştu"(Luka 
                                      11:30)  İsa 
                                      bunu söyleyerek Yunus'un başından geçenler 
                                      ve Ninova halkının tövbe edişi öykülerinin 
                                      doğru olduğuna ve tarihsel gerçekliklerine, 
                                      onay mührünü basmıştır. Aynı zamanda, Ninova'lılar 
                                      Yunus'un başından geçenleri ve harikulâde 
                                      bir biçimde kurtarılışını duydukları ve 
                                      bu yüzden de mesajını tamamıyla ciddiye 
                                      alıp, tövbe ederlerse aynı şekilde kurtarılmayı 
                                      umdukları teorisinin de doğruluğunu göstermiş 
                                      oldu. Yunus'un Ninova halkı için bir belirti 
                                      olduğunu söyleyerek, şehrin Tanrı'nın asi 
                                      bir İbrani peygamberine çok yakın bir geçmişte 
                                      yaptıklarından haberdar olduğunu çok açık 
                                      bir dille belirtmiştir. Bu, Ninova'lıların 
                                      neden Tanrı'nın önünde bu kadar içtenlikle 
                                      tövbe ettiklerini açıklamıştı.  Ama 
                                      İsa'nın bu sözleri söylerken yapmak istediği 
                                      sadece Yahudilerin düşüncelerini kanıtlamak 
                                      değildi. İsa, Yunus'un zamanında neler olduğunu 
                                      ve şimdi olanların da kendi neslindeki İsrail 
                                      halkına uyarlanabilirliğini ve buna benzer 
                                      bir belirtinin verilip aynı şekilde inananları 
                                      kurtuluşa eriştireceğini, inanmayanları 
                                      ise helaka götüreceğini göstermek istiyordu. 
                                         4.Yunus'un 
                                      Belirtisinden Başka Bir Belirti Verilmeyecek 
                                        Hem 
                                      Kuran ve hem de Kutsal Kitap'a göre İsa, 
                                      İsrail halkı arasında birçok belirtiler 
                                      ve harikalar gösterdi (Mâide/5:110 Elçilerin 
                                      İşleri 2:22). Bu işleri inkâr edemedikleri 
                                      halde (Yuhanna 11:47) yine de sonuna dek 
                                      O'na inanmayı reddettiler. İsa hizmetini 
                                      bitirirken, O'nun aralarında yaptığı bütün 
                                      şeylere olan tepkilerini okuyoruz:   "Gözleri 
                                      önünde bunca mucize yaptığı halde O'na iman 
                                      etmediler."(Yuhanna 12:37)  Yahudilerin 
                                      tekrar tekrar gelip O'ndan bir belirti istediklerini 
                                      okuyoruz (Matta 12:38) ve bir keresinde 
                                      de kendisinden onlara gökten bir belirti 
                                      göstermesini istediler (Matta 16:1). Diğer 
                                      zamanlarda da onu şu tür sorularla bezdirdiler: 
                                         "Bunları 
                                      yaptığına göre bize nasıl bir mucize göstereceksin?"(Yuhanna 
                                      2:18)   "Görüp 
                                      sana iman etmemiz için nasıl bir mucize 
                                      yaratacaksın? Ne yapacaksın?" (Yuhanna 
                                      6:30)  O 
                                      çağdaki Greklerin çoğunun evvela filozof 
                                      olmalarına karşın, Yahudiler her iddianın 
                                      mucize ve belirti yaratmayla kanıtlanmasını 
                                      istiyorlardı. Havari Pavlus'un mektuplarından 
                                      birinde haklı olarak söylediği gibi:   "Yahudiler 
                                      doğa üstü belirtiler ister, Grekler ise 
                                      bilgelik ararlar." (I.Korintliler 1:22) 
                                       Yahudiler 
                                      İsa'nın Mesih olduğunu iddia ettiğini biliyorlardı. 
                                      Öyleyse, bu iddialarını kanıtlamak için 
                                      mucizeler yapsın, dediler. İsa o zamana 
                                      dek zaten bir sürü büyük mucize yaptığı 
                                      halde, hâlâ tatmin olmamışlardı. O'nun sadece 
                                      beş arpa ekmeği ve iki balıkla beş bin erkeği 
                                      doyurduğunu gördükleri halde (Luka 9:10-17) 
                                      Musa'nın da buna benzer mucizeler yaptığını 
                                      söylediler (Yuhanna 6:31). Gerçekten seçilmiş 
                                      Mesih olduğunu nasıl kanıtlayabileceğini 
                                      sordular. Musa'dan daha büyük olduğunu kendilerine 
                                      göstermek için ne gibi bir işaret gösterebilirdi? 
                                        O 
                                      günlerde insanlar büyük belirti ve işaretlerle 
                                      kolay kolay ikna olmuyorlardı. Musa elindeki 
                                      değneği bir yılana dönüştürdüğünde, Firavun'un 
                                      sihirbazları da aynısını yaptılar. Sihirbazlar 
                                      Musa'nın suyu kana çevirişini ve Nil nehrinden 
                                      kurbağa sürüleri getirmesini de taklit ettiler. 
                                      Ancak Musa yerin tozundan binlerce tatarcık 
                                      çıkarttığında, sihirbazlar: "Bu Allah'ın 
                                      parmağıdır" dediler (Çıkış 8:19) çünkü 
                                      kendileri aynısını yapamıyorlardı.  Aynı 
                                      şekilde Yahudiler de ancak İsa eski zamandaki 
                                      peygamberlerden daha çok ve daha büyük mucizeler 
                                      yapabildiğinde O'nun iddialarını ciddiye 
                                      almayı düşünüyorlardı. O'nun beş bin erkeği 
                                      doyurduğunu, cüzamlıları ve doğuştan kör 
                                      olanları iyileştirdiğini, felçlileri yürüttüğünü, 
                                      cinleri çıkarttığını ve sonunda dört gündür 
                                      ölü olan bir adamı diriltiğini görmüşlerdi. 
                                      Bu mucizeleri kabul etmişlerdi.  Ama 
                                      bütün bunların hepsi onları tatmin etmemişti, 
                                      çünkü öbür peygamberlerin de buna benzer 
                                      mucizeler yarattıklarını görmüşlerdi. İsa 
                                      kendilerine bütün bunlardan daha ağır basan 
                                      nasıl bir mucize gösterebilirdi? Gerçekten 
                                      Mesih idiyse, bütün bunlardan daha büyük 
                                      işler yapabilmeliydi. Musa atalarına gökten 
                                      ekmek vermişti. Ve Mesih'in de benzeri şeyler 
                                      yapabileceği önceden bildirildiğinden (Tesniye 
                                      18:18 34:10-11) sonunda İsa'ya gelip, kendilerine, 
                                      "gökten bir belirti göstermesini istediler" 
                                      (Matta 16:1). İsa onların bu kadar belirtiye 
                                      düşkün olmalarına karşılık şöyle cevap verdi: 
                                        "Bu 
                                      kuşak kötü bir kuşaktır. Belirti arıyor. 
                                      Ama ona Yunus'un belirtisinden başka bir 
                                      belirti gösterilmeyecektir." (Luka 
                                      11:29-30)   İsa'nın 
                                      dünyanın kurtarıcısı, Mesih olduğunu kendilerine 
                                      hiç şüphesiz bir biçimde kanıtlayacak bir 
                                      belirti istiyorlardı. Burada İsa onlara 
                                      açık bir yanıt veriyor ve önlerine iddialarını 
                                      kanıtlayacak bir tek belirti koyuyor: Yunus'un 
                                      Belirtisi. Daha önce bundan söz ettiysek 
                                      de bu noktada ona yeniden bakmamız yararlı 
                                      olacaktır:   "Yunus, 
                                      nasıl üç gün üç gece o koca balığın karnında 
                                      kaldıysa, İnsanoğlu da üç gün üç gece yerin 
                                      bağırında kalacak." (Matta 12:40)  
                                       Burada 
                                      İsa iddialarının kanıtını çok açık bir biçimde 
                                      gösteriyor. Yunus üç gün üç gece balığın 
                                      karnında idi. Bu yalnızca Ninova için bir 
                                      belirti olmakla kalmayıp, İsa'nın kendi 
                                      halkına ve sadece onlara da değil, bütün 
                                      çağlardaki bütün insanlara olacağı belirtiyi 
                                      de önceden temsil ediyordu. İsa da "yerin 
                                      bağrında" buna benzer bir süre kalacaktı. 
                                      Bunun anlamı neydi? Ölü mü olacaktı? Neden 
                                      orada üç gün kalması gerekiyordu? Bu iddia 
                                      karşısında Yahudilerin kafaları herhalde 
                                      çok karışmıştı ama İsa'dan her belirti istediklerinde 
                                      O onlara Yunus'un belirtisinden başka bir 
                                      belirti verilmeyeceğni vaat etmişti. Onlarla 
                                      birlikte iken olan bir olay sırasında bunun 
                                      anlamını kendilerine açıkça söyledi.  5. "Bu 
                                      Tapınağı Yıkın Ve Üç Günde..."
 İsa, 
                                      Yahudilerin Kudüs'teki, içinde Tanrı'nın 
                                      izzetinin olduğu ve İslamiyet'te de Beytül 
                                      Mukaddes olarak geçen büyük tapınağı bir 
                                      dua evi olmaktan çıkarıp bir ticarethaneye 
                                      dönüştürdüklerini görünce, orada para bozanları, 
                                      koyun, sığır ve güvercin satanları dışarı 
                                      attı. Yahudiler de O'na: "Bunları yaptığına 
                                      göre, bize nasıl bir mucize göstereceksin?" 
                                      diye sordular." (Yuhanna 2:18)  Yani, 
                                      sen bir insan olduğun halde, hangi yetkiyle 
                                      yaşayan Tanrı'nın tapınağına girip, oranın 
                                      Efendisi gibi davranabiliyorsun? Bir kez 
                                      daha kendisinden bir belirti istediler ve 
                                      İsa da onlara aynı belirtiyi vaat etti: 
                                        "Bu 
                                      tapınağı yıkın, üç günde onu yeniden kuracağım." 
                                      (Yuhanna 2:19)  İsa 
                                      onlara bir kez daha Yunus'un belirtisini 
                                      vermişti. Yine karşımıza üç günlük zaman 
                                      dilimi çıkıyor ama şimdi buna bir şey daha 
                                      ekleniyor. Yahudilere tapınağı yıkmalarını 
                                      söyleyip onlara meydan okuyor. Daha önce 
                                      kendisinin yerin bağrında üç gün kalacağını 
                                      söylemişti, şimdi ise Tanrı'nın tapınağının 
                                      üç gün için yıkılıp sonra yeniden kurulacağını 
                                      söylüyor. Bunun üzerine Yahudiler,   "Bu 
                                      tapınak kırk altı yılda yapıldı, sen onu 
                                      üç günde mi kuracaksın?" dediler. (Yuhanna 
                                      2:20)  Aslında 
                                      bu aptalca bir soruydu. İsa'nın yaptığı 
                                      şeyi onaylayabilmek için kendisinden doğaüstü 
                                      bir belirti istediler. Eğer, "Bu tapınağı 
                                      yıkın ve kırk altı yılda size bir yenisini 
                                      kurayım" deseydi, bu o kadar da büyük 
                                      bir belirti olmazdı. Ama İsa onu sadece 
                                      üç günde kuracağını söylemişti. Bu onlar 
                                      için şüphesiz İsa'nın olduğunu iddia ettiği 
                                      her şeyi gerçekten olduğunu kanıtlayıp göstercek 
                                      bir belirti olacaktı.  Bu 
                                      İsa'nın söylediği sözlerin en önemlilerinden 
                                      biriydi ve eğer O'nun sözleri içinde Yahudilerin 
                                      kafasında silinmez bir iz bırakanı var idiyse, 
                                      bu da oydu.  Yıllar 
                                      sonra İsa mahkemeye çıkarıldığında, O'na 
                                      karşı tanıklık eden iki kişi de bu unutulmaz 
                                      iddiayı aktardı. Biri "Bu adam," 
                                      dedi, "Ben Tanrı'nın tapınağını yıkıp 
                                      üç günde yeniden kurabilirim" dedi 
                                      (Matta 26:61). Diğeri, "Biz O'nun, 
                                      'Elle yapılmış bu tapınağı yıkıcağım ve 
                                      üç günde elle yapılmamış başka bir tapınak 
                                      kuracağım' dediğini işittik" dedi (Markos 
                                      14:58). Bu adamların ikisi de İsa'nın sözlerini 
                                      tamamen yanlış anladıklarından ve bu sözlerin 
                                      anlamını bir türlü anlayamadıklarından, 
                                      İsa'nın sözlerini çarpıtmışlardı. Ama çok 
                                      önemli bir iddia olduğunun farkındaydılar. 
                                        Hatta 
                                      İsa çarmıha gerildiğinde bazı Yahudi kâhinler 
                                      O'nunla alay edip, "Hani sen tapınağı 
                                      yıkıp üç günde yeniden kuracaktın? Hadi 
                                      kurtar kendini!" dediler (Matta 27:40). 
                                      İsa göğe çıktıktan bir süre sonrasına dek 
                                      bile Yahudiler hâlâ O'nun bu sözlerini konuşuyorlar 
                                      ve İsa'nın yeniden gelip Kutsal Yeri yıkacağının 
                                      bir Hıristiyan inancı olduğunu düşünüyorlardı 
                                      (Elçilerin İşleri 6:14).  Yahudilerin, 
                                      "bu tapınağı yıkın ve üç günde onu 
                                      yeniden kuracağım" sözlerine aşırı 
                                      ilgi göstermesi, bu sözlerin aslında ne 
                                      kadar önemli olduğunu gösteriyor. Ama bu 
                                      Yahudiler kendisiyle bu şekilde alay ettikleri 
                                      sırada bile, İsa'yı çarmıha gererek bu işi 
                                      kendilerinin gerçekleştirdiklerini ve bunu 
                                      izleyen üçüncü gün O'nun dirildiğini öğreneceklerinin 
                                      farkında değildiler. İsa, "Bu tapınağı 
                                      yıkın" dediğinde, şehirdeki büyük binadan 
                                      değil kendi vücudundan söz ediyordu. Yuhanna, 
                                      Yahudilerin tapınağın inşa edilmesinin kaç 
                                      yıl sürdüğü yolundaki yanıtları hakkında 
                                      şöyle söylemiştir, "Ama İsa'nın sözünü 
                                      ettiği tapınak kendi bedeniydi" (Yuhanna 
                                      2:21).  İsa 
                                      üç gün yerin bağrında olacak olanın kendisi 
                                      olduğunu söylemişti ve Yahudilerle konuşurken 
                                      de temizlemiş olduğu Kudüs'teki tapınaktan 
                                      değil kendisinden söz ettiği belliydi. Ama 
                                      neden kendisinden tapınak olarak söz etti? 
                                      Yanıtı bulabilmek için O'nun hizmeti ve 
                                      kişiliği hakkında birazcık bilgi sahibi 
                                      olmak yeterlidir. Yahudiler O'nun Mesih 
                                      olduğunu kanıtlamasını ve bunu yapabilmek 
                                      için de bütün diğer peygamberlerden daha 
                                      büyük olduğunu mucizelerle göstermesini 
                                      istiyorlardı. İsa yanıtında onlara sıradan 
                                      bir peygamber olmadığını göstermeye çalıştı. 
                                      Kudüsteki tapınakta Tanrı'nın izzetinin 
                                      sadece bir göstergesinin varlığı bulunuyordu, 
                                      ama İsa hakkında şöyle söylenmişti:   "Tanrı, 
                                      doluluğunun tümünün O'nda bulunmasını uygun 
                                      gördü... Görülmez Tanrı'nın görüntüsü O'dur... 
                                      Çünkü Tanrılığın bütün doluluğu bedence 
                                      Mesih'te bulunuyor." (Koloseliler 1:19, 
                                      15 2:9)  İsa'nın 
                                      söylediği şuydu: Tanrı'nın doluluğunun tümünün 
                                      bedenimdedir, beni öldürün ve üç gün sonra 
                                      kendimi dirilterek Tanrı'nın evi olan bu 
                                      Tapınağın Rabbi ve Efendisi olduğumu size 
                                      yetecek biçimde bol bol kanıtlayacağım. 
                                           
                                      6. Yunus'un Belirtisinin 
                                      En Büyük Anlamı  Şimdi 
                                      İsa'nın onlara neden bu bir tek belirtiyi, 
                                      Yunus Peygamberin belirtisini verdiği daha 
                                      kolay anlaşılıyor. Ölümü, mezara konuluşu 
                                      ve ölümden dirilişi, onlara Mesih olduğunu 
                                      kanıtlayacaktı.  Daha 
                                      önce Yahudilerin iddialarını kanıtlaması 
                                      için İsa'dan gökten bir mucize, tarihteki 
                                      bütün peygamberlerin yaptıklarından daha 
                                      büyük bir mucize göstermesini istediklerini 
                                      görmüştük ve kişi tarihteki bütün peygamberlerin 
                                      mucizelerine baktıkça, Yunus'un belirtisinin 
                                      önemini daha da çok anlıyor. Biraz önce 
                                      sözünü ettiğimiz gibi, İsa'nın tutuklanıp 
                                      mahkemeye çıkarılmadan önce yaptığı en büyük 
                                      mucize, dört gündür ölü olan Lazar'ı diriltmesiydi. 
                                      Ama bu, Yahudileri ikna etmeye yetmemişti 
                                      (Yuhanna 12:9-11). Bu tür şeyler peygamber 
                                      Elişa'nın zamanında da olmuştu.  Ama 
                                      bir insan ölü bir adamı yeniden yaşama döndürmekten 
                                      daha büyük bir şeyi başarabilir mi? Bundan 
                                      daha büyük sadece bir tek şey olabilir. 
                                      Bir adam öldükten sonra kendini diriltip 
                                      yeniden yaşayabilirse, bu tabii ki daha 
                                      büyük bir mucize olur ve bu mucize İsa'dan 
                                      önce hiçbir peygamber tarafından yapılmamıştı. 
                                       Yaşayan 
                                      peygamberler ölüleri diriltmişlerdi ama 
                                      İsa'nın onlara vaat ettiği belirti Mesih'in 
                                      kendisini ölümden dirilteceği idi. Yunus'un 
                                      belirtisi buydu. Yahudiler çarmıhın altında 
                                      durup onunla "Hani sen tapınağı üç 
                                      günde yeniden kuracaktın!" (Matta 27:40) 
                                      diye alay ettiklerinde İsa'nın birkaç saat 
                                      içinde öldükten sonra üçüncü gün kendisini 
                                      dirilteceğinin, kendisinin gerçekten de 
                                      Tanrı'nın son ve esas tapınağı olduğunu 
                                      içinde bütün evrenin yaratıcısı, yaşayan 
                                      Tanrı'nın bütün doluluğuyla var olduğu Mesih 
                                      olduğunu, karşı konulamaz bir delille kanıtlayacağını 
                                      bilmiyorlardı. Yunus nasıl yeniden yeryüzünde 
                                      yaşamak üzere denizin derinliklerindeki 
                                      balığın karnından çıktıysa, İsa da ölecek, 
                                      mezara konacak ve üçüncü gün ölümden dirilecekti. 
                                      Bir keresinde İsa şöyle söyleyerek bunu 
                                      Yahudilere açıkladı:   "Canımı, 
                                      tekrar geri almak üzere veririm. Bunun için 
                                      Baba beni sever. Canımı kimse benden alamaz 
                                      ben onu kendiliğimden veririm. Onu vermeye 
                                      de tekrar geri almaya da yetkim var. Bu 
                                      buyruğu Babamdan aldım."(Yuhanna 10:17-18) 
                                       İsa 
                                      üçüncü gün kendisini ölümden dirilteceğini 
                                      açıklamakla kalmadı, aynı zamanda kendisinden 
                                      önceki bütün peygamberlerden daha büyük 
                                      olduğunu da sık sık gösterdi. Yahudiler 
                                      O'na, "Yoksa sen babamız İbrahim'den 
                                      üstün müsün?" diye sorduklarında (Yuhanna 
                                      8:53), İsa şöyle ekledi "İbrahim doğmadan 
                                      önce, ben varım" (Yuhanna 8:58). Aynı 
                                      şekilde Samiriye'li kadının ona, "Sen 
                                      atamız Yakup'tan daha büyük müsün?" 
                                      diye sorduğunda İsa, Yakup'un Samiriye diyarında 
                                      insanların içmesi için bir kuyu yaptığı 
                                      halde, kendisini içenlerin bir daha asla 
                                      susamayacakları, diri suyun kaynağını insanların 
                                      içlerine koyacağını söyledi (Yuhanna 4:14). 
                                        Musa 
                                      O'nun hakkında yazmış olduğu için Musa'dan 
                                      daha büyük olduğunu söylemiştir (Yuhanna 
                                      5:46). Davut'tan daha büyüktü, çünkü Kutsal 
                                      Ruh tarafından esinlendirilen Davut, Mesih'e 
                                      "Rab'bim" diyor (Matta 22:43). 
                                      Süleyman ve Yunus peygamberlerden daha büyük 
                                      olduğunu söylemiştir (Matta 12:6), çünkü 
                                      tapınak Tanrı'nın varlığının sadece bir 
                                      göstergesini içerirken Tanrı'nın doluluğunun 
                                      bütünlüğü O'nun bedeninde bulunuyordu.  Kimse 
                                      Süleyman'dan daha bilge olmamıştı, ama İsa, 
                                      Tanrı'nın bilgeliğinin ta kendisidir (I.Korintliler 
                                      1:24). Yunus Ninova halkının cezasının ertelenmesine 
                                      neden olmuş ama İsa, kendisine itaat eden 
                                      herkes için sonsuz kurtuluş kaynağı olmuştur 
                                      (İbraniler 5:9).  Birçok 
                                      peygamber gelip geçtiği halde sadece bir 
                                      tane Mesih olacaktı. Peygamberler birçok 
                                      belirti ve mucize yaptıkları halde, Mesih 
                                      en büyük belirtiyi kendine saklamıştı. Yunus'un 
                                      balığın karnında olması, İsa'nın ölümden 
                                      dirilmesinin önceden verilen bir simgesiydi. 
                                      Bu yüzden İsa kendisinin gerçekten Mesih 
                                      olduğunun kanıtı olarak sadece bu belirtiyi 
                                      vermişti.  
                                       Bu 
                                      da bizi Deedat'ın yazdığı başka bir kitapta, 
                                      "İncil'de İsa'nın çarmıha gerileceği 
                                      hakkında Yunus'un belirtisinden başka hiçbir 
                                      açık şey yazılmadığı" iddiasını ele 
                                      almaya götürüyor (Ahmed Deedat, İsa Çarmıha 
                                      Gerilmiş Miydi? Sayfa 33). Bu sözleri, Kitab-ı 
                                      Mukaddes Allah Sözü Müdür? adlı kitabında 
                                      yaptığı gibi, İsa'nın çarmıhtan canlı indiğini, 
                                      mezarda dinlendiğini ve her nasılsa yeniden 
                                      sağlığını kazandığını kanıtlamak için yazdıklarına 
                                      çok benziyor.  
                                       Eğer 
                                      İsa sadece ölüme çok yakın olduğu için Romalı 
                                      askerler tarafından ölü sanıldığından çarmıhtan 
                                      diri olarak indirilip, havarileriyle gizli 
                                      toplantılar ve değişik kılıklara girmek 
                                      suretiyle (Deedat'ın iddia ettiği gibi) 
                                      yaşamını sürdürdüyse, bizler "bu ne 
                                      biçim bir belirti?" diye sorabiliriz. 
                                      Deedat'ın iddialarını ciddiye alırsak, İsa'nın 
                                      tamamen bir rastlantı sonucu ölümden kurtulduğu 
                                      ve doğal bir biçimde iyileştiği sonucuna 
                                      varmamız gerekecek. Bu, kendisinden önce 
                                      gelmiş geçmiş peygamberlerin yaptığı bütün 
                                      mucizelerden daha büyük bir mucize bile 
                                      olmazdı. Deedat'ın Yunus'un belirtisini 
                                      analizi, hiçbir belirti ortaya koyamıyor! 
                                       Diğer 
                                      taraftan Kutsal Kitap'taki çarmıha gerilme 
                                      hikâyesini olduğu gibi ele alırsak ve İsa'nın 
                                      çarmıhta ölüp, üçüncü gün ölümden dirildiğini 
                                      kabul edersek, o zaman, İsa'nın bütün iddialarının 
                                      doğru olduğuna dair elimizde kesin ve ispat 
                                      edilmiş bir kanıt olur. Diğer peygamberler 
                                      ölü insanları dirilttiler ama sadece İsa 
                                      kendini ölümden sonsuz yaşama diriltti, 
                                      çünkü o cennete çıktı ve neredeyse yirmi 
                                      yüzyıldır da orada. Yunus'un Belirtisinin 
                                      gerçek anlamını sadece bu olayda buluyoruz 
                                      ve İsa'nın neden bunu Yahudilere verdiği 
                                      tek belirti olarak ayırdığını anlamaya başlıyoruz. 
                                       Buna 
                                      göre Deedat'ın İsa'nın çarmıhtan canlı indiği 
                                      teorisi hakkındaki bu son iddiası aslında 
                                      o teorinin aleyhinde bulabileceğimiz en 
                                      güçlü kanıtı oluşturuyor.  Deedat'ın 
                                      bu kitapçıklarında yazılanları delillerle 
                                      çürütmek kolay olduğu halde, konuyu burada 
                                      bırakamayız, çünkü İsa'nın verdiği belirti 
                                      bütün çağlarda yaşamış bütün insanlar içindir. 
                                      Yunus'un denizin derinliklerindeki balığın 
                                      karnındaki yolculuğu Ninova'lılar için Yunus'un 
                                      sözlerinin doğruluğunu kanıtladığı gibi, 
                                      İsa Mesih'in de ölümü, mezara konuluşu ve 
                                      dirilişi bütün çağlardaki bütün insanlar 
                                      için O'nun kurtuluş misyonunun doğru olduğunu 
                                      kanıtlamıştır. O'na Rab ve Kurtarıcı olarak 
                                      inanmayı kabul etmeyenler için İsa'nın bütün 
                                      insanlığın kurtarıcısı olduğu hakkında başka 
                                      hiçbir kanıt gösterilmesine gerek yoktur. 
                                       Yine 
                                      de bu belirtinin anlamını anlayan ve İsa'ya 
                                      inanmaya ve yaşamları boyunca o'nu Kurtarıcı 
                                      ve Rab olarak kabul etmeye hazır olanlara 
                                      harika bir güvence verilmektedir: Tövbe 
                                      eden Ninova'da hiç kimsenin ruhu mahvolup 
                                      ölmediği gibi, sizin için ölüp, siz de O'nunla 
                                      göklerdeki egemenliğinde sonsuza dek birlikte 
                                      yaşayıp, O yeryüzüne yeniden döndüğünde 
                                      yüceltilmiş olarak görünesiniz diye üçüncü 
                                      gün ölümden dirilen İsa'ya bütün yaşamınızı 
                                      verirseniz, sizinki de mahvolup ölmeyecektir. 
                                         
                                       Sonraki 
                                      Sayfa (Deedat'la Yüksel'in Kitabının 1. 
                                      Bölümüne Cevap) 
 |