| 
                        
                        .jpg) 
 Sayın 
                                      Edip Yüksel, Deedat'ın kitabına ilave ettiği, 
                                      "Papazlara ve Hristiyanlara Kitab-ı 
                                      Mukaddes'ten Sorular" başlığı altındaki 
                                      bölüme (sayfa 108) şu sözlerle başlamaktadır: 
                                      "Bu bölümde bir çok sorunun cevabını 
                                      bulacaksınız. Bu soruları, karşılaştığınız 
                                      Hristiyanlara nazik bir dille sorunuz. Aldığınız 
                                      cevapları değerlendiriniz." Açıkçası 
                                      Kitab-ı Mukaddes'i (Kutsal Kitap'ı) içtenlikle 
                                      araştıran kişinin, Sayın Yüksel'in kitabında 
                                      doğru dürüst bir cevap bulacağını sanmıyoruz. 
                                      Nedenini sorarsanız, ilk önce Sayın Deedat 
                                      ile Yüksel'in, sorularını derlemek için 
                                      başvurdukları batılı kaynaklar, Kutsal Kitap'ın, 
                                      Allah'ın vahyi olduğuna inanmayan kişiler 
                                      tarafından yazılmıştır. Bu kişiler Tevrat, 
                                      Zebur ve İncil'in asıl nushalarını bile, 
                                      Tanrı'nın sözü olarak kabul etmeyip, eski 
                                      zamanlarda insanlarca yazılmış efsanelerden 
                                      oluştuğunu söyleyip duran insanlardır. Tabii 
                                      ki, dağa çamur atarak kimse onu yerinden 
                                      oynatamaz; aynı şekilde Kutsal Kitap tarih 
                                      boyunca binbir saldırıya uğramış ve yine 
                                      uğrayacak, ama hiç bir zaman sarsılmadığı 
                                      gibi, yine sarsılmayacaktır. "Ot kurur, 
                                      çiçeği düşer, ama Rab'bin Sözü sonsuza dek 
                                      kalıcıdır!" (Yeşaya 40:8)  Sayın 
                                      Yüksel'in, çalışmasında yararlandığı bu 
                                      "bilginler", yorumlarında, mucizeleri 
                                      veya ön bildirileri kaydeden bölümleri hedef 
                                      alarak temelsiz kuramlarına göre, Allah'ın 
                                      Sözü'nü parçalayıp onu çelişkili göstermeye 
                                      çabalamaktadırlar. Bu parçalama yönteminin 
                                      güzel bir örneği olarak "Tevrat kaynakları" 
                                      başlığı altındaki paragrafa bakabilirsiniz 
                                      (Deedat ile Yüksel, Kitabı Mukaddes Allah 
                                      Sözü müdür?, s. 114). Fakat bu kişilerle 
                                      ilgili Allah'ın uyarısı şöyledir: "Bırakın 
                                      onları; onlar körlerin kör kılavuzlarıdır. 
                                      Eğer kör köre kılavuzluk ederse, her ikisi 
                                      de çukura düşer!" (Matta 15:14).  Aslında 
                                      Kuran'da kaynakça olarak sürekli başvurulan 
                                      Tevrat ve İncil'in, bazı Müslüman çevreler 
                                      tarafından sonradan hükümsüz hale geldiği 
                                      ve değiştirildiği iddiası, "bindiği 
                                      dalı kesen Nasrettin Hoca" fıkrasına 
                                      benziyor. Sayın Yüksel ile emektaşları, 
                                      bir yandan savlarını desteklemek için Kutsal 
                                      Kitap'a başvurup, diğer yandan da O'nun 
                                      geçerliliğini çürütmeye çabalıyorlar. Bunu 
                                      yine başka bir örnekle açıklayacak olursak, 
                                      birinin mahkemede kendisini savunması için 
                                      seçtiği tanığı, sahtekâr diye suçlamasına 
                                      benziyor!  Her 
                                      neyse, daha sonra Sayın Yüksel Kuran'dan 
                                      şu sözleri Mesih İnanlılarına yöneltiyor: 
                                      "Eğer doğru sözlüler iseniz delilinizi 
                                      getiriniz!" (sayfa 107). İşte bizler 
                                      de bu bölümde bizden istenen delili getireceğiz. Ayrıca 
                                      kitabındaki sorulara nezaket açısından bakılırsa, 
                                      Sayın Yüksel'in kullandığı dilin ve konuya 
                                      yaklaşımının pek nazik ve samimi olduğu 
                                      söylenemez. Tersine o, alaycı ve kötüleyici 
                                      bir şekilde yazıyor. Soruları böylece sormakla 
                                      da, Kutsal Kitap gerçeğini aramayıp, amacının 
                                      ancak onu kötülemek olduğunu açıkça gösteriyor. 
                                        Kitaptaki 
                                      soruların çoğu oldukça saçmadır. Kendini 
                                      bir Kutsal Kitap araştırmacısı olarak göstermeye 
                                      çalışsa da, pek başarılı olduğu söylenemez. 
                                      Yine de, konuya yabancı olan okuyucu için, 
                                      Sayın Yüksel'in, kitabında aktardığı sorularda 
                                      birçok önemli konu arasında gerçekten çelişkili 
                                      görünen ayetler vardır. Bu yüzden gerçeği 
                                      içten arayan kişilere, bu soruların cevabını 
                                      mümkün olduğu kadar iyi, ciddi ve tatmin 
                                      edici bir şekilde vermeye çalışacağız.  Sayfa 
                                      110'daki soru listesinde 62 soru varken, 
                                      onu izleyen sayfalarda, 63 soruya rastlıyoruz 
                                      (s.139'daki "Şehadeti Doğru Muydu?" 
                                      sorusu listede yer almıyor). Acaba burada 
                                      bir çelişki var mı? Her neyse, bu 63 soruyu 
                                      teker teker ele alıp derinlemesine inceleyeceğiz. 
                                       Sayın 
                                      Yüksel, sorularına başlamadan önce Kutsal 
                                      Kitap'ın "Yeni Ahit" olarak bilinen 
                                      bölümünü tanımlamaya kalkışıyor. Özellikle 
                                      Matta, Markos, Luka ve Yuhanna "İncilleri"ni, 
                                      birkaç uyduruk iddiayla çürütmeye çalışmaktadır 
                                      (Deedat ile Yüksel, Kitab-ı Mukaddes Allah 
                                      Sözü müdür?, s.114-117). Bu uydurmalar tamamen 
                                      temelsizdir. Bunlar Türkiye'de çok yaygın 
                                      olduğu için, "Dört İncil", yani 
                                      tek Mesih'e dörtlü tanık konusunu aydınlatmaya, 
                                      kitabımızın V. bölümünü, tamamen ayıracağız 
                                      (Bkz: "İncil mi İncil'ler mi?" 
                                      s. 237-255). Şimdi 
                                      değerli okuyucularımız, bu soruların bir 
                                      kısmına neden olan bazı yanlış düşünceleri 
                                      ele alalım: SORULAR 
                                      ÜZERİNDE GENEL YORUM Yanıtlayacağımız 
                                      soruların çoğu, Mesih'in günümüz izleyicileri 
                                      için bir sorun oluşturmamaktadır. Sayın 
                                      Yüksel'in doğru olarak anlayıp saygı duymuş 
                                      olsaydı, Kutsal Yazıları hakkında sormuş 
                                      olduğu soruların çoğunu sormayacak ve yapmış 
                                      olduğu eleştirilerin çoğunu yapmayacak olduğu 
                                      özellikle iki konu vardır. Bu iki konu, 
                                      Kutsal Kitap'ın ilahi esini ve metninin 
                                      günümüze gelişi konularıdır. Bu konuları 
                                      daha iyi anlamamızı sağlamak için her birine 
                                      özellikle eğileceğiz.  İlahi 
                                      Esin  Hristiyanların 
                                      Kutsal Kitap'ın İlahi Esinini anlayışları 
                                      Müslümanların Kuran'ın İlahi Esinini anlayışlarından 
                                      önemli bir biçimde farklıdır. Müslümanların 
                                      Kutsal Kitap'ı yanlış anlaması ve reddetmesinin 
                                      nedeni çoğunlukla budur.  Müslümanlar, 
                                      Kuran'ın her ayetinin peygamber Muhammed'e 
                                      başmelek Cebrail tarafından dikte ettirilen 
                                      gerçek Tanrı sözü olduğuna inanırlar. Muhammed, 
                                      Tanrı'nın Sözünün kendisi aracılığıyla geldiği 
                                      bir kanaldan daha öte bir şey değildi. Ancak 
                                      Kutsal Kitap daha farklı bir esin fikri 
                                      sunmaktadır. Tanrı'nın, yazmak için insanları 
                                      ve onların doğal zekalarıyla karakterlerini 
                                      kullandığını görüyoruz. "İnsanlar Kutsal 
                                      Ruh'ça yönetilerek Tanrı'nın sözlerini ilettiler" 
                                      (II. Petrus 1:21). "Yönetilme" 
                                      mecazı denizcilikle ilgili bir sözcüktür. 
                                      Yelkenlerini açıp rüzgar tarafından yönetilen 
                                      bir tekne için kullanılabilir. Böylece, 
                                      Tanrı'nın hizmetkârlarının itaatkâr ve kabul 
                                      eder bir tutumla "yelkenlerini açtıklarını" 
                                      ve Kutsal Ruh'un onları doldurup O'nun istediği 
                                      yöne yönelttiğini söyleyebiliriz. Esin, 
                                      sadece pasif bir alış değil, Tanrı'yla aktif 
                                      bir işbirliği yapmaktı.  Bu 
                                      nedenle, Kutsal Kitap'taki kutsal yazılarının 
                                      diğer antik kitaplarda paralellerinin olması 
                                      önemlidir. Tanrı, belirli tarihsel yer, 
                                      zaman ve ortamlarda insanlar aracılığıyla 
                                      konuşmuştur. "Kutsal Kitap ayetlerinin 
                                      ikili doğasını kabul etmeliyiz: Bir yandan 
                                      Tanrı tarafından esinlendirilmiş bir kitaptır, 
                                      ama diğer yandan içinde insansal öğe vardır. 
                                      Tanrı, ölü aletler değil yaşayan insanlar 
                                      kullandı. İnsan kişiliğini bir kenara atmadı, 
                                      bunun yerine Kendi esinini kaleme alan insan 
                                      yazarların kişiliğini kendisini kullandı." Kitaplarında 
                                      bulunan çok değişik stiller ve içeriklerden 
                                      ötürü bu gerçek özellikle Eski Antlaşma 
                                      (Tevrat ve Zebur) etüdünde önemlidir. İçinde 
                                      politik önderler ve askeri generaller, çobanlar, 
                                      krallar, esirler ve sakiler tarafından yazılmış 
                                      olan tarih, soyağaçları, kanunlar, şiirler, 
                                      ilahiler ve peygamberlikler (kehanetler) 
                                      buluruz. İman kahramanlarının hem büyük 
                                      kahramanlıklarını hem de günahlarını kaydeder. 
                                      Ama Tanrı'nın sözünü bizim için bu kadar 
                                      uygun kılan buradaki insanlık ve çeşitliliktir. 
                                      Tanrı'nın sözünü bizim için bu kadar uygun 
                                      kılar. "Bu Kutsal Kitap'ın anlatılmaz 
                                      değeridir: mükemmel bir biçimde ve bütünüyle 
                                      ilahidir... buna karşın insan tarafından 
                                      yazılmış olduğu için insana mükemmel bir 
                                      biçimde ve bütünüyle uygundur." Böylece 
                                      Müslümanların uslamlamalarının aksi olarak, 
                                      Kutsal Kitap'ın ilahinin yanı sıra insansal 
                                      izler ve özellikler taşıması bir dezavantaj 
                                      değil kesin bir avantajdır. Esas Ayetleri, 
                                      Tanrı'nın insanların yazmasına neden olmasıyla 
                                      yazılmıştı. Bizler, Tanrı'nın yazma işlevinde 
                                      kullarının kafalarını ve ellerini kullandığına 
                                      inanıyoruz. Bu kullar kendi günlerinin stilinde 
                                      yazdılar. Tanrı'nın esininin kendisini, 
                                      insanlığın anlayabileceği bir biçimde kayda 
                                      geçirdiler.  Ancak, 
                                      Tanrı sadece kullarının yazmasına neden 
                                      olmadı, aynı zamanda onların yazdıklarının 
                                      yüzyıllardır dikkatle korunup günümüze gelmesini 
                                      sağladı. Başkaları ne iddia ederlerse etsinler, 
                                      Tanrı'nın Kendi ayetlerinin herkesin okuması 
                                      ve gerçeğin bilincine erişmesi için korunmasının 
                                      icabına baktığından emin olabiliriz. Bundan 
                                      başka herhangi bir şey önermek, Tanrı'nın 
                                      Kendisinin dürüstlüğüne saldırıda bulunmaktır. 
                                       Eğer 
                                      Müslümanlar Kutsal Kitap'ı eleştirmek istiyorlarsa 
                                      bunu Kutsal Kitap'ın kendisinin olduğunu 
                                      iddia ettiği şeye dayanarak yapmalıdırlar. 
                                      Kutsal Kitap'ı Kuran'ın nasıl esinlendirildiği 
                                      hakkındaki kendi görüşlerine dayanarak eleştiren 
                                      Müslümanlar, burada verilen yanıtların bazılarıyla 
                                      tatmin olmayacaklardır. İki top oyununu 
                                      birbiriyle karşılaştıran insanlar gibi olacaklardır. 
                                      Türkiye'de futbol ve voleybol oynarız. Her 
                                      oyun bir topla oynanır. Ancak voleybol oyuncusu, 
                                      futbol oyuncusunun topa her zaman tekme 
                                      attığından şikayet ederse, eleştirisi geçersizdir. 
                                      Sadece futbol kuralları konusunda cahil 
                                      olduğunu göstermiş olur. Müslüman, Kutsal 
                                      Kitap'ı, Kuran'ın kendisine geldiğine inandığı 
                                      yola dayanarak eleştirirse onun eleştirileri 
                                      de aynı şekilde geçersizdir. Sadece Kutsal 
                                      Kitap'sal esin görüşünü anlamadığını göstermektedir. 
                                       Tanrı'nın 
                                      Kutsal Kitap'ın esini ve bugünümüze gelmesi 
                                      sürecinde insanları araç olarak kullanması 
                                      Mesih İnanlılarını rahatsız edip endişelendirmez. 
                                      Tanrı Tanrı'dır ve istediği kişiyi ya da 
                                      şeyi kullanır.  Metnin 
                                      Günümüze Gelişi  Sayın 
                                      Yüksel'in bize sunduğu soruların birçoğu 
                                      Kutsal Kitap metninin günümüze gelişiyle 
                                      ilgilidir. Müslümanların metni bilginlerin 
                                      incelemesine maruz bırakmaktaki isteksizliğinden 
                                      ötürü Kuran'ın değişik metinleri yoktur 
                                      (sayfa 78-83'de açıklandığı gibi). Müslümanlar 
                                      Kuran'ın sadece bir tek elyazmasında var 
                                      olduğunu da ve bu yüzden hiçbir değişik 
                                      metni olmadığında ısrar ederlerse, tarihsel 
                                      gerçeklerle yüz yüze gelmemekte devam etmektedirler. 
                                       Ancak 
                                      Mesih İnanlılarının saklayacak sırları yoktur. 
                                      Bulunan her elyazması ve her elyazması kısmı 
                                      bile dikkatle korunmuştur. Bu, iki şeyi 
                                      göstermiştir: a) yüzyıllar boyunca çok az 
                                      sayıda metinsel yanlışlar yapılmıştır, ve 
                                      b) bu elyazmalarının hayretler verici doğruluk 
                                      ve çok titiz dikkatle kopya edildiklerini 
                                      bugün herkes açıkça görebilir. Tabii ki 
                                      Müslümanların bugüne kadar böyle bir geliş 
                                      kayıtları yoktur, çünkü Kuran'ın (Osman'ınkinden 
                                      başka) bütün elyazmaları yok edilmiştir 
                                      (bkz. sayfa 77-78). Sayın 
                                      Deedat ve Sayın Yüksel gibi adamların, Kutsal 
                                      Yazıları eleştirmek için birçok elyazmasındaki 
                                      değişiklikleri göstermelerine karşın, Mesih 
                                      İnanlılarının bu konuda farklı bir tavrı 
                                      vardır. Bunları saklamaya çalışmak yerine, 
                                      değişiklikler incelenmiş ve Kutsal Kitap'ın 
                                      birçok çağdaş çevirisinde herkesin görmesi 
                                      için dipnotlar olarak konulmuşlardır. Belki 
                                      Sayın Deedat ve Sayın Yüksel bunun farkına 
                                      varmamışlardır ama bunlar Kutsal Kitap'ın 
                                      bize nasıl geldiğini görmek için onu kendi 
                                      kendilerine etüt etmelerine yol açarak Mesih 
                                      İnanlılarına büyük bir hizmette bulunmuşlardır. 
                                      Bu antik elyazmalarının güvenilirliği ve 
                                      hiçbirinde birbirinden büyük bir fark olmaması 
                                      kendilerinden Kutsal Kitap'ı tercüme ettiğimiz 
                                      bugün elimizde olan metinlerin ne kadar 
                                      güvenilir olduğunu gösterir. Bu yüzden, 
                                      bugünümüze gelirken içine yanlışlar eklendiğini 
                                      ve Kutsal Kitap'ın tutarsız olduğunu söyleyerek 
                                      onu eleştirenler gerek kutsal olsun gerek 
                                      laik olsun antik belgelerin doğası hakkında 
                                      ciddi bir anlayış eksiklikleri olduğunu 
                                      göstermektedirler. Elyazmalarında aşağıda 
                                      ele alacağımız biçimdeki geçirme hatalarının 
                                      var olması onların güvenilirliğini ve doğruluğunu 
                                      kanıtlar.  Eski 
                                      Antlaşma'nın (Tevrat ve Zebur'un) kendilerini 
                                      destekleyen birçok antik elyazmaları vardır. 
                                      Bunların en eskileri 1947'de keşfedilen 
                                      Qumran kitaplığındandır. Bunların tarihleri 
                                      M.Ö. 3'cü yüzyıla kadar dayanır, ki bu da 
                                      çok eski bir tarihtir (Muhammed'ten dokuz 
                                      yüzyıl öncedir). Bu elyazmaları, daha önce 
                                      Kutsal Kitap'ı tercüme etmekte kullanılan 
                                      elyazmalarından yaklaşık 1000 yıl daha eskidirler. 
                                      Lut Gölü cıvarında bulunan bu elyazmaları, 
                                      o zamana kadar kullanılan elyazmaları kendilerinden 
                                      neredeyse 1000 yıl kadar yeni oldukları 
                                      halde hiçbir önemli metinsel değişiklik 
                                      taşımadıklarını gösterirler. Bu, Eski Antlaşma'nın 
                                      elyazmalarına büyük bir dikkat ve saygıyla 
                                      davranıldığını gösteren hayret verici bir 
                                      tanıklıktır. Elimizdeki Yeni Antlaşma (İncil) 
                                      elyazmaları ve onların günümüze nasıl geldiklerinin 
                                      özeti için 47'nci soruya bakınız (s.185-188). Tabii 
                                      ki bütün antik belgeler, eğer gerçekseler, 
                                      yazıcılar ve onları kopya edenler ne denli 
                                      dikkatli olursa olsun insanlar tarafından 
                                      geçirilmelerinin işaretlerini taşımaktadırlar. 
                                      Bu notta, (onları kasti olarak yanlış anlamak 
                                      isteyen o insanlar hariç) Kutsal Kitap'ın 
                                      okunma ve anlaşılmasını etkilemediklerini 
                                      göstermek için Kutsal Kitap ayetlerinin 
                                      geçirilmesinde ortaya çıkan türdeki hataları 
                                      sunmak istiyoruz.  Antik 
                                      metinleri etüt edenler, geçirme hatalarının 
                                      genellikle iki ana alanda olduklarını öğrenmişlerdir: 1) 
                                      Sayıların kaydedilmesinde. Antik dil sistemlerinin 
                                      bugün bizim yaptığımızdan çok daha değişik 
                                      bir biçimde sayı kaydetme yolları vardı. 
                                      Örneğin Soru 13'ün yanıtında gösterdiğimiz 
                                      gibi yazıları yanlış okumak çok kolaydır. 
                                      Soru 8, 12 ve 15'de aynı türde sorulardır.' 
                                      Soru 8'de Yehoakin'in yaşının 8 mi yoksa 
                                      18 mi olduğu sorulmuştur. Bir metin uzmanı, 
                                      hatta böyle şeyleri öğrenmek için zamanını 
                                      vermiş biri bile bir elyazmasında sayının 
                                      silinmiş, lekelenmiş ve bu yüzden yanlış 
                                      okunmuş olduğundan ötürü metni kopya eden 
                                      kişinin yanlış yazdığını hemen anlayabilir. 
                                      Aynı şekilde Soru 12'de Ahazya'nın kral 
                                      olduğunda 22 mi yoksa 42 yaşında mı olduğu 
                                      sorulmuştur. Bunlar bu tür antik belgelerde 
                                      çok görülen ve bilinen kopya eden kişinin 
                                      hatalarıdır.  Bazen 
                                      büyük sayıların paralel metinlerde değişik 
                                      oldukları görülür. Örneğin Soru 4, Davut'un 
                                      700 mü yoksa 7000 mi savaş arabası sürücüsü 
                                      olduğunu ve Soru 7 Süleyman'ın süvarileri 
                                      için 4000 mi yoksa 40.000 mi ahırı olduğunu 
                                      sormaktadır. Bu büyük sayıların çoğu binlerle 
                                      dile getirilir. Sayıları yazmada sık sık 
                                      alfabetik harfler kullanılırdı. Binler harfin 
                                      üzerine konulan noktalarla belirtilirdi. 
                                      Böylece üzerinde iki nokta olan İbrani alfabesinin 
                                      ilk harfi olan, "alef" bin anlamına 
                                      geliyordu. Elyazması eskidikçe harflerin 
                                      üzerinde noktalar olup olmadığını anlamak 
                                      gitgide zorlaşırdı. Böylece 700'ü 7000 olarak 
                                      okumak işten bile değildi.  2) 
                                      İsimlerin Kaydedilmesi. Özellikle yabancı 
                                      ve çok bilinmeyen isimlerin doğru bir şekilde 
                                      kopya edilmesi çoğunlukla zor olmaktaydı. 
                                      Soru 17'de II. Samuel 8:17 ve I. Tarihler 
                                      18:16'daki değişiklikler buna iyi birer 
                                      örnektirler. Samuel'deki bölümün dediği 
                                      gibi Seraya ya da Tarihler'de geçtiği gibi 
                                      Şavşa büyük bir olasılıkla bir yabancıydı. 
                                      Bu yüzden ismi değişik biçimlerde geçmektedir. 
                                       Soru 
                                      9'da Alâmet'in, Azmavet'in ve Zimri'nin 
                                      babasının kim olduğu bize sorulmuştur. İki 
                                      paralel bölümde, Yehoadda ve Yara olarak 
                                      iki değişik isim geçtiği kaynak gösterilmiştir. 
                                      İngilizce'de bile, anlatımlardan birinin 
                                      ismin kısa halini kullandığını, bunun büyük 
                                      bir olasılıkla aynı kişi olduğunu görebiliriz. 
                                      Bu da çok görülen bir şeydir, ve bir çelişki 
                                      olmaktan uzaktır, gerçek bir antik eser 
                                      olmanın özelliklerini taşımaktadır.  Son 
                                      olarak, Kutsal Kitap'ta çelişkiler gibi 
                                      görünen sorulara yanıt bulmak için kabul 
                                      edilmiş bir Hristiyan bilgine danışmak gibi 
                                      ciddi bir çaba gösterilmişe benzememektedir. 
                                      Eğer bu sorulara yanıt bulma arzusu gerçekten 
                                      var olsaydı, sorular çok az bir araştırmayla 
                                      çabucak yanıtlanabilirdi. 63 Soruya 63 Cevap
 1. 
                                      "Şelah kimin oğlu idi?" 2. 
                                      "Harun nerede öldü?" 3. 
                                      "Yesse'nin kaç oğlu vardı?" 4. 
                                      "700 mü 7000 mi? Atlı mı yaya mı?" 5. 
                                      "Davud'u kim tahrik etti, Allah mı 
                                      Şeytan mı?" 6. 
                                      "Üç yedi'ye eşit mi?" 7. 
                                      "Hz Süleymanın atları için kaç ahırı 
                                      vardı?" 8. 
                                      "Yehoyakim kaç yaşında kral oldu?" 9. 
                                      "Alamet'in, Azmavet'in ve Zimri'nin 
                                      babası kimdi?" 10. 
                                      "800.000 mi, 1.100.000 mi? 500.000 
                                      mi, 470.000 mi?" 11. 
                                      "İkişer mi, yedişer mi?" 12. 
                                      "Ahazya kaç yaşında kral oldu? Babasından 
                                      kaç yaş büyüktü?" 13. 
                                      "Kral Baaşa hortladı mı?" 14. 
                                      "Kâhyalar işten kaytarıyor muydu?" 15. 
                                      "Çelişkiler bahçesi" (Ezra 2 ve 
                                      Nehemya 7) 16. 
                                      "Saul'un kızı Mikal çocuk doğurdu mu?" 17. 
                                      "Çelişkiler galerisi" 18. 
                                      "İnsanoğlu en çok kaç sene yaşayabilir?" 19. 
                                      "Hz. Âdem ağacın meyvesinden yediği 
                                      gün öldü mü?" 20. 
                                      "Allah yorulur mu?"  21. 
                                      "Allah derede oturanları kovamadı mı?" 22. 
                                      "Tanrı'nın burnundan duman yükseldi 
                                      mi?" 23. 
                                      "Allah pişman olur mu, olmaz mı?" 24. 
                                      "Allah'ı, kimse gördü mü?" 25. 
                                      "Hz. Yakub insan mıydı?" 26. 
                                      "Kocan seni yaratan mı?" 27. 
                                      "Tevrat'ı Hz. Musa mı yazdı?" 28. 
                                      "Hz. İsa Davud'un Oğlu mu değil mi?" 29. 
                                      "Davud'un hangi oğlu Hz. İsa'nın atasıdır?" 30. 
                                      "İsa'nın dedesi Yakup mu Heli mi?" 31. 
                                      "Unutulan nesil?" 32. 
                                      "'Admin' neden kayboldu?" (Luka 
                                      3:33) 33. 
                                      "İsa Celile'de mi yoksa Yahudiye'de 
                                      mi itibar gördü?" 34. 
                                      "Kim yardım istedi? Yüzbaşı mı, ihtiyarlar 
                                      mı?" 35. 
                                      "Çıkarken mi, yaklaşırken mi?" 36. 
                                      "Sıpa ile beraber eşek var mıydı?" 37. 
                                      "Şehadeti doğru muydu?" 38. 
                                      "Ağaç ne zaman kurudu? Ağacın suçu 
                                      neydi?" 39. 
                                      "Horoz kaç kere öttü?" 40. 
                                      "Haç'ı kim taşıdı? Simun mu, İsa mı?" 41. 
                                      "Yahuda İsa'yı öptü mü, öpmedi mi?" 42. 
                                      "Yahuda İsa'yı neden öptü?" 43. 
                                      "Haydutların akıbeti?" 44. 
                                      "Kabirlerden çıkan cinliler kaç kişiydi?" 45. 
                                      "İsa'yı kaç kişi kefenledi ve kabre 
                                      koydu?" 46. 
                                      "Mezarda kaç melek gördüler?" 47. 
                                      "İncil'deki katmalar ve çıkartmalar..." 48."Baba 
                                      ve Oğul!" 49. 
                                      "Allah 'Üçlük' Allahı mıdır?" 50. 
                                      "Apandisit ameliyatı!" (I. Yuhanna 
                                      5:7) 51. 
                                      "İsa Hristyanların inandığı gibi Rab 
                                      olsa idi..." (Markos 10:18; 13:32; 
                                      Yuhanna 1:18) 52. 
                                      "'Baba' ve 'Oğul', bazı yerlerde mecazî 
                                      anlamda mıdır?" (Matta 5:9; 6:14; Luka 
                                      20:36; Yuhanna 8:47; I. Yuhanna 5:18-19) 53. 
                                      "Allah birdir, Ondan başka ilah yoktur!" 
                                      (Tesniye 4:39; 6:4; 32:39; I. Samuel 2:2; 
                                      I. Krallar 8:60; Yeşaya 45:5, 6; Matta 4:10; 
                                      6:24; Markos 10:18; 12:29; Luka 18:19) 54. 
                                      "İsa Aleyhisselâm Allah-u Teala'nın 
                                      kulu ve resulüdür" (Matta 12:15-21; 
                                      21:11, 46; Luka 7:16; 24:19; Yuhanna 4:19; 
                                      6:14; 9:17) 55. 
                                      "Peygamberlere yapılan çirkin iftiralar" 56. 
                                      "Hristiyanlık barışçı mı?" 57. 
                                      "Hz. İsa, geleceğe ait haberinde yanıldı 
                                      mı?" 58. 
                                      "Cehennem ateşi var mıdır?" 59. 
                                      "Hz. İsa'nın vazettiği İncil hangisidir?" 60. 
                                      "Pavlus'un marifetleri" (Elçilerin 
                                      İşleri 22:3-10; 9:26; 15:36-41; Galatyalılar 
                                      2:10-14) 61. 
                                      "Hz. İsa (haşa) lanetli miydi?" 62. 
                                      "Hz. İsa Pavlus'u lanetlemişti" 63. 
                                      "Hz. İsa son peygamber mi dir?" Şimdi 
                                      her bir soruya cevap vereceğiz, fakat cevapları 
                                      aynı veya birbirine benzer olan bazı sorular 
                                      vardır. Bu tür soruların birine ayrıntılı 
                                      bir cevap, diğerlerine ise kısa bir cevap 
                                      ile birlikte ayrıntılı bilgiyi bulmak için 
                                      bakılması gereken yeri gösteren not bulunmaktadır. 
                                         1. 
                                      "Şelah kimin oğlu idi?" 
                                      
                                         
                                          | Ve 
                                              Arpakşad otuz beş yıl yaşadı, ve 
                                              Şelahın babası oldu (Tekvin 
                                              11:12)  | Eber 
                                              oğlu, Şalah oğlu, Kenan oğlu, Arfakşat 
                                              oğlu, Sam oğlu, Nuh oğlu, Lamek 
                                              oğlu, (Luka 3:35-36)  |    Bu 
                                      sorudaki söz konusu olan edebi tür "soy 
                                      tetkiki"dir. Bu soruyu yanıtlamadan 
                                      önce, soy tetkiklerinin nasıl oldukları 
                                      ve işlevleri hakkında bir şeyi anlamak önemlidir. 
                                      Ancak o zaman bu edebi türü kendi çerçevesi 
                                      içinde anlayabilir ve eleştirisel gözlemlerimizi 
                                      adilce yapabiliriz. Soy tetkiklerinin bazı 
                                      ortak özellikleri vardır:  a) 
                                      Soy tetkiksel edebiyatta sözcükler her zaman 
                                      harfi harfine sözlük anlamlarına gelmezler. 
                                      'Oğul' gibi bir sözcük '-nin soyundan gelme' 
                                      anlamına ve 'nesil' sözcüğü 'birkaç nesil' 
                                      anlamına gelebilir. Böylece soyağaçlarını 
                                      kronolojik ölçüler olarak kullanmak, onları 
                                      hiçbir zaman olmaları tasarlanmamış bir 
                                      şey olarak kullanmak demektir.  b) 
                                      Soyağacının istenilen bir kalıba uyması 
                                      ya da teolojik bir maksadı yerine getirmesi 
                                      için nesillerin ya da bireylerin soyağacında 
                                      bulunmaması ender görülen bir durum değildi. 
                                      Bununla söylenmek istenen soyağaçlarının 
                                      yazarların hayal gücüyle uydurulmuş ya da 
                                      yaratılmış oldukları değildir. Bu edebiyat 
                                      türü, antik dünya yazarları arasında o zaman 
                                      anlaşılan ve kabul edilen belirli ölçüde 
                                      bir serbestliğe uygun görülürdü. Bu eğer 
                                      o zaman bir sorun olmadıysa şimdi de bizim 
                                      için bir sorun olmaması gerektir.  c) 
                                      Bazı soyağaçları geriye, bazıları da ileriye 
                                      doğru yapılmış olabilirler. Geriye doğru 
                                      giden tür, genellikle belirli bir kişinin 
                                      soyunun diğer bir önemli kişiye kadar uzandığını, 
                                      ilk ve son kişi arasındaki aile bağını aradaki 
                                      kişileri bağlantıyı yapmaktan başka bir 
                                      nedenle belirtmeden göstermek için kullanılır. 
                                      Örneğin, I. Tarihler 6:33-43'deki soyağacı 
                                      sadece Heman'ın soyunun Levi'ye kadar uzandığını 
                                      gösterme amacıyla yazılmıştır. Ezra 7:1-5'deki 
                                      soyağacı Ezra'nın soyunun Harun'a kadar 
                                      uzandığını göstermeye çalışır. İleriye doğru 
                                      olan soyağacı türü ise sık sık bağlantısı 
                                      olan kişilerin yaşlarını ve yaptıkları hakkında 
                                      bilgiler içerir. Buna iyi bir örnek, Tekvin 
                                      5'te Âdem'den Nuh'a kadar olan nesillerin 
                                      verilişidir.  Kutsal 
                                      Kitap uzmanları, zamanın buna benzer Kutsal 
                                      Kitapsal olmayan edebiyatını inceleyerek 
                                      antik doğuda kullanılan soyağaçlarını nasıl 
                                      anlamamız gerektiği konusuna epey ışık tutmuşlardır.3 
                                      Zamanın dinsel olmayan kaynaklarından bu 
                                      örnekler, antik çağlarda insanların nasıl 
                                      yazdıklarını ve yazılarından beklentilerinin 
                                      ne olduğunu anlamamıza yarar. Eleştirilerimiz 
                                      sadece o zamanın yazı stilleri ve uygulamaları 
                                      hakkındaki bilgisizliğimizi yansıtıyorsa, 
                                      Kutsal Kitap soyağaçlarında çelişkiler bulmakta 
                                      fazla acele etmeyelim.  Şimdi 
                                      bizim sorumuz. The New Bible Dictionary 
                                      (Yeni Kutsal Kitap Sözlüğü)4 İbranice "ben" 
                                      sözcüğünün sadece oğul değil torun ya da 
                                      soyundan anlamına da geldiğini belirtmektedir. 
                                      Soyağacını yazarın anlatmaya çalıştığı ana 
                                      teolojik noktayı anlamadan harfi harfine 
                                      incelemek metnin yanlış anlaşılmasına neden 
                                      olur. "Şela kimin oğluydu?" gibi 
                                      sorular sormak, sadece soruyu soranın okumakta 
                                      olduğu edebiyat türünü anlamadığını ve her 
                                      iki bölümde de söylenmek istenen şeyi anlamadığını 
                                      gösterir. Tekvin 11 ulusların oluşumunu 
                                      gösteren genel bir liste içerir. Luka 3'te 
                                      yazar sadece İsa'nın 'Tanrı'nın Oğlu' olduğunu 
                                      göstermek için geldiği soyu göstermeye çalışmaktadır 
                                      (3:38).  2. 
                                      "Harun nerede öldü?" 
                                      
                                         
                                          | Ve 
                                              Musa RABBİN emrettiği gibi yaptı; 
                                              ve bütün kavmın gözü önünde Hor 
                                              dağına çıktılar. Ve Musa Harunun 
                                              esvabını çıkardı, ve onları oğlu 
                                              Eleazara giydirdi; ve Harun orada, 
                                              dağın tepesinde öldü; ve Musa ile 
                                              Eleazar dağdan indiler.(Sayılar 
                                              20:27-28)  Ve 
                                              Harun Hor dağında öldüğü vakit yüz 
                                              yirmi üç yaşında idi.(Sayılar 
                                              33:39)  | Ve 
                                              İsrail oğulları Beerot Bene-yaakandan 
                                              Moseraya göç ettiler. Harun orada 
                                              öldü, ve orada gömdüler; ve oğlu 
                                              Eleazar onun yerine kâhinlik etti. (Tesniye 
                                              10:6)  |  Hor 
                                      bölgesi herhalde büyük dağlık bir bölgeydi. 
                                      Sayılar bize O'nun kesin olarak dağda öldüğünü 
                                      söyler. Yazar burada Harun'un kahin esvabının 
                                      nasıl oğluna geçtiğini göstermeye uğraştığından 
                                      belli ki teolojik bir nokta ile ilgilenmektedir. 
                                      Mekanın dağ olması Sayılar'ın metni için 
                                      çok önemlidir. Ne de olsa Tanrı'nın halkına 
                                      dağlarda birçok önemli şey olmuştur. Tesniye, 
                                      Harun'un öldüğü yer olarak Moserah'dan söz 
                                      eder. Neden besbelli farklı bir mekân? Belki 
                                      de Moserah, Hor'un bulunduğu dağlık bölgenin 
                                      adıydı.5 Örneğin bir hafta sonu Uludağ'a 
                                      kayak yapmaya gittiğini söylemek de mümkündür, 
                                      Bursa'ya kayak yapmaya gittiğini söylemek 
                                      de mümkündür. Anlatmak istediğimiz yer aynıdır, 
                                      tek fark Uludağ'ın belirli bir yer, Bursa'nın 
                                      ise daha genel bir bölge olduğudur.  Ancak 
                                      burada Eski Antlaşma'daki yerlerin isimleri 
                                      hakkında bir şey söylemeliyiz. Sözü edilen 
                                      birçok yerin tam olarak coğrafi konumu konusunda 
                                      hatırı sayılır bir belirsizlik vardır. Bu, 
                                      genelde arkeoloji bilimine ait olan, çok 
                                      görülen bir zorluktur ve antik dünya hakkındaki 
                                      bütün araştırmaları etkilemektedir. Sözü 
                                      edilen zaman hakkında güvenilir coğrafi 
                                      bilgiye sahip olmadığımızdan metindeki açık 
                                      çelişkileri göstermek tereddüt etmemize 
                                      neden olmalıdır.    3. 
                                      "Yesse'nin kaç oğlu vardı?" 
                                      
                                         
                                          | Ve 
                                              Yesse oğullarından yedisini Samuelin 
                                              önünden geçirdi. Ve Samuel Yesseye: 
                                              RAB bunları seçrnedi, dedi. Ve Samuel 
                                              Yesseye dedi: Çocukların hepsi bu 
                                              mu? Ve dedi: Daha en küçüğü var, 
                                              ve işte, koyunları güdüyor. (I. 
                                              Samuel 16:10-11)  | ...dördüncü 
                                              oğlu Netanelin, beşinci oğlu Raddayın, 
                                              altıncı oğlu Otsemin, yedinci oğlu 
                                              Davud'un babası oldu. (I. 
                                              Tarihler 2:14-15)  |    I. 
                                      Samuel 16:11, Davut'un Yesse'nin sekizinci 
                                      ve en küçük oğlu olduğunu çok açık bir biçimde 
                                      dile getirmektedir. Dahası, I. Samuel 17:12 
                                      Yesse'nin sekiz oğlu olduğundan söz etmektedir. 
                                      I. Tarihler 2:14-15 Yesse'nin oğullarını 
                                      isimleriyle sayar ve Davut sıralamada yedinci 
                                      ve son olarak gelir. Bundan, hemen ayetin 
                                      metninde çelişki olduğu sonucuna mı varmalıyız? 
                                      Tabii ki hayır! Aslında durumun açıklaması 
                                      çok basit olabilir. Kutsal Kitap bilginleri 
                                      aşağıdaki olasılıkları önermişlerdir: 1) 
                                      Yesse'nin oğullarından biri genç yaşta ölmüş 
                                      ve bu da oğulların sayısını yediye indirmiş 
                                      olabilir.6 2) 
                                      Bu soyağaçsal listelerin teolojik kullanımlarını 
                                      akılda tutarak belki de Tarihler'in yazarı 
                                      onun Tanrı tarafından sevilen olduğunu gösterip 
                                      Davut'a özel bir yer vermek isteyerek onu 
                                      yedinci sıraya koymuş olabilir.7 Yedi sayısı, 
                                      Kutsal Kitap'ta sık sık kusursuzluk ve bütünlüğü 
                                      simgeler. Teolojik önem taşıyan şeyleri 
                                      belirtmek için nesiller ya da bireylerin 
                                      soyağaçlarına dahil edilmesi sık görülen 
                                      bir şeydir. Soyağaçları hakkındaki notumuza 
                                      bakınız.    4. 
                                      "700 mü 7000 mi? Atlı mı yaya mı?" 
                                       
                                      
                                         
                                          | Ve 
                                              Suriyeliler İsrailin önünden kaçtılar; 
                                              ve Davud Suriyelilerden yedi yüz 
                                              araba cenkçilerile kırk bin atlı 
                                              telef etti, ve ordu başbuğu Şobakı 
                                              vurdu, ve o orada öldü.(II. 
                                              Samuel 10:18)  |  
                                              Ve Suriyeliler İsrailin önünden 
                                              kaçtılar; ve Davud Suriyelilerden 
                                              yedi bin araba cenkçilerile kırk 
                                              bin yaya asker öldürdü, ordu başbuğu 
                                              Şofakı da öldürdü.(I. Tarihler 
                                              19:18)  |  II. 
                                      Samuel'e göre Davut 700 araba cenkçileri 
                                      ve 40,000 yaya asker öldürdü. Ama I. Tarihler 
                                      Davut'un 7000 araba cenkçileri ve 40,000 
                                      yaya asker öldürdüğünü kaydeder. Bunlardan 
                                      hangisi doğrudur?  Mesih 
                                      İnanlıları Kutsal Kitap'ın çağlardan beri 
                                      dikkatle korunduğuna inanırlar. Yazıcılar 
                                      tarafından yürütülen dikkatli kopyalama 
                                      işlemini biliriz. Ancak Mesih İnanlılarının 
                                      itiraf ettikleri bir şey varsa o da, Tanrı'nın 
                                      Kutsal Ruh'u aracılığıyla Yazılı Sözünü 
                                      yüzyıllar boyunca sadakatle koruduğu halde 
                                      bunu yerine getirmek için kullandığı süreç 
                                      insansaldır. Kopyalayanlar insandır. Sözde 
                                      çelişkiler olarak sunulan ayetlerin bir 
                                      yazıcının kopyalama işleminde yapmış olduğu 
                                      çok az hatalardan birinin örneği olması 
                                      çok olasıdır. Hangi ayet doğrudur? Her iki 
                                      şekilde de bunun pek fazla önemi yoktur 
                                      çünkü metine zarar gelmemiştir ve her iki 
                                      ayette de Davut'un önemli zaferi çok açık 
                                      bir biçimde bellidir.  Yukarıdaki 
                                      ayetler gibi ayetlerin Kutsal Kitap ayetlerinin 
                                      herhangi bir şekilde değiştirildiği iddialarına 
                                      karşı gerçekten de kuvvetli birer kanıttırlar. 
                                      Eğer değiştirilmiş olsalardı, tutarlı bir 
                                      okuma parçası sunmak için yukarıdaki ayetteki 
                                      gibi yazıcıların yaptığı hataların düzeltilmiş 
                                      olmasını beklerdik. Neden mi? Herhangi birisi 
                                      Kutsal Kitap'ı çelişkiler içermekle suçlamasın 
                                      diye! Bakınız Metinin Günümüze Gelişi hakkındaki 
                                      bölüm (s. 139-140).  5. 
                                      "Davud'u kim tahrik etti, Allah mı 
                                      Şeytan mı?" 
                                      
                                         
                                          | Ve 
                                              İsraile karşı RABBİN öfkesi yine 
                                              alevlendi, ve: Git, İsraili ve Yahudayı 
                                              say, diye Davudu onlara karşı tahrik 
                                              etti. (II. Samuel 24:1) 
                                               | Ve 
                                              Şeytan İsraile karşı kalktı, ve 
                                              İsraili saymak için Davudu tahrik 
                                              etti.(I. Tarihler 21:1) 
                                               |  II. 
                                      Samuel'deki ayette Davut'u tahrik edenin 
                                      Tanrı'nın Kendisi imiş gibi görünür, ama 
                                      I. Tarihler'de bunu yapanın Şeytan olduğu 
                                      söylenir (Bkz. s. 96-97).  Kutsal 
                                      Kitap ve onun öğretilerini bilenler için 
                                      bu ayetler açık bir çelişki anlamına gelmezler. 
                                      Tanrı her zaman her şeyi yönetmektedir ve 
                                      birçok durumda Şeytan'a Tanrı'nın hizmetkârlarını 
                                      ayartıp sınamak için izin verir. Bireyin 
                                      yaşamındaki sıkıntılarda, hem Tanrı'nın 
                                      hem de Şeytan'ın rolü olmasının iyi bir 
                                      örneği de Tanrı'nın hizmetkârı Eyüp'ün durumunda 
                                      görülür. Tanrı, Eyüp'ün Şeytan'ın elinden 
                                      birçok felaketler yaşamasına izin verdi, 
                                      ancak Tanrı'nın amacıyla Şeytan'ın amacı 
                                      tamamiyle farklıydı. Tanrı, sıkıntının terbiyesiyle 
                                      Eyüp'ün imanını arıtıp kuvvetlendirmek istiyordu. 
                                      Şeytan ise, Eyüp'e verebileceği kadar zarar 
                                      vermek istiyor, hatta Eyüp'e Tanrı'yı lanetletmeye 
                                      çalışıyordu (Eyüp 1 ve 2). Sonuçta Eyüp'ün 
                                      Tanrı'ya olan imanı arttı ve Tanrı'ya olan 
                                      güveninin haklı olduğu ortaya çıktı.  Kutsal 
                                      Kitap hem Tanrı hem de Şeytan'ın işbaşında 
                                      olduğu birçok durum içerir, ama her ikisinin 
                                      de amaçları ayrıdır. Tekvin 37, Yusuf'un 
                                      ağabeylerinin onu sonra Mısır'da köle olarak 
                                      satan tüccarlara satmalarının korkunç öyküsünü 
                                      anlatır. Tekvin'in son bölümünde Yusuf, 
                                      ağabeylerinin kendisine zarar vermeyi istedikleri 
                                      halde Tanrı'nın buna izin vermekteki amacının 
                                      iyilik olduğunu kabul eder. Bu, Şeytan burada 
                                      direkt bir şekilde işin içinde olmadığı 
                                      halde, Tanrı'nın ağabeylerin kötü davranışlarını 
                                      kullanıp onlardan (insanları kıtlıktan kurtarmak 
                                      gibi) iyi bir sonuç çıkarttığı durumlardan 
                                      biridir.  I. 
                                      Petrus 5:8-11'de Şeytan'ın yutacak birini 
                                      arayarak kükreyen bir aslan gibi dolaştığını 
                                      okuyoruz. Ama Mesih İnanlısı bir süre acı 
                                      çektikten sonra onu eski konumuna döndürecek 
                                      olan ve sıkıntılarından ötürü onu daha kuvvetli 
                                      yapacak olan Tanrı'dır.  Öyleyse 
                                      Davut'u kim tahrik etmişti? Tarihler'in 
                                      yazarı mı doğruyu söylemektedir yoksa Samuel'deki 
                                      anlatım mı doğrudur? Bu sorunun yanıtı, 
                                      her ikisinin de doğru olduğudur. Tanrı'nın 
                                      en iyi sonucu almak Şeytan'ın da en büyük 
                                      zarara neden olmaya çalışmak amacıyla, hem 
                                      Tanrı hem de Şeytan'ın kişinin karar vermesi 
                                      işine karışmaları olasıdır. Davut'un neden 
                                      nüfus sayımı yaptırdığı bize açık bir biçimde 
                                      anlatılmamıştır ama daha önceki yaşamının 
                                      simgesi olan Tanrı'ya olan tam güvenini 
                                      bir yana bırakıp daha çok askeri kuvvete 
                                      güvenmeye başlamışa benziyor. Bir nüfus 
                                      sayımı yaptırmasında bir kötülük yoktu. 
                                      Ne de olsa, Tanrı daha önce Musa'ya halkı 
                                      sayması için talimat vermişti (Sayılar 1:2-3; 
                                      26:2). Ama Davut'un askeri kuvvetinin ne 
                                      olduğunu anlamak isteğinin gerisindeki güdü 
                                      çok yanlış olabilir. Hatta, Davut'un komutanı 
                                      Yoab Davut'a Davut'un aldırmadığı bazı kuşkulardan 
                                      söz etme cesaretini bile gösterdi (I. Tarihler 
                                      21:3). Böylece bunun aracılığıyla Tanrı 
                                      Davut'a bir ders vermek istiyordu, bu da 
                                      askeri gücün hiçbir sonucu olmadığıydı. 
                                       İşin 
                                      içinde Şeytan da vardı ve şüphesiz o da 
                                      Davut'un yanlış arzularını kendi menfaatine 
                                      kullanmak istiyordu. Ancak sonunda, Şeytan 
                                      arzularına erişemedi ama Tanrı hem Davut'a 
                                      hem de İsrail'e öğrenmeleri gereken bir 
                                      ders verdi ve ruhsal büyümelerinde kendilerine 
                                      yardımcı olacak bir şekilde onları alçakgönüllü 
                                      kıldı. Tanrı bu korkunç olayı çok iyi bir 
                                      şeye dönüştürdü. Hastalığın bittiği yerde, 
                                      Tanrı'nın meleği gelecekte yapılacak olan 
                                      tapınağın Moriya Dağının tam tamına neresinde 
                                      yapılması gerektiğini gösterdi (I. Tarihler. 
                                      21:18). 6. 
                                      "Üç yedi'ye eşit mi?" 
                                      
                                         
                                          | Ve 
                                              Gad Davuda gelip ona bildirdi, ve 
                                              kendisine dedi: Sana memleketinde 
                                              yedi kıtlık yılı mı gelsin? yoksa 
                                              düşmanların seni kovalarken onların 
                                              önünde üç ay mı kaçarsın? yoksa 
                                              memleketinde üç gün veba mı olsun? 
                                              Şimdi düşün ve bak, beni gönderene 
                                              ne cevap götüreyim? (II. 
                                              Samuel 24:13)  | Ve 
                                              Gad Davuda gelip ona dedi: RAB şöyle 
                                              diyor: İstediğini al: ya üç yıl 
                                              kıtlık; yahut düşmanlarının kılıcı 
                                              sana erişerek seni sıkıştıranların 
                                              önünde üç ay bitip tükenmek; yahut 
                                              da üç gün RABBİN kılıcı, ve RABBİN 
                                              meleği İsrailin bütün sınırlarında 
                                              harap ederek memlekette veba. Ve 
                                              şimdi bak, beni gönderene ne cevap 
                                              götüreyim? (I. Tarihler 
                                              21:11-12)  |  Bu 
                                      sadece metni kopya eden bir yazıcının hatası 
                                      olabilir (Bkz. s. 97).  Ayrıca 
                                      II. Samuel'in yazarı tarafından bize Davut'un 
                                      Saul'un günahlarından birinin sonucu olarak 
                                      Davut'un günlerinde üç yıl kıtlık oldu (21:1-2). 
                                      Bu olay Tarihler'de kaydedilmemiştir. II. 
                                      Samuel'in yazarı, bu üç yılı ve artı bu 
                                      olayın gerçekleştiği ara yılı da 24'cü bölüme 
                                      dahil ediyor olabilir. Samuel'de sözcükler 
                                      farklıdır, "Sana yedi kıtlık yılı mı 
                                      gelsin...?" Bunun anlamı yedi yılın 
                                      sürekli ve kapsamlı olmasıydı. Davut'un 
                                      cezası, kıtlığın üç yıl daha devam etmesi 
                                      ve böylece toplam yedi yıl kıtlık olmasıydı. 
                                       Ancak 
                                      Tarihler'de sadece Davut'la ilgili olan 
                                      olaylar verilmektedir. Bu yüzden orada Saul'un 
                                      günahlarından ötürü halkın üzerine gelen 
                                      daha önceki kıtlık kaydedilmez. Bu yüzden 
                                      kıtlığın bir kısmı olan Tanrı'nın Davut'a 
                                      verdiği cezayı temsil eden kıtlığın üç yılı 
                                      seçeneğini sunması uygundur. 7. 
                                      "Hz Süleymanın atları için kaç ahırı 
                                      vardı?" 
                                      
                                         
                                          | Ve 
                                              Süleyman'ın cenk arabaları için 
                                              kırk bin ahır bölüğünde atları vardı, 
                                              ve on iki bin atlısı vardı. (I. 
                                              Krallar 4:26)  | Ve 
                                              atlarla cenk arabaları için Süleymanın 
                                              dört bin ahırı vardı, ve on iki 
                                              bin atlısı vardı, onları araba şehirlerine, 
                                              ve kıralın yanına,Yeruşalime koydu.(II. 
                                              Tarihler 9:25)  |    Bakınız 
                                      Bölüm II. ve Bölüm 5 (Sayıların Kaydedilmesi) 8. 
                                      "Yehoyakim kaç yaşında kral oldu?" 
                                      
                                         
                                          | Yehoyakin 
                                              kıral olduğu zaman on sekiz yaşında 
                                              idi; ve Yeruşalimde üç ay kırallık 
                                              etti; ve anası Yeruşalimli Elnatanın 
                                              kızı olup adı Nehuşta idi. (II. 
                                              Krallar 24:8)  | Yehoyakin 
                                              kıral olduğu zaman sekiz yaşında 
                                              idi; ve Yeruşalimde üç ay on gün 
                                              kırallık etti; ve RABBİN gözünde 
                                              kötü olanı yaptı.(II. Tarihler 
                                              36:9)  |    Bakınız 
                                      sayfa 139-140.   9 
                                      "Alamet'in, Azmavet'in ve Zimri'nin 
                                      babası kimdi?" 
                                      
                                         
                                          | Ve 
                                              Ahaz Yehoaddanın babası oldu; ve 
                                              Yehoadda Alemetin, ve Azmavetin, 
                                              ve Zimrinin babası oldu; ve Zimri 
                                              Motsanın babası oldu.(I. 
                                              Tarihler 8:36)  | Ve 
                                              Ahaz Yaranın babası oldu; ve Yara 
                                              Alemetin, ve Azmavetin, ve Zimrinin 
                                              babası oldu; ve Zimrı Motsanın babası 
                                              oldu;(I. Tarihler 9:42) 
                                               |    Bakınız 
                                      sayfa 140.   10. 
                                      "800.000 mi, 1.100.000 mi? 500.000 
                                      mi, 470.000 mi?" 
                                      
                                         
                                          | Ve 
                                              Yoab yazılanların sayısını kırala 
                                              verdi; ve İsrailde kılıç çeken sekiz 
                                              yüz bin yiğit vardı; ve Yahuda adamları 
                                              beş yüz bin kişi idi.(II. 
                                              Samuel 24:9)   | Ve 
                                              Yoab yazılan kavmın sayısını Davuda 
                                              verdi. Ve bütün İsrail, kılıç çeken 
                                              bin binler ve yüz bin kişi idi; 
                                              ve Yahuda kılıç çeken dört yüz yetmiş 
                                              bin kişi idi.(I. Tarihler 
                                              21:5)  |  Samuel 
                                      İsrail'de 800.000 savaşan adam ve Yahuda'da 
                                      500.000 savaşan adam olduğunu kaydeder. 
                                      Ancak Tarihler İsrail'de 1.100.000 ve Yahuda'da 
                                      470.000 savaşan adam olduğunu kaydeder. Buradaki 
                                      fark, dört etkenden birine (ya da daha fazlasına) 
                                      bağlı olabilir: 1) 
                                      Nüfus sayımının resmi ve tamam olmaması 
                                      (bkz. I. Tarihler 27:23-24), farklı sayıların 
                                      halk arasında kim oldukları belirtilmemiş 
                                      olan bazı grupların dahil edilmesi ya da 
                                      edilmemesinden kaynaklanmış olabilir (bkz. 
                                      I. Tarihler 21:6). Gruplardan değişik biçimlerde 
                                      söz edilir (II. Samuel İsrail'de 800.000 
                                      yiğit adam olduğunu, I. Tarihler ise bütün 
                                      adamların toplamının 1.100.000 olduğunu 
                                      söyler. 300.000 Tesniye 20:1-9'daki savaş 
                                      yasalarına göre sınanmamış yeni terhis edilmiş 
                                      askerler olabilir. Nüfus sayımına dahil 
                                      edilmemiş bir grup da II. Samuel 24:9'da 
                                      bildirildiği gibi, her ay 24.000 kişiden 
                                      oluşan kralın özel muhafızları ve 12 oymağın 
                                      1.000'er kişilik gruplarıyla birlikte olan 
                                      subaylar olabilir ve I. Tarihler 27:1-22'de 
                                      bulunur. Bunların toplamı 300.000'e benzer 
                                      ve 800.000 ile 1.100.000 arasındaki farkı 
                                      açıklayabilirler.  2) 
                                      Kesin sayılar kullanma yerine "yuvarlak 
                                      sayılar" kullanmak sık görülen bir 
                                      durumdur. Bu durumda 500.000, 470.000 için 
                                      kullanılan yuvarlak sayı olabilir. (Bu tür 
                                      "yuvarlaklaştırma"nın bir örneği 
                                      Elçilerin İşleri 7:6'daki İstefan'ın konuşmasında 
                                      görülebilir. İstefan'ın İsrail oğullarının 
                                      Mısır'da sıkıntı çektikleri yılları "400" 
                                      olarak bildirmesini, Çıkış 12:40 ve Galatyalılar 
                                      3:17'deki daha kesin bir sayı olan 430 yıl 
                                      ile kıyaslayın.) 3) 
                                      Kopya eden kişilerin özellikle sayılarda 
                                      yaptıkları hatalar (Bkz. sayfa 139-140). 
                                       4) 
                                      II. Samuel 24:3 ve I. Tarihler 21:3, 6 bize 
                                      Yoab'ın nüfus sayımına taraftar olmadığını 
                                      bildirmektedir. Ancak kralının emirlerine 
                                      karşı gelemezdi. Yoab iyi bir nüfus sayımı 
                                      yapmadı. Levi ve Bünyamin oymaklarını sayıma 
                                      katmadı (ayet 6). Levi zaten nüfus sayımına 
                                      katılmayacaktı çünkü kahinlerin geldiği 
                                      oymaktı (Sayılar 1:49-50). Ama Bünyamin 
                                      neden dahil edilmemişti? Belki bu iş, bir 
                                      bütün olarak Yoab'ın yapmaktan hoşnut olmadığı 
                                      bir şeydi. Herkesi saymamanın efendisinin 
                                      günahını birazcık olsun azaltacağını düşünmüş 
                                      olmalıydı.  Yoab 
                                      tarafından kasten çıkarılan kargaşalığa 
                                      ek olarak I. Tarihler 27:24 bize iki şey 
                                      söyler: Birincisi Yoab nüfus sayımını doğru 
                                      dürüst tamamlamamıştır bile ve ikincisi 
                                      de gerçek sayı Kral Davut'un kayıtlarına 
                                      geçirilmemiştir. Standart bir sayının kaydedilmemesinin 
                                      nedeni standart bir sayının var olmayışıydı. 
                                      Yoab nüfus sayımına o denli karşıydı ki, 
                                      Davut'a savaşabilecek adamlarının doğru 
                                      sayısını asla bildirmedi. Farklı sayılar 
                                      bunu ortaya koyuyor olabilirler. Sayılar 
                                      birbirleriyle aynı olmadığı için ortada 
                                      bir çelişki olduğunu varsaymak, metnin anlatmak 
                                      istediği şey olan, nüfus sayımının Davut'un 
                                      yaptığı günahlı bir etkinlik olduğu ve sayımın 
                                      sonunda kaç tane adamı olduğunu gerçekten 
                                      asla bilmediğini, anlamamaktır.  Özet 
                                      olarak, nüfus sayımıyla ve bu hesaplarla 
                                      ilgili bir sürü etken vardı. II. Samuel 
                                      ve I. Tarihler'de kaydedilen sayıların neden 
                                      böyle kaydedildiklerini tamamiyle kesin 
                                      olarak söyleyebilmek zor olduğu gibi Kutsal 
                                      Kitap ayetlerinde kesin hata ve çelişki 
                                      olduğunu söylemek de budalaca ve yanlıştır. 11. 
                                      "İkişer mi, yedişer mi?" 
                                      
                                         
                                          | Ve 
                                              seninle beraber sağ kalmak için 
                                              her yaşıyan, bütün beden sahibi 
                                              olanlardan, her nevinden ikişer 
                                              olarak gemiye getireceksin; erkek 
                                              ve dişi olacaklar. Cinslerine göre 
                                              kuşlardan, ve cinslerine göre sığırlardan, 
                                              cinslerine göre toprakta her sürünenden, 
                                              her neviden ikişer olarak, sağ kalmak 
                                              için sana gelecekler.(Tekvin 
                                              6:19-20)  | Bütün 
                                              yeryüzü üzerinde zürriyetlerinin 
                                              sağ kalması için, kendine her temiz 
                                              hayvandan, erkek ve onun dişisi 
                                              olarak yedişer, ve temiz olmıyan 
                                              hayvanlardan, erkek ve onun dişisi 
                                              olarak ikişer; göklerin kuşlarından 
                                              da erkek ve dişi olarak yedişer 
                                              yedişer alacaksın. (Tekvin 
                                              7:2-3)  |  Soru 
                                      metinleri dikkatli okumamaktan kaynaklanmaktadır. 
                                      Hem bölüm 6'da hem de bölüm 7'de Nuh'a yanına 
                                      her hayvandan bir çift alması söylenmiştir. 
                                      Bunun nedeni basitti, tufandan sonra her 
                                      hayvanın kendi türünün devamını sağlayabilmesi 
                                      içindi. Nuh'a her hayvandan iki tane alması 
                                      ama aynı zamanda temiz olan hayvanlardan 
                                      yedi tane ve temiz olmayan hayvanlardan 
                                      iki tane alması söylenmişti (7:2). Tekvin 
                                      8'de Nuh'un karaya çıktıktan sonra yaptığı 
                                      ilk işin, Tanrı'ya kurban olarak hayvanlar 
                                      ve kuşlar sunduğunu görüyoruz. Bunlar ne 
                                      tür hayvanlar ve kuşlardı? "Nuh... 
                                      her temiz hayvandan, ve her temiz kuştan 
                                      aldı, ve mezbah üzerinde yakılan takdimeler 
                                      arzetti" (Tekvin 8:20).   12. 
                                      "Ahazya kaç yaşında kral oldu? Babasından 
                                      kaç yaş büyüktü?" 
                                      
                                         
                                          | Ahazya 
                                              kıral olduğu zaman yirmi iki yaşında 
                                              idi; ve Yeruşalimde bir yıl kırallık 
                                              etti. Ve anasının adı İsrail kıralı 
                                              Omrinin kızı Atalya idi (II. 
                                              Krallar 8:26).  |  
                                              Ahaztya kıral olduğu zaman kırk 
                                              iki yaşında idi; ve Yeruşalimde 
                                              bir yıl kırallık etti; ve anasının 
                                              adı Omrinin kızı Atalya idi (II. 
                                              Tarihler 22:2).   |  Krallar 
                                      22 yaşında olduğunu, Tarihler 42 yaşında 
                                      olduğunu söyler. Bakınız sayfa 139-140. 
                                         13. 
                                      "Kral Baaşa hortladı mı?" 
                                      
                                         
                                          |  
                                              Yahuda 
                                                kıralı Asanın üçüncü yılında, 
                                                Ahiyanın oğlu Baaşa Tirtsada bütün 
                                                İsrail üzerine kıral oldu, ve 
                                                yirmi dört yıl kırallık etti.(I. 
                                                Krallar 15:33) Yahuda 
                                                kıralı Asanın yirmi altıncı yılında 
                                                Baaşanın oğlu Ela Tirtsada İsrail 
                                                üzerine kıral oldu, ve iki yıl 
                                                kırallık etti.(I. Krallar 
                                                16:8) Yahuda 
                                                kıralı Asanın otuz birinci yılında 
                                                Omri İsrail üzerine kıral oldu, 
                                                on iki yıl kırallık etti; Tirtsada 
                                                altı yıl kırallık etti.(I. 
                                                Krallar 16:23)  | Asanın 
                                              kırallığının otuz altıncı yılında 
                                              İsrail kıralı Baaşa Yahudaya karşı 
                                              çıktı, ve Yahuda kıralı Asanın yanına 
                                              giren ve çıkan adam bırakmasın diye 
                                              Rama şehrini yaptı. (II. 
                                              Tarihler 16:1)  |    Asa'nın 
                                      hükümdarlığının 3'cüncü yılında Baaşa İsrail'in 
                                      kralı oldu (I. Krallar 15:33). Asa'nın hükümdarlığının 
                                      26'cı yılında Baaşa'nın oğlu Ela kral oldu 
                                      (I. Krallar 16:8). Asa'nın hükümdarlığının 
                                      31'inci yılında Omri kral oldu (I. Krallar 
                                      16:23). Ve Asa'nın hükümdarlığının 36'cı 
                                      yılında Baaşa Yahudayla savaş yaptı (II. 
                                      Tarihler 16:1). Bunu Asa'nın hükümdarlığının 
                                      35'ci yılına kadar hiç savaş olmadığını 
                                      söyleyen II. Tarihler 15:19'la kıyaslayın. 
                                      Böylece II. Tarihler 16:1'deki ayeti gerçekleştirmek 
                                      için Baaşa'nın hortlayıp hortlamadığını 
                                      soran soru ortaya çıkıyor.  Bu 
                                      görünüşte olan çelişkinin en olası açıklaması, 
                                      15 ve 16'nın çok kolay bir şekilde 35 ve 
                                      36 olarak yanlış anlaşılmasından kaynaklanan 
                                      yazıyı kopya eden yazıcının hatası olmasıdır. 
                                      Böyle bir şey nasıl olabilir? Bu sayılar 
                                      orijinal olarak İbrani alfabesinin sayısal 
                                      işaretleriyle yazılmış idiyseler, bir 16 
                                      çok kolay bir şekilde bir 36'yla karıştırılabilirdi. 
                                      M.Ö. 7'ci yüzyıla kadar İbranice'de 10 anlamına 
                                      gelen "yod", İbranice'de 30 anlamına 
                                      gelen lamed'e çok benziyordu. "Yod"'u 
                                      lamed gibi göstermek için bütün gereken, 
                                      eski ve çok kullanılmış bir elyazmasındaki 
                                      bir leke ya da yıpranmışlık izleriydi ve 
                                      bu 20 sayılık bir hataya mal oluyordu. Metnin 
                                      Günümüze Gelişi'yle ilgili nota bakınız 
                                      (s. 139-140). 14. 
                                      "Kâhyalar işten kaytarıyor muydu?" 
                                      
                                         
                                          | Ve 
                                              Süleyman'ın yük taşıyan yetmiş bin, 
                                              ve dağlarda taş kesen seksen bin 
                                              adamı, bunlardan başka Süleymanın 
                                              işte çalışan kavmın üzerine hükmeden, 
                                              işin başında bulunan üç bin üç yüz 
                                              baş kâhyaları vardı.(I. 
                                              Krallar 5:15-16)  | Ve 
                                              Süleyman yük taşıyan yetmiş bin 
                                              adam, ve dağlarda taş kesen seksen 
                                              bin adam, ve onların üzerinde iş 
                                              başı olan üç bin altı yüz adam saydı. 
                                              (II. Tarihler 2:2)  |  Kutsal 
                                      Kitap ayetlerine daha dikkatle bakarsak 
                                      sayıların aslında aynı olduğunu görmüş oluruz. 
                                      Sayıları birbirleriyle kıyaslayacaksak bunu 
                                      doğru bir biçimde yaptığımızdan emin olmalıyız. 
                                      I. Krallar 5:16 3.300 kâhya kaydetmiştir. 
                                      Ancak I. Krallar 9:23 550 kâhya daha kaydetmiştir 
                                      (bunlar bir başka kâhya sınıfına dahil olabilirler). 
                                      Bu da Krallar kitabında kayıtlı olan 3.850 
                                      sayısını ortaya çıkarır. II. Tarihler 2:2 
                                      (ve 2:18) 3.600 kâhya kaydetmiştir. Ancak 
                                      II. Tarihler 8:10 250 kâhya daha kaydetmiştir. 
                                      Bu da II. Tarihler'deki toplam kâhya sayısını 
                                      3.850'ye çıkarır. İşte bu noktada Krallar 
                                      ve Tarihler'in metinlerinde doğru bir kıyaslama 
                                      yapabiliriz. Sayılar aynıdır. İlk baştaki 
                                      farklılıklar Krallar ve Tarihler'de kâhyaları 
                                      sınıflamanın farklı yöntemlerinden kaynaklanmıştır. 15. 
                                      "Çelişkiler bahçesi" (Ezra 2 ve 
                                      Nehemya 7) Hem 
                                      Ezra hem de Nehemya Babil'den geri dönen 
                                      sürgünlerin bir listesini içerirler. Listeler 
                                      arasında ondört istatistik fark vardır. 
                                      Bunun nedeni nedir? Nehemya'nın 
                                      Nehemya 7:5'de kaydedildiği gibi ("Ve 
                                      neseplerine göre sayılsınlar diye ileri 
                                      gelenleri, ve hükümet memurlarını, ve kavmi 
                                      toplamayı Allahım yüreğime koydu. Önce çıkanların 
                                      nesep kitabını buldum, ve onun içinde yazılı 
                                      buldum"), yeni bir nüfus sayımı yaptığı 
                                      çok açıkça bellidir. Büyük bir olasılıkla 
                                      Ezra'nın daha önce yaptığı nüfus sayımını 
                                      kendi nüfus sayımına temel olarak kullandı, 
                                      gerektiği yerlerde değişiklikler yaptı. 
                                      Nehemya'daki nüfus sayımının düzeltilmiş 
                                      olduğu, Ezra 2:68-69 ve Nehemya 7:70-72'nin 
                                      kıyaslanmasından belli olur. Ezra'nın listesinin 
                                      sürgünler Filistin'e gitmek üzere yola çıkmadan 
                                      önce ve Nehemya'nın listesinin bazı ailelerin 
                                      son anda alınan kararlar ya da hastalık 
                                      v.s. gibi bazı planlarında değişiklikler 
                                      yapmış olmalarını göz önüne aldığını kabul 
                                      edersek, iki liste arasındaki farklılıklar 
                                      böylece açıklanmış olur.  Buna 
                                      ek olarak, kopya etme işlemi sırasında sayılarda 
                                      hata yapılma yatkınlığı olduğunu hatırlamalıyız. 
                                      Böylesi hatalar bu tür soyağaçsal listelerde 
                                      doğal olarak ortaya çıkarlar. Hem sayılar 
                                      hem de yabancı isimlerin okunması genellikle 
                                      zordur ve eğer orijinal elyazması eski ya 
                                      da lekeliyse hata yapmadan kopya etmek zor 
                                      oluyordu. Metnin günümüze gelişi konusundaki 
                                      nota bakın. 16. 
                                      "Saul'un kızı Mikal çocuk doğurdu mu?" 
                                      
                                         
                                          | Ve 
                                              Saulun kızı Mikalın ölümü gününe 
                                              kadar çocuğu olmadı.(II. 
                                              Samuel 6:23)  | Ve 
                                              Ayyanın kızı Ritspanın Saula doğurduğu 
                                              iki oğlunu, Armoniyi ve Mefiboşeti, 
                                              ve Saulun kızı Mikalın Meholalı 
                                              Barzillay oğlu Adriele doğurmuş 
                                              olduğu beş oğlunu kıral aldı.(II. 
                                              Samuel 21:8)  |    II. 
                                      Samuel 6 bize Mikal'ın ölümüne dek hiç çocuğu 
                                      olmadığını söyler. II. Samuel 21 ise, sadece 
                                      bazı İngilizce çevirilerde (!) Mikal'ın 
                                      beş oğlu olduğunu söyler.  Sayın 
                                      Yüksel'in Mikal'ın her iki ayette de sözü 
                                      edilen aynı kişi olduğu konusunda ısrar 
                                      etmesi tuhaftır. Eğer dikkatle okursak, 
                                      Mikal'ın sadece Saul'un kızı değil aynı 
                                      zamanda Davut'un karısı olduğunu (I. Samuel 
                                      18:27) anlarız. Böylece II. Samuel 21:8'de, 
                                      Mikal'dan Adriel'le evli olduğundan söz 
                                      edildiğinden, kendisi Saul'un kızı olarak 
                                      tanımlandığı halde bunun başka birisi olduğunu 
                                      bilmeliyiz. I. Samuel 14:49'dan, Saul'un 
                                      en büyük kızının Merab ve kardeşinin de 
                                      Mikal olduğunu biliyoruz. I. Samuel 18:19'da 
                                      Merab'ın Adriel'le evliliğinin anlatımını 
                                      buluyoruz. Neden bazı İngilizce çevirilerde 
                                      ona Mikal denmiştir? Bu bir çelişki değil 
                                      sadece yazıcının bir hatasıdır. Ayetler 
                                      bir kitaptan öbürüne geçirilirken isimler 
                                      karıştırılmıştır. Metnin Günümüze Gelişi 
                                      hakkındaki nota bakın (Kısım 2). 17. 
                                      "Çelişkiler galerisi" 
                                      
                                         
                                          | Ve 
                                              Davud ondan bin yedi yüz atlı,  Ve 
                                              kıral Davud Hadadezerin şehirleri 
                                              olan Betahtan ve Berotaydan pek 
                                              çok tunç aldı...  Hamat 
                                              kıralı Toi işitti; ve Toi, oğlu 
                                              Yoramı... Ahitubun 
                                              oğlu Tsadok, ve Abiatarın oğlu Ahimelek 
                                              kâhindiler; ve Seraya kâtipti.(II. 
                                              Samuel 8:4, 8-10, 17)   | Ve 
                                              Davud ondan bin cenk arabası, ve 
                                              yedi bin atlı, Ve 
                                              Davud Hadarezerin şehirleri olan 
                                              Tibhattan ve Kundan pek çok tunç 
                                              aldı Hamat 
                                              kıralı Tou işitince...oğlu Hadoramı 
                                               Ahitubun 
                                              oğlu Tsadok, ve Abiatarın oğlu Abimelek 
                                              kâhindiler; ve Şavşa kâtipti; (I. 
                                              Tarihler 18:4, 8-10, 16)  |    Bu 
                                      birbirine benzeyen bölümlerde neden birçok 
                                      farklılık vardır?  a) 
                                      II. Samuel 8:4'de 1700 cenk arabası, I. 
                                      Tarihler 18:4'de 7.000 cenk arabası olduğunu 
                                      okuruz. Açıkça bellidir ki bu sıradan bir 
                                      kopya hatasıdır. I. Tarihler 19:18 7.000 
                                      cenk arabası der. Metinin Günümüze Gelişi 
                                      hakkındaki notu okuyun.  b) 
                                      II. Samuel 8:8 Tibhat ve Berotay'dan çok 
                                      tunç aldığını yazar, ama I. Tarihler 18:8 
                                      onların isimlerini Tibhat ve Kun olarak 
                                      kaydeder. Neden bir şehri tanımlamak için 
                                      iki değişik isim kullanılmıştı? Ezekiel 
                                      47:16'da, Berotay şehrinden söz edilmektedir. 
                                      Kun, şehrin eski ismi ya da yerel olarak 
                                      kullanılan ismi olabilirdi. Lut'un Sodom'un 
                                      yargısından kaçmak için sığındığı şehrin 
                                      adının Zoar olduğunu biliyoruz (Tekvin 19:20-22). 
                                      Ama şehrin aynı zamanda Bela olarak da tanındığını 
                                      biliyoruz (Tekvin 14:2). Aynı şekilde günümüzde, 
                                      şimdi bu isim şehrin eski adı olan St. Petersburg'a 
                                      değiştirildiği halde Leningrad ismini yanlış 
                                      anlaşılmaktan korkmadan kullanabiliriz. 
                                       c) 
                                      II. Samuel Toy ve Yoram isimlerinden 
                                      söz eder. I. Tarihler 18:9 ve 10 bu şehirlerin 
                                      isimlerini Tou ve Hadorami olarak verir. 
                                      Özellikle iddia edilen bu çelişkinin yeterli 
                                      ölçüde bilgince dürüstlük göstermediğini 
                                      söylemeliyiz. Böylesi çelişki iddialarında 
                                      bulunulunca insan bunun şaka mı ciddi mi 
                                      olduğunu anlıyamıyor. Bu isimler belli ki 
                                      aynıdırlar. Birbirlerinden farklı formlarda 
                                      gözükmeleri nefes almak kadar doğal bir 
                                      şeydir. Aynı şey II. Samuel 8:17 ve I. Tarihler 
                                      18:16'daki farklılıklar için de söylenebilir. 
                                      Samuel'deki ayette Seraya ya da Tarihler'deki 
                                      Şavşa'nın bir yabancı olması ihtimali çok 
                                      büyüktür. Bu yüzden babasının adı kaydedilmemiştir 
                                      ve ismi değişik biçimlerde yazılmıştır. 
                                         18. 
                                      "İnsanoğlu en çok kaç sene yaşayabilir?" 
                                      
                                         
                                          | Ve 
                                              RAB dedi: Ruhum adam ile ebediyen 
                                              çekişmiyecektir, çünkü o da ettir; 
                                              bunun için onun günleri yüz yirmi 
                                              yıl olacaktır.(Tekvin 6:3) 
                                                | Ve 
                                              Nuhun bütün günleri dokuz yüz elli 
                                              yıldı; ve öldü.(Tekvin 9:29) Şelahın 
                                              babası olduktan sonra, Arpakşad 
                                              dört yüz üç yıl yaşadı, ve oğullar 
                                              ve kızlar babası oldu.(Tekvin 
                                              11:13)  |    Tekvin 
                                      6:3 insanoğlunun günlerinin sadece 120 yıl 
                                      olacağını yazar. Buna karşın Tekvin 9:29, 
                                      Nuh'un yaşamının 950 yıl olduğunu söyler. 
                                      Tekvin 11:13 Şela'nın yaşamının 403 yıl 
                                      olduğunu kaydeder. Bu neden böyledir?  Tekvin 
                                      6:3'de insanın günlerinin 120 yıl olduğunun 
                                      söylenmesi insanın yaşam süresinden değil, 
                                      Tanrı'nın tufan vasıtasıyla insanları yargılamadan 
                                      önce onların tövbe etmesini bekleyeceği 
                                      yılların sayısıdır. I. Petrus 3:20'de Nuh'un 
                                      günlerinde Tanrı'nın sabırla beklediğini 
                                      okuyoruz. Bu süre boyunca Nuh gemiyi inşa 
                                      etti ve doğruluk yolunu bildirdi. Bu, Tanrı'nın 
                                      günahkârlara karşı ne kadar sabırlı olduğunu 
                                      gösterir. Ancak, Nuh'un zamanında 120 yıl 
                                      sonra Tanrı'nın yargı günü geldiği gibi 
                                      yine gelecektir.    19. 
                                      "Hz. Âdem ağacın meyvesinden yediği 
                                      gün öldü mü?" 
                                      
                                         
                                          | Fakat 
                                              iyilik ve kötülüğü bilme ağacından 
                                              yemiyeceksin; çünkü ondan yediğin 
                                              günde mutlaka ölürsün.(Tekvin 
                                              2:17)   | Ve 
                                              Âdemin yaşadığı bütün günler dokuz 
                                              yüz otuz yıl oldu; ve öldü.(Tekvin 
                                              5:5)   |    Tekvin 
                                      2:17 Âdem'in öleceğini vaat eder, ama Tekvin 
                                      5:5 Âdem'in çok daha sonra öldüğünü gösterir. 
                                       Yasak 
                                      meyveyi yemesinin sonucu olarak Âdem, fiziksel 
                                      ve ruhsal olmak üzere iki şekilde öldü. 
                                      Fiziksel ölümünün hemen gerçekleşmediği 
                                      doğrudur, ama ölmeye mahkûm edildi Gerçekten 
                                      de bir süre sonra Âdem öldü. Bu, bir ağaçtan 
                                      yaşayan bir dal kesmek gibidir. Yapraklar 
                                      bir süre yeşil kalırlar ama dal ölüdür. 
                                       Ama 
                                      Âdem'in meyveyi yediği gün, bir başka ani 
                                      ölüm gerçekleşti. Âdem'le Havva'nın Tanrı'ya 
                                      itaatsizlik ettikleri andan itibaren Bahçe'de 
                                      artık her şey aynı değildi. Neden değildi? 
                                      Çünkü itaatsizlik ettikleri andan itibaren, 
                                      ruhsal olarak öldüler. Tanrı ile olan dostlukları 
                                      bozuldu. Artık bir daha asla her şey eskisi 
                                      gibi olmayacaktı. Fiziksel ölüm geliyordu 
                                      ama ruhsal ölüm aniydi. Bu, çıplaklıklarını 
                                      örtmeye çalışırkenki tutumlarını (Tekvin 
                                      3:7) ve Tanrı ile olan dostluklarından uzak 
                                      durmaya çalışmalarını (Tekvin 3:8-10) açıklamaktadır. 
                                      Düşüşün geniş sonuçlarını ve Âdem'le Havva'nın 
                                      Bahçe'den kovulmalarını da açıklamaktadır. 
                                      Efesliler 2:1, insanların Tanrı'nın bağışlamasını 
                                      yaşamadan önceki durumlarını "suç ve 
                                      günahlardan ötürü ölü" olarak tanımlamaktadır. 
                                      Bu anlamda Âdem meyveyi yediği anda ölmüştür. 20. 
                                      "Allah yorulur mu?" 
                                      
                                         
                                          | Bilmedin 
                                              mi? işitmedin mi? Ebedî Allah, RAB, 
                                              dünyanın uçlarını yaratan, zayıf-lamaz 
                                              ve yorulmaz; onun anlayışının derınliğine 
                                              erilmez.(Yeşaya 40:28)  | Ve 
                                              Allah yedinci günü mubarek kıldı, 
                                              ve onu takdis etti; çünkü Allah 
                                              yaratıp yaptığı bütün işten o günde 
                                              istirahat etti.(Tekvin 2:3) 
                                               |  Yeşaya 
                                      Tanrı'nın yorulmadığını ve zayıflamadığını 
                                      söyler ama Tekvin Tanrı'nın dünyayı yarattıktan 
                                      sonra dinlendiğini kaydeder. İnsanbiçimci 
                                      dilin (yani O'nu daha iyi anlamamıza yardım 
                                      etmek için Tanrı'yı insansal terimlerle 
                                      açıklayan dilin) kullanımı Kutsal Kitap 
                                      ayetleri boyunca görülen bir şeydir. Tanrı 
                                      görülmez, sonsuzdur ve vücudu yoktur. Buna 
                                      karşın Kutsal Kitap'ta kullanılan insanbiçimci 
                                      dil, Tanrı'nın "güçlü sağ koluyla" 
                                      etkin olduğunu söyler (Çıkış 15:16). Bunun 
                                      anlamı O'nun bir kolu olduğu mudur? Tabii 
                                      ki, kullanılan bu dil harfi harfine yorumlanmamalıdır. 
                                      Tanrı bir baba olarak resmedilir ama insansal 
                                      bir babanın bütün özelliklerini Tanrı'ya 
                                      atfetmeyiz. Tanrı hakkında yaptığımız bütün 
                                      tanımlamalarda insansal sözler ve deyişler 
                                      kullanılır, ama genelde metnin içeriğinden 
                                      bu tür bir dilin teolojik bir gerçeği anlatmaya 
                                      çalıştığı anlaşılır. İnsanbiçimci dili harfi 
                                      harfine algılamak, antik kutsal yazılarda 
                                      çok bulunan kabul edilmiş edebi tür hakkında 
                                      tamamen cahil olduğunu göstermektir. Böyle 
                                      bir sorunun ortaya çıkması bizi iki nedenden 
                                      ötürü şaşırtmıştır: Birincisi, Kuran da 
                                      Allah'ı tanımlamak için insanbiçimci dil 
                                      kullanır. Örneğin Tâh/20:5 ve Hadîd/57:4'de 
                                      Allah'ın tahtından söz edilir. Tanrı'nın 
                                      yorulması hakkındaki soru ile aynı ruhta 
                                      bizler de neden Allah'ın oturmak için bir 
                                      tahta ihtiyacı olduğunu sorabiliriz. O da 
                                      mı yorulur? Tabii ki hayır! Bu, insanbiçimci 
                                      dildir. Özet olarak, sayın Yüksel'in yaptığı 
                                      gibi insanbiçimci dili harfi harfine yorumlamak 
                                      kullanılan edebi türün anlaşılmadığını gösterir. 
                                       21. 
                                      "Allah derede oturanları kovamadı mı?   Ve 
                                      RAB Yahuda ile beraberdi ve dağlık ahalisini 
                                      kovdu; çünkü derede oturanları kovamadı, 
                                      çünkü demir cenk arabaları vardı. (Hakimler 
                                      1:19) İlk 
                                      olarak dikkat etmemiz gereken şey, insanları 
                                      vadiden kovamayanların Tanrı değil Yahuda'lı 
                                      adamlar olduğudur. Ama eğer Tanrı 
                                      onlarla beraber idiyse düşmanlarını vadiden 
                                      nasıl kovamadılar? Bu ayetten önceki ve 
                                      sonraki ayetleri okuyanlar için apaçık olan 
                                      en az dört neden vardır: a) 
                                      Tanrı'nın İsrail'e yardımı ve bereketi onların 
                                      Kendi buyruklarını tutup tutmamalarına bağlıydı 
                                      (Tesniye 7:1-5). Ama Hakimler 2:1-3, İsrail'in 
                                      Tanrı'ya itaatsizlik ettiğini ve bu yüzden 
                                      Tanrı'nın düşmanlarını kovmakta onlara yardım 
                                      etmediğini gösterir. İsrail Tanrı'ya nasıl 
                                      itaatsizlik etmişti? Putatapar uluslarla 
                                      antlaşmalar yaparak. Bu yüzden İsrail'in 
                                      düşmanları onların böğürlerinde dikenler 
                                      olacaklardı (ayet 3).  b)İsrail, 
                                      Tanrı'nın atalarıyla yaptığı antlaşmayı 
                                      bozmuştu. Bu nedenden ötürü de, Tanrı onların 
                                      düşmanlarını kovmalarına yardım etmemişti 
                                      (2:20-21).  c) 
                                      Tanrı, İsrail'in Kendi buyruklarına itaat 
                                      etmekteki sadakatını sınıyordu. Tanrı bu 
                                      uluslardan bazılarının hâlâ var olmalarına 
                                      izin veriyorsa o da bu nedendendi. İsrail'in 
                                      onları kovamaması, Tanrı'nın zayıflığından 
                                      ötürü değil İsrail'lilerin Tanrı'ya olan 
                                      imanlarının yetersizliğinden ötürüydü (2:22-23; 
                                      3:4).  d) 
                                      İsrail'lilerin gerçek bir savaş deneyimi 
                                      yoktu. Kenan diyarında bir ulus olarak ayakta 
                                      kalabilmeleri için savaş sanatını öğrenmeleri 
                                      gerekiyordu. Bu, Tanrı'nın onlara gereksinimleri 
                                      olan deneyimi sağlamasının bir yoluydu, 
                                      (3:1-2).    22. 
                                      "Tanrı'nın burnundan duman yükseldi 
                                      mi?" Burnundan 
                                      duman yükseldi, Ağzından ateş yiyip bitirdi; 
                                      Ondan közler tutuştular.(II. Samuel 
                                      22:9) Ben 
                                      de onlara bir aslan gibiyim; kaplan gibi 
                                      yolun yanında bekleyeceğim (Hoşea 
                                      13:7) Yine 
                                      bu da bizi şaşırtan itirazlardan biridir. 
                                      Çünkü burada da, insanbiçimci dil kullanımının 
                                      bir başka örneğini görüyoruz (bakınız sayfa 
                                      158-159). Bu soruya yanıt olarak söyleyebileceğimiz 
                                      iki şey vardır; a) 
                                      Daha önce de söylediğimiz gibi, Kuran da 
                                      insanbiçimci dil kullanır. "Allah'ın 
                                      yüzü" terimini çok kullanır (örneğin 
                                      Rahmân/55:27). Eğer Allah'ın gerçekten bir 
                                      yüzü varsa, bu neye benzer? Kuran aynı zamanda 
                                      bize Allah'ın "gözetim"inden (Arapça: 
                                      "nezâret") söz eder (Bkz. Hûd/11:37; 
                                      Tûr/52:48; Kâmer/54:14). Buradan hareket 
                                      edip O'nun gözlerinin ne renk olduklarını 
                                      soralım mı? Tabii ki bu soru bizim yanıtladığımız 
                                      soru kadar saçma bir sorudur.  b) 
                                      Kutsal Kitap bize Tanrı'nın Kendisinin 
                                      sorduğu, "Beni kime benzeteceksiniz 
                                      ki, ben ona eşit olayım?" (Yeşaya 40:25), 
                                      ve "Beni kime benzeteceksiniz ki kıyaslanabilinelim?" 
                                      sorularını sorar. Tanrı hiç kimseyle ve 
                                      hiçbir şeyle kıyaslanmaz. Tanrı'yı anlamamıza 
                                      yardımcı olmak amacıyla insansal terimler 
                                      kullanıldığında bu dilin harfi harfine algılanması 
                                      beklenmemektedir.    23. 
                                      "Allah pişman olur mu, olmaz mı?" 
                                      
                                         
                                          | Allah 
                                              insan değil ki, yalan söylesin,ve 
                                              insan oğlu değil ki, nadim olsun; 
                                              O söyler de onu yapmaz mı? Yahut 
                                              söz verir de icra etmez mi? (Sayılar 
                                              23:19)  | Ve 
                                              RAB yeryüzünde adamı yaptığına nadim 
                                              oldu, ve yüreğinde acı duydu. Ve 
                                              RAB dedi: Yarattığım adamı, ve hayvanları, 
                                              sürünenleri ve göklerin kuşlarını 
                                              toprağın yüzü üzerinden sileceğim; 
                                              çünkü onları yaptığıma nadim oldum.(Tekvin 
                                              6:6-7) Ve 
                                              RABBE dua edip dedi: Ah, ya RAB, 
                                              ben daha memleketimde iken bunu 
                                              söylemedim mi? bundan ötürü hemen 
                                              Tarşişe kaçmağa davrandım; çünkü 
                                              biliyordum ki sen lûtfeden ve çok 
                                              acıyan, geç öfkelenen, ve inayeti 
                                              çok olup kötülükten nadim olan Allahsın.(Yunus 
                                              4:2)  |    Sayılar'da 
                                      Tanrı, pişman olmayan olarak sunulmuştur. 
                                      Ama diğer iki ayet Tanrı'nın pişman olduğunu 
                                      söyler.  Yine 
                                      burada Kutsal Kitap ayetleri Tanrı'nın duygularını 
                                      ifade edebilmek için insanbiçimci bir dil 
                                      kullanmaktadır (bakınız soru 20 ve 22). 
                                      Bizim insansal duygularımız İlahi Olanı 
                                      tanımlamak için asla yeterli değildirler. 
                                      Ancak, Kutsal Kitap'ta Tanrı, yarattıklarından 
                                      ayrı duran pasif bir varlık değildir. Yarattıklarıyla 
                                      birçok yönden ilgilenir. Örneğin Tanrı'nın 
                                      bir sevgi Tanrı'sı olduğunu biliyoruz. Tanrı'nın 
                                      sevgisini insan sevgisiyle eşit tutamayız. 
                                      Ama O'nun sevgisini insanlara bildirmek 
                                      için başka hangi dili kullanabiliriz? O'nun 
                                      sevgisini yaptığı şeylerde görürüz. İsrail'i 
                                      Mısır'daki esaretten kurtarmıştır. Biricik 
                                      Oğlu'nu günahkârları kurtarmak amacıyla 
                                      ölmesi için vermiştir. Bunlar derin bir 
                                      sevgiyi gösteren davranışlardır.  Buna 
                                      benzer bir şekilde, Kutsal Kitap, Tanrı'yı 
                                      tövbe eder bir şekilde resmettiğinde, Tanrı'nın 
                                      nasıl olduğunu anlamamız için insansal sözcükler 
                                      kullanılmıştır. Her zaman olduğu gibi, dikkatli 
                                      bir bilgin onların gerçek anlamını anlamak 
                                      için bu ayetlerin içinde bulunduğu metnin 
                                      bütününe bakar. Her ayeti sırasıyla inceleyeceğiz: a) 
                                      Tekvin 6:6-7 Tanrı insanoğlunu yarattığına 
                                      pişman oldu. İnsanlığın içine düşmüş olduğu 
                                      ahlaksal ve ruhsal bozukluğun farkına vardığımızda 
                                      Tanrı'nın, Kendi kutsal karakterine sadık 
                                      kalabilmek için bu tür davranışları ahlaksal 
                                      açıdan tiksindirici bulduğunu anlarız. Bu 
                                      bize insanbiçimci dilin kullanımından başka 
                                      bir şekilde nasıl anlamlı bir biçimde iletilebilir? 
                                      Tanrı'nın insanlığın davranışını bu şekilde 
                                      değerlendirmemesi, O'nu, Kendisi kutsal 
                                      olmakla beraber, kutsal olmayan davranışlar 
                                      karşısında pasif kalan Biri olma suçlamasıyla 
                                      karşı karşıya bırakırdı. İnsanlığı yarattığına 
                                      pişmandır, insanlığın ahlaksal bozukluğa 
                                      düşmesi O'nu üzmektedir, bu yüzden O, Kendi 
                                      ahlaksal karakteriyle tutarlı bir biçimde 
                                      davranmaktadır.  b) 
                                      Yunus 4:2 Burada Tanrı'nın fikrini 
                                      değiştirdiğini ve ilk önce vaat ettiği gibi 
                                      kötü insanları yargılamadığını görüyoruz. 
                                      Ama yine Tanrı, sadece Kendi kutsal ahlaksal 
                                      karakteriyle tutarlı bir biçimde davranmaktadır. 
                                      Kutsal Kitap ayetlerinde tekrar tekrar, 
                                      Tanrı'nın günahı yargılama vaadinin yanı 
                                      sıra tövbe edenlere merhamet vaadinde bulunduğunu 
                                      okuyoruz. Bu şekilde, eğer günahkârlar günahlarından 
                                      tövbe ederlerse, Tanrı günahkârlar için 
                                      olan yargısından dönme kapasitesine sahiptir. 
                                      Buna bir başka örnek de, Yeremya 18:6-8'de 
                                      bulunur. Tanrı İsrail'e, eğer bir ulusu 
                                      yargılayacağını bildirmiş ve sonra da o 
                                      ulusu uyarmışsa, eğer ulus tövbe ederse 
                                      Tanrı da vaat ettiği yargıdan vazgeçeceğini 
                                      söylemiştir. Bu, Tanrı'nın herhangi bir 
                                      biçimde değiştiğini mi gösterir? Tabii ki 
                                      hayır. Tanrı'nın insanlıktan tövbe beklemesi, 
                                      sonra da, yargılamadan vazgeçerek karşılık 
                                      verememesi O'nun ahlaksal karakteriyle çok 
                                      tutarsız bir şey olurdu. Ama Kutsal Kitap 
                                      ayetleri, Tanrı'nın Kendi ahlaksal karakterinde 
                                      tamamiyle tutarlı ve değişmez olduğunu öğretirler. 
                                       c) 
                                      Sayılar 23:19 Buradaki metin, tanrıtanımaz 
                                      bir kralın İsrail'i lanetlemek için bir 
                                      din adamı kiralamaya çalışmasından söz etmektedir. 
                                      Ayetin söylemek istediği, Tanrı'ya kutsadığı 
                                      bir halkı lanetlemesi için kaba bir şekilde 
                                      rüşvet verilemeyeceğidir. Bir insan hoş 
                                      olmayan bir şeyi yapmak için kiralanabilir 
                                      ama kutsal bir Tanrı'nın böyle bir şey yapması 
                                      mümkün değildir. Bu bakımdan Tanrı bir insan 
                                      gibi değildir. Malaki 3:6 bunu onaylar, 
                                      "Çünkü ben Rab değişmem." Bu ayet, 
                                      Tanrı'nın duygusuz, yerinden kımıldayamayan, 
                                      yaratıklarına karşılık verme kapasitesine 
                                      sahip olmayan biri olduğunu söylememektedir. 
                                      Söylemek istediği, Kendi ahlaksal karakterinde 
                                      Tanrı'nın Kendi amaçları, karakteri ve varlığına 
                                      tutarlı olmasına güvenebileceğimizdir.    24. 
                                      "Allah'ı, kimse gördü mü?" 
                                      
                                         
                                          | Ve 
                                              Musa ile Harun, Nadab ve Abihu, 
                                              ve İsrailin ihtiyarlarından yetmiş 
                                              kişi çıktılar; ve İsrailin Allahını 
                                              gördüler; ve onun ayakları altında, 
                                              gök yakuttan tuğla döşeme gibi, 
                                              aydınlıkça asıl göke benzer bir 
                                              şey vardı. Ve İsrail oğullarının 
                                              asilzadelerine dokunmadı; ve Allahı 
                                              göıdüler, ve yiyip içtiler.(Çıkış 
                                              24:9-11)  | Tanrı'yı 
                                              hiçbir zaman hiç kimse görmemiştir. 
                                              O'nu, Baba'nın bağrında bulunan 
                                              ve kendisi Tanrı olan biricik Oğul 
                                              tanıttı. (Yuhanna 1:18)  |  Çıkış'taki 
                                      ayetler, bize Harun, Nadab, Abihu ve İsrail'in 
                                      ihtiyarlarından yetmiş kişinin Tanrı'yı 
                                      gördüğünü söyler. Ancak Yuhanna 1:18'de 
                                      hiç kimsenin hiçbir zaman Tanrı'yı görmediği 
                                      yazılıdır.  Tanrı'yı 
                                      göremeyeceğimizi söyleyen bir sürü ayet 
                                      vardır (Çıkış 33:20; Yuhanna 1:18). Neden 
                                      mi? İki nedenden ötürü. Birincisi, Tanrı 
                                      ruhtur (Yuhanna 4:24). Tanrı'nın özünü göremeyiz 
                                      çünkü O ruhtur. İkincisi, bir insan Tanrı'nın 
                                      çıplak görkemine bakıp yaşayamaz. Çok yüce 
                                      ve (huşu vericidir) korkunçtur. Çok kutsal 
                                      ve güçlüdür. Saul'un Şam yolunda yolculuk 
                                      ederken Tanrı'nın yüceliğinin sadece bir 
                                      kısmını görmesinden sonra, üç gün kör olması 
                                      bundandır (Elçilerin İşleri 9:3-9). Eski 
                                      Antlaşma'da Tanrı'nın bir bulut, ateş ya 
                                      da melekler tarafından simgelenmesinin nedeni 
                                      buydu. Peki öyleyse, insanların Tanrı'yı 
                                      gördüklerini söyleyen ayetlere ne demeli? 
                                       a) 
                                      Tekvin 32:30 Burada Yakup bir melekle 
                                      güreşmiştir (bakınız Hoşeya 12:4). Ama bu 
                                      sıradan bir melek değildi. Bir insanın Tanrı'yla 
                                      fiziksel olarak güreşemeyeceğini biliyoruz. 
                                      Ama burada Tanrı, bir meleğin Kendisini 
                                      simgeleyen şekliyle Yakup'la güreşmiştir. 
                                      Bu, Yakup'un yaşamında ruhsal bir dönüm 
                                      noktası olmuştur. Bu yüzden Yakup, Tanrı'yı 
                                      gerçekten yüz yüze görüp yaşadığını söyleyebilmiştir. 
                                      Tanrı'yı gerçekten gören birinin öleceğini 
                                      biliyordu. Ancak Yakup, Tanrı'nın temsilcisiyle 
                                      güreşmiştir, ve bu anlamda bütün hayret 
                                      ve huşu vericiliyle gerçekten de Tanrı'yı, 
                                      bir insanın Tanrı'yı görüp de hâlâ yaşayabilmesinin 
                                      olası olduğu tek yolla görmüştür. b) 
                                      Çıkış 24:9-11 Musa, Harun, Nadab, Abihu 
                                      ve İsrail'in ihtiyarlarından yetmiş kişi, 
                                      Tanrı'nın antlaşmayı yürürlüğe koyması için 
                                      kutsal dağa çıktılar. Burada, Tanrı'yı gördüklerini 
                                      ve yiyip içtiklerini okuyoruz. Bu ayetlerde 
                                      dikkat edilmesi gereken bazı önemli şeyler 
                                      vardır. Bunlardan birincisi, "ayağının 
                                      altında" gibi insanbiçimci bir dilin 
                                      kullanılmasıdır. Bunun, akıllı bir okuyucuya 
                                      insan gözüyle görülemeyeni tanımlamaya çalışmak 
                                      için insanbiçimci dil kullanıldığını bildirmesi 
                                      gerekir. İkincisi, mecaz kullanımıdır. Burada 
                                      başka ne görüyoruz? O'nun ayağının altında 
                                      "kaldırım gibi bir şey" gördüler. 
                                      Insanbiçimci dilde olduğu gibi, mecaz kullanıldığında 
                                      da yorum, bunlar göz önünde bulundurularak 
                                      yapılmalıdır. Üçüncü olarak, 10'cu ayet, 
                                      gözlerini ancak Tanrı'nın ayaklarını görebilecek 
                                      kadar yükseğe kaldırabildiklerini apaçık 
                                      bildirmektedir. Eğer Sayın Yüksel'in söylediği 
                                      gibi Tanrı'yı gerçek bir şekilde görselerdi 
                                      neden burada Tanrı'nın Kendisinin bir tarifini 
                                      bulmuyoruz? Ama tabii ki bulmuyoruz. Tanrı'nın 
                                      bir görünüşünü gördüler. Ama Tanrı'nın sadece 
                                      bir görünüşünü gördükleri halde Tanrı'nın 
                                      kendilerini öldürmediğinin hâlâ farkındaydılar 
                                      (ayet 11). Böylece Tanrı'nın bir görünüşünü 
                                      görme anlamında Tanrı'yı gördüler- ve yaşadılar. 
                                       c) 
                                      Çıkış 33:11 Bu ayet bize Tanrı'nın Musa'yla 
                                      yüz yüze konuştuğunu yazıyor. Bir insan 
                                      nasıl olup da Tanrı'yla bu şekilde konuşup 
                                      yaşayabilir? Yine burada, insanbiçimci dil 
                                      kullanıldığına dikkat etmeliyiz: "bir 
                                      insanın arkadaşıyla konuştuğu gibi." 
                                      Bu ayet, Tanrı'nın Musa'nın Kendisiyle ayrıcalıklı 
                                      ve yakın bir ilişki içinde olmasına izin 
                                      verdiğini tanımlamaktadır. Ama Musa gerçekten 
                                      Tanrı'nın yüzünü görüp yaşamış mıdır? Eğer 
                                      Musa Tanrı'yı gerçekten yüz yüze gördüyse 
                                      o zaman neden aynı bölümde Tanrı'nın yüceliğini 
                                      görmeyi istemiştir? (ayet 18). Eğer Musa 
                                      gerçekten Tanrı'nın yüzünü gördüyse neden 
                                      aynı bölümde Tanrı, "Yüzümü göremezsin, 
                                      çünkü insan beni görüp de yaşayamaz" 
                                      demiştir (ayet 20)? Eğer Sayın Yüksel bu 
                                      mecaz dilini harfi harfine yorumlamakta 
                                      ısrar ederse o zaman Musa'yı aynı bölümde 
                                      büyük bir çelişki yapmakla suçlamaktadır. 
                                      Bu Musa hakkında yapılan çok ciddi bir suçlamadır. 
                                       Diğer 
                                      yandan da Sayın Yüksel kendi Kitabı tarafından 
                                      yargılanmaktadır:  "Sana 
                                      Kitâb'ı indiren O'dur. Onda Kitâb'ın temeli 
                                      olan kesin anlamlı âyetler vardır, diğerleri 
                                      de çeşitli anlamlıdırlar. Kalblerinde eğrilik 
                                      olanlar, fitne çıkarmak, kendilerine göre 
                                      yorumlamak için onların çeşitli anlamlı 
                                      olanlarına uyarlar. Oysa onların yorumunu 
                                      ancak Allah bilir... Bunu ancak akıl sâhipleri 
                                      düşünebilirler. " (Kuran, Âl-i 
                                      İmran/3:7)   25. 
                                      "Hz. Yakub insan mıydı?" 
                                      
                                         
                                          | Ve 
                                              Yakub o yerin adını Peniel koydu; 
                                              çünkü: Allahı yüz yüze gördüm, ve 
                                              canım sağ kaldı, dedi.(Tekvin 32:30) 
                                               | Ve 
                                              dedi: Yüzümü göremezsin; çünkü insan 
                                              beni görüp de yaşıyamaz. (Çıkış 
                                              33:20)  |    Çıkış'taki 
                                      ayet, kimsenin Tanrı'yı görüp de yaşayamayacağını 
                                      söyler. Ama Tekvin'de Yakup, Tanrı'yı görüp 
                                      yaşadığını söylemiştir. Bu sorunun yanıtı 
                                      için Soru 24'e bakın (sayfa 164). 26. 
                                      "Kocan seni yaratan mı?" Çünkü 
                                      kocan seni Yaratandır; onun ismi orduların 
                                      RABBİDİR (Yeşaya 54:5) Bu 
                                      ayet, İsrail'in "yaratıcısı" olan 
                                      Tanrı'yı onun "kocası" olarak 
                                      resimler.  Ayeti 
                                      bağlı bulunduğu ayetlerle birlikte okuyanlar 
                                      için burada insanbiçimci bir dil kullanıldığı 
                                      çok açıkça bellidir. Sayın Yüksel, iki değişik 
                                      İngilizce çevirinin bu ayeti farklı biçimlerde 
                                      verdiğini işaret etmektedir. RSV (Revised 
                                      Standart Version), "Senin Yaratıcın 
                                      senin kocandır" diye çevirir ve Today's 
                                      English Version, "Yaratıcın senin için 
                                      bir koca gibi olacaktır" der. Çoğu 
                                      dillerde aynı şeyi söylemenin birçok değişik 
                                      biçimi vardır. İngilizce eski ve zengin 
                                      bir dildir. Bu iyi bir örnektir. İngiliz 
                                      dilini bilenler ve ayetin içinde bulunduğu 
                                      metni okumak için zamanlarını verenler için 
                                      anlamda hiçbir farklılık yoktur. O'na bir 
                                      Koca adı verilerek Tanrı'nın Kendi halkı 
                                      için olan sevgisini tanımlamaya çalışmak 
                                      için insanbiçimci bir dilin kullanıldığını 
                                      biliyoruz. Yeşaya 62:4-5'de de aynı düşünceyi 
                                      görüyoruz. İngilizcede aynı şeyi dile getirmek 
                                      için iki değişik konuşma biçimi kullanabiliriz. 
                                      Bir şeyin bir şey olduğunu söylemek için 
                                      bir mecaz kullanırız: örneğin bir adamın 
                                      davranışlarının ya da huyunun nasıl olduğunu 
                                      anlatmak için "O adam bir aslandır" 
                                      deriz. Bir şeyin bir şey gibi olduğunu söylemek 
                                      için benzetme de kullanabiliriz: örneğin 
                                      "O adam aslan gibidir". Anlamda 
                                      ne fark vardır? Hiç. Bu yüzden Sayın Yüksel'in 
                                      bu sorusunun İngilizce dilbilgisini çok 
                                      iyi bilmemesinden kaynaklandığını düşünüyoruz. 
                                         27. 
                                      "Tevrat'ı Hz. Musa mı yazdı?" Ve 
                                      RABBİN sözüne göre, RABBİN kulu Musa orada, 
                                      Moab diyarında öldü. Ve Moab diyarında Beyt-peor 
                                      karşısındaki derede onu gömdü; fakat bugüne 
                                      kadar kimse onun kabrini bilmez. Ve Musa 
                                      öldüğü zaman yüz yirmi yaşında idi; gözü 
                                      zayıflamadı, ve kuvveti eksilmedi. Ve İsrail 
                                      oğulları, Moab ovasında, otuz gün Musaya 
                                      ağladılaı; ve Musa için yas günleri tamam 
                                      oldu. Ve Nun oğlu Yeşu hikmet ruhu ile dolu 
                                      idi; çünkü Musa ellerini onun üzerine koymuştu; 
                                      ve İsrail oğulları onu dinliyorlardı, ve 
                                      RABBİN Musaya emretmiş olduğu gibi yapıyorlardı. 
                                      Ve RABBİN Mısır diyarında, Firavuna, ve 
                                      bütün kullarına, ve bütün memleketine yapmak 
                                      için Musayı gönderdiği alâmetler ve hârikalarda, 
                                      ve bütün İsrailin gözü önünde Musanın gösterdiği 
                                      bütün kuvvetli elde, ve bütün dehşette, 
                                      Musa gibi RABBİN yüz yüze bildiği bir peygamber 
                                      daha İsrailde çıkmadı. (Tesniye 
                                      34:5-12) Mesih 
                                      İnanlıları Musa'nın Tora denilen Kutsal 
                                      Kitap'ın ilk beş kitabını yazdığını söylerler. 
                                      Ama Tora'nın son kitabının son bölümünde 
                                      Musa'nın kendi ölümü ve gömülüşü kayıtlıdır. 
                                      Musa kendi ölümü ve gömülüşünü nasıl kaydedebilirdi? 
                                       Geçenlerde 
                                      ünlü bir teoloji profesörü uzman olduğu 
                                      bir konuda yazdığı büyük kitabını tamamladı. 
                                      Ancak kitap basılmadan önce profesör öldü. 
                                      Günümüzde yayın dünyasında böyle bir şey 
                                      olduğunda, yazarı iyi tanıyan birinden yazar 
                                      hakkında biyografik bir not yazmasını istemek 
                                      gelenekseldir. Bu biyografi kitabın son 
                                      bölümü olarak kitaba eklenir ve genellikle 
                                      imzasızdır. Profesörün ölümüyle ilgili bölümü 
                                      başka biri yazdığı için, bu profesörün kitabın 
                                      geri kalan kısmını yazmadığı anlamına mı 
                                      gelir? Böyle bir şeyi önermek bile mantıksızdır. 
                                      Aynı şey Tesniye kısmı için de geçerlidir. 
                                      Tesniye'nin son bölümünde Musa'nın ölümünün 
                                      anlatılması kitabın Musa tarafından yazılmadığı 
                                      anlamına gelmez. Musa'nın sözleri kayıtlıdır 
                                      (Tesniye 1:1; 5:1; 27:1, 11, v.b.). Musa'nın 
                                      "bu yasanın" yazarı olduğu da 
                                      söylenir (31:9, 24). Tanrı'nın bu önemli 
                                      hizmetkârının ölümünün yazılarının sonuna 
                                      eklenmesi doğal bir şeydir ve kitabı yazanın 
                                      o olduğu gerçeğini değiştirmez. 28. 
                                      "Hz. İsa Davud'un Oğlu mu değil mi?" 
                                      
                                         
                                          | İbrahim 
                                              oğlu, Davut oğlu İsa Mesih'in soyuyla 
                                              ilgili kayıt şöyledir:.. (Matta 
                                              1:1) Kör 
                                              bir adam da, "Ey Davut Oğlu 
                                              İsa, halime acı!" diye bağırdı. 
                                              (Luka 18:38)  | Ferisiler 
                                              toplu haldeyken İsa onlara şunu 
                                              sordu: "Mesih'le ilgili olarak 
                                              ne düşünüyorsunuz? O, kimin oğludur?" Onlar 
                                              da, "Davud'un Oğlu" dediler. İsa 
                                              şöyle dedi: "O halde nasıl 
                                              oluyor da Davut, Ruh'tan esinlenerek 
                                              O'ndan 'Rab' diye söz ediyor? Şöyle 
                                              diyor Davut:'Rab Rabbime dedi ki, 
                                              Ben düşmanlarını senin ayaklarının 
                                              altına serinceye dek sağımda otur.' 
                                              Davut O'ndan Rab diye söz ettiğine 
                                              göre, O nasıl Davud'un Oğlu olur?" 
                                              (Matta 22:41-45) 
                                                 |  
 Evet. 
                                      İsa Mesih Davut'un oğludur. Matta 
                                      1:1'de İsa'nın Davud'un "oğlu" 
                                      (torunu, neslinden) olduğunu okuyoruz. "Davut 
                                      Oğlu" ismi, beklenen Mesih için çok 
                                      yaygın bir unvandı çünkü eski peygamberler 
                                      Mesih'in bu soydan geleceğine tanıklık etmişlerdi. 
                                      Tanrı, verdiği sözü tutarak Davut'un soyundan 
                                      İsrail'e bir Kurtarıcı, İsa'yı gönderdi. 
                                      Bunun için Luka 18:38'deki kör gibi İsa'yı 
                                      Mesih olarak kabul eden insanlar ona "Ey, 
                                      Davut Oğlu" olarak seslenirlerdi.  Şimdi 
                                      İsa Mesih'in Matta 22:41-45'te söyledikleri 
                                      bununla çelişmiyor ki! İsa, Hz. Davut'un 
                                      Tanrı'nın esniyle yazdığı 110. Mezmura başvurarak, 
                                      İsrail'in din liderlerine "Davut O'ndan 
                                      (Mesih'ten) Rab diye söz ettiğine göre, 
                                      O nasıl Davut'un Oğlu olur?" diye sordu 
                                      (22:45). Ama bunu sormakla İsa, Kutsal Yazılara 
                                      göre Mesih'in hem Davut'un oğlu hem de Davut'un 
                                      Rabbi olduğunu göstermekteydi. İsa'nın verdiği 
                                      kanıta hiç kimse karşılık veremedi. İşte, 
                                      Mesih'le ilgili sırrın özü zaten budur. 
                                      Davut'un Rab'bim diye seslendiği yüce Olan 
                                      Davut'un soyundan doğarak insan oldu. Ve 
                                      böylece Davut'un Oğlu Mesih oldu. Matta'nın 
                                      aynı bölümünde bu gerçek vurgulanmaktadır 
                                      ki, bakireden doğan çocuk için, melek şöyle 
                                      dedi, "'O'nun adını İmanuel koyulacaklar'. 
                                      İmanuel de 'Tanrı bizimledir' demektir" 
                                      (Matta 1:23). Açıkça görülüyor ki burada 
                                      aklı ermeyecek kadar büyük bir gerçek var, 
                                      ama hiç bir çelişki yoktur.   29. 
                                      "Davud'un hangi oğlu Hz. İsa'nın atasıdır?" 
                                      
                                         
                                          | Davut, 
                                              Uriya'nın karısından doğan Süleyman'ın 
                                              babasıydı.(Matta 1:6)  | Natan 
                                              oğlu, Davut oğlu, Yeşay oğlu (Luka 
                                              3:31)   |    Hem 
                                      Süleyman hem de Natan O'nun atalarıdır. 
                                      Matta'da İsa'nın üvey babası olan Yusuf'un 
                                      soyağacı verilmektedir. Luka'da ise İsa'nın 
                                      annesi Meryem'in soy ağacı verilmektedir. 
                                      Yani, her ikisi Davut'un soyundandır ama 
                                      Yusuf Davut'un oğlu Süleyman'ın torunuyken, 
                                      Meryem Davut'un oğlu Natan'ın torunudur. 
                                      Not: Ayrıntılı cevap için bunu izleyen soruya 
                                      bkz.   30. 
                                      "İsa'nın dedesi Yakup mu Heli mi?" 
                                      
                                         
                                          | Yakup, 
                                              Meryem'in kocası Yusuf'un babasıydı. 
                                              Meryem'den de Mesih denilen İsa 
                                              doğdu.(Matta 1:16) 
 | İsa'nın 
                                              kendisi görevine başladığı zaman 
                                              otuz yaşlarındaydı. Yusuf'un oğlu 
                                              olarak biliniyordu. Yusuf da Eli 
                                              oğlu, (Luka 3:23)  |  Burada 
                                      Sayın Yüksel sadece Sayın Deedat'ın daha 
                                      önce cevapladığımız iddialarını tekrarlamaktadır 
                                      (Bkz II. Bölüm, s. 102-103). İsa'nın 
                                      üvey babası Yusuf'un babası Yakup'tu. Yusuf'un 
                                      kayınpederi ise Heli'ydi. Edip 
                                      Yüksel'in iddia ettiğine göre Hristiyanlar 
                                      bu iki soy listesinin tutarsızlığını gizlemeye 
                                      çalışmaktadırlar. Böyle bir amaç söz konusu 
                                      olamaz. Karşılaştırılınca besbelli ki bu 
                                      iki liste birbirlerinden çok farklıdırlar. 
                                      Yani ikisi aynı kişinin soyu olamaz. Yukarıda 
                                      söylediğimiz gibi Matta'da İsa'nın üvey 
                                      babası olan Yusuf'un soyu verilmektedir. 
                                      Luka'da ise İsa'nın annesi Meryem'inki verilmektedir. 
                                      Ama Yahudiler arasında kadınların isimleri 
                                      soy listelerinde genellikle bulunmadığı 
                                      için Luka'da Yusuf Meryem'in yerini tutuyor. 
                                      Bunu ispatlamak için aşağıdaki noktalara 
                                      başvurabiliriz: 1.İsa'nın 
                                      doğumuyla ilgili olaylar Matta'da Yusuf'un 
                                      açısından ama Luka'da Meryem'in açısından 
                                      anlatılmaktadır. (Bkz. Matta 1-2 ve Luka 
                                      1-2). Örneğin İsa'nın bakire Meryem'den 
                                      doğacağını bildiren meleğin Yusuf'a görünmesi 
                                      Matta'da bulunurken, Meryem'e daha önceki 
                                      görünmesini Luka'da buluyoruz (Matta 1:18-25; 
                                      Luka 1:26-38). Buna göre Meryem'in soyunu 
                                      zaten Luka'da bulmayı beklerdik. 2.Luka'da, 
                                      her ne kadar Yusuf'un ismi bulunuyorsa da 
                                      yine de İsa'nın onun oğlu olmadığı vurgulanmaktadır 
                                      "Yusuf'un oğlu olarak biliniyordu" 
                                      (Luka 3:23).  3.Luka 
                                      1:32 ve 69'da Meryem'in de Davut'un soyundan 
                                      olduğu ima ediliyor. 4.Oğlu 
                                      sözcüğü sık sık değişik anlam taşıyabilir. 
                                      Örneğin: İsa için "İbrahim oğlu, Davut 
                                      oğlu" (Matta 1:1), Âdem için "Tanrı 
                                      oğlu" denilir (Luka 3:38). Ayrıca belli 
                                      ki bu listelerde birçok kuşak bilerek atlanmaktadır, 
                                      yani "oğul" sözcüğü "torun" 
                                      anlamını da taşır. Buna göre "Heli 
                                      oğlu" derken "Heli'nin damadı" 
                                      anlamında olmasına şaşmamalıyız. 5.Bu 
                                      son nokta Luka'nın asıl Grekçe metninde 
                                      de doğrulanmaktadır. Şöyle ki, listedeki 
                                      her isimden önce belirtili tanıtıcı olan 
                                      "tou" sözcüğü bulunmaktadır. Ancak 
                                      Yusuf'tan önce yoktur! Anlaşılan buradaki 
                                      ilişkide bir fark vardır. 6.Bir 
                                      başka kaynakta kanıt bulunmaktadır. Yahudilerin 
                                      "Talmud" diye bilinen yorum kitabında, 
                                      İsa'nın annesi Meryem'den söz ederken "Heli'nin 
                                      kızı olan Meryem" olarak söz etmektedir 
                                      (Bkz. Haghigha 77.4). Sonuçta 
                                      Luka'daki listenin Meryem'in soyuna verdiği 
                                      yorumu her açıdan uygun ve mantıklıdır. 
                                         31. 
                                      "Unutulan nesil?"  
                                      
                                         
                                          | Yekonya, 
                                              Babil'deki sürgünlükten sonra doğan 
                                              Şaltiyel'in babası; Şaltiyel ise 
                                              Zerubabel'in babasıydı. Zerubabel, 
                                              Abihud'un babası; Abihud, Elyakim'in 
                                              babası; Elyakim de Azor'un babasıydı. 
                                              Azor, Sadok'un babası; Sadok, Ahim'in 
                                              babası; Ahim ise Elihud'un babasıydı. 
                                              Elihud, Elazar'ın babası; Elazar, 
                                              Matan'ın babası; Matan da Yakub'un 
                                              babasıydı. Yakup, Meryem'in kocası 
                                              Yusuf'un babasıydı. Meryem'den de 
                                              Mesih denilen İsa doğdu.(Matta 
                                              1:12-16)  | Buna 
                                              göre, İbrahim'den Davud'a kadar 
                                              toplam ondört kuşak, Davut'tan Babil'e 
                                              sürgünlüğe kadar ondört kuşak ve 
                                              Babil'e sürgünlükten Mesih'e kadar 
                                              da ondört kuşak geçti.(Matta 
                                              1:17)  |    Yüksel, 
                                      "Babil sürgününden Mesih'e kadarki 
                                      sürede 14 nesil geçtiğini belirten Matta 
                                      on üç nesil saymaktadır" diyor. Bu 
                                      sorunun cevabı çok basit değildir. Matta 
                                      1:17 ile ilgili aşağıdaki iki noktaya dikkat 
                                      etmemiz gerek.  "Buna 
                                      göre, (a) İbrahim'den Davud'a 
                                      kadar toplam ondört kuşak, (b) 
                                      Davut'tan Babil'e sürgünlüğe kadar ondört 
                                      kuşak ve (c) Babil'e sürgünlükten 
                                      Mesih'e kadar da ondört kuşak geçti." 
                                      (Matta 1:17) 1) 
                                      Matta, üç ayrı kuşak grubunun ayrımını yaparken 
                                      Davut'u birinci ve ikinci gruplara (a, b) 
                                      dahil ediyor. Bu nedenle ikinci kuşak grubunun 
                                      başında Süleyman değil, Davut yer alıyor 
                                      (Bkz. aşağıdaki şema). 2) 
                                      Matta ikinci kuşak grubunu (b) sayarken 
                                      bir kişiye (yani Yekonya'ya) kadar değil 
                                      sürgünlüğe kadar saymaktadır. "Davut'tan 
                                      Babil'e sürgünlüğe kadar ondört kuşak". 
                                      Aynı şekilde üçüncü kuşak grubunu (c) sayarken 
                                      sürgünlüğü dahil ederek saymaktadır: "Babil'e 
                                      sürgünlükten Mesih'e kadar da ondört kuşak 
                                      geçti." Ayet 11'de Yoşiya'nın ismi 
                                      sürgünlüğün başlangıcı ile ilgili olarak 
                                      gösteriliyor. Yekonya'nın ismi ise, ayet 
                                      12'de sürgünlüğün sonu ile ilgilidir.  Bu 
                                      nedenle Matta, nesillerin sayımını aşağıdaki 
                                      tablo şeklinde yapmaktadır: 
                                      
                                         
                                          | "İbrahim'den 
                                                Davud'a 
                                              kadar toplam ondört kuşak" 
                                              
 | "Davut'tan 
                                               Babil'e 
                                              sürgünlüğe kadar ondört 
                                              kuşak"  | "Babil'e sürgünlükten 
                                              Mesih'e kadar da ondört 
                                              kuşak"
 |  
                                         
                                          | 1 | İbrahim | 1 | Davut | 1 | Yekonya Sürgünlük |   
                                          | 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 | İshak Yakup Yahıda Peres Hesron Ram Amindab Nahşon Salmon Boaz Obed Yeşay   | 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 |  
                                              Süleyman Rehevam Abiya Asa Yehoşafat Yoram Uziya Yotam Ahaz Hizkiya Manaşe Amon | 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 |  
                                              Şaltiyel Zerubabel Abihud Elyakim Azor Sadok Ahim Elihud Elazar Matan Yakup Yusuf |  
                                         
                                          | 14 | Davut | 14 | Sürgünlük Yoşiya | 14 | Mesih 
                                              İsa |  Özet olarak söz konusu olan ayeti şöyle 
                                      anlamamız gerek: İbrahim'den Davut'a kadar 
                                      toplam ondört kuşak sayılır. Davut'tan (Babil'deki 
                                      sürgünlük zamanında doğan Yekonya'nın babası 
                                      olan) Yoşiya'ya kadar ondört kuşak sayılır. 
                                      (Babil'deki sürgünlük zamanından sonra doğan 
                                      Şaltiyel'in babası olan) Yekonya'dan Mesih'e 
                                      kadar ondört kuşak sayılır. Yani herhangi 
                                      bir tutarsızlık yoktur.
 32. 
                                      "'Admin' neden kayboldu?" (Luka 
                                      3:33) Yüksel, 
                                      İncil'in bazı İngilizce çevirilerinde Luka 
                                      3:33'te "Admin"in ismi bulunurken 
                                      neden Türkçe nüshalarda bulunmadığını sormaktadır. 
                                      "Admin" kaybolmadı. "Admin" 
                                      ismi zaten elimizdeki eski Grekçe İncil 
                                      el yazmalarının çoğunlukta bulunmamaktadır. 
                                      Örneğin, A, D, K, D ve Y diye bilinen metinlerde 
                                      "Admin" yoktur. Birkaç eski el 
                                      yazmasında ise Admin bulunmaktadır. Böylece 
                                      bu ismin İncil'in her hangi bir İngilizce 
                                      veya Türkçe çevirisinde bulunup bulunmaması, 
                                      hangi el yazması grubuna dayanarak çevirilmiş 
                                      olduğuna bağlıdır. Her neyse Admin'in Matta'da 
                                      bulunmadan Luka'da bulunması beklenebilen 
                                      bir şeydir. Çünkü Matta'daki liste zaten 
                                      kendi yazınsal ve ruhsal amaçlarına göre 
                                      birçok kuşağı atlamaktadır (Bkz. soy ağaçlarıyla 
                                      ilgili açıklamalar, sayfa 141-142).   33. 
                                      "İsa Celile'de mi yoksa Yahudiye'de 
                                      mi itibar gördü?" 
                                      
                                         
                                          |  
                                              Bu 
                                                iki günden sonra İsa oradan ayrılıp 
                                                Celile'ye gitti. İsa'nın kendisi, 
                                                bir peygamberin kendi memleketinde 
                                                saygınlığı olmadığına tanıklık 
                                                etmişti. Celile'ye geldiği zaman 
                                                Celileliler O'nu iyi karşıladılar. 
                                                Çünkü onlar da bayrama gitmişler 
                                                ve bayramda O'nun Kudüs'te yaptığı 
                                                her şeyi görmüşlerdi... Adam, 
                                                İsa'nın Yahudiye'den Celile'ye 
                                                geldiğini işitince yanına gitti, 
                                                ölmek üzere olan oğlunu gelip 
                                                iyileştirmesi için O'na yalvardı. 
                                                O zaman İsa adama, "Sizler, 
                                                belirtiler ve harikalar görmedikçe 
                                                iman etmeyeceksiniz" dedi. 
                                                (Yuhanna 4:43-48) İsa, 
                                                Kral Hirodes'in devrinde Yahudiye'nin 
                                                Beytlehem kasabasında doğduktan 
                                                sonra ...(Matta 
                                                2:1)  | İsa, Ruh'un gücüyle donanmış olarak 
                                              Celile'ye döndü. İsa, büyümüş olduğu 
                                              yer olan Nasıra'ya geldiğinde, her 
                                              zaman yaptığı gibi Sept günü havraya 
                                              gitti. Onlara şöyle dedi: "Kuşkusuz 
                                              bana şu değimi hatırlatacaksınız: 
                                              '...Kefernehum'da yaptıklarını duyduk. 
                                              Aynısını burada, kendi memleketinde 
                                              de yap.' Size doğrusunu söyleyeyim, 
                                              hiçbir peygamber kendi memleketinde 
                                              iyi karşılanmaz". (Luka 
                                              4:14,16,23-24)
 İsa 
                                              onlara, "Hangi olup bitenleri?" 
                                              dedi. O'na, "Nasıralı İsa'yla 
                                              ilgili olayları" dediler. "(Luka 
                                              24:19)  |  Sayın 
                                      Yüksel burada, İsa'nın itibar görmediği 
                                      yerin Yuhanna'yla Matta'ya göre Yahudiye, 
                                      Luka'ya göre ise Celile olduğunu iddia etmektedir. 
                                      Halbuki İsa ne Celile'de ne de Yahudiye'de 
                                      itibar gördü. Yuhanna 4:43'te "oradan 
                                      ayrılıp Celiye'ye gitti" derken İsa'nın, 
                                      Yahudiye'den değil, Samiriye'den ayrılması 
                                      söz konusudur. Samiriye'de İsa gerçekten 
                                      itibar görmüştü, hatta hiç bir mucize yapmadan 
                                      dünyanın Kurtarıcısı olarak kabul edilmişti 
                                      (Bkz. Yuhanna 4:39-42). Fakat hem Yahudiye'de 
                                      (2:23-25) hem de Celile'de (4:45-48) kendi 
                                      Yahudi halkı ancak "belirtiler ve harikalar" 
                                      gördükleri takdirde inanırlardı. Halbuki 
                                      hiç bir zaman O'na yürekten iman etmiş değildiler. 
                                      Yani "iyi karşıladılar" deyişinde 
                                      alaylı bir ifade söz konusudur. Buradaki 
                                      "kendi memleketi" ifadesiyle hem 
                                      Yahudiye'yi hem de Celile'yi kastedip bölüm 
                                      1:11'deki "kendi yurduna geldi, ama 
                                      kendi halkı O'nu kabul etmedi" sözünün 
                                      doğru olduğunu göstermektedir. Bunu Yuh. 
                                      4:45-48'de açıkça görebiliriz ki halkı İsa'ya 
                                      içten inanmıyordu. Üstelik bu üzücü gerçeğe 
                                      her dört İncil'de de aynı şekilde rastlıyoruz. 34. 
                                      "Kim yardım istedi? Yüzbaşı mı, ihtiyarlar 
                                      mı?" 
                                      
                                         
                                          | İsa 
                                              Kefernahum'a varınca bir yüzbaşı 
                                              O'na gelip, "Ya Rab" diye 
                                              yalvardı, "felçli uşağım korkunç 
                                              acılar içinde evde yatıyor." 
                                              İsa, "Gelip onu iyileştireceğim" 
                                              dedi. Ama yüzbaşı, "Rab, ben 
                                              layık değilim ki, damımın altına 
                                              giresin!" karşılığını verdi. 
                                              "Sen yeter ki bir söz söyle, 
                                              uşağım iyileşir." (Matta 
                                              8:5-8)  | Orada bir yüzbaşının çok değer verdiği 
                                              kölesi ölüm döşeğinde hasta yatıyordu. 
                                              İsa'yla ilgili haberleri duyan yüzbaşı, 
                                              gelip kölesini iyileştirmesini rica 
                                              etmek üzere O'na Yahudilerin bazı 
                                              ihtiyarlarını gönderdi. Bunlar İsa'nın 
                                              yanına gelince içten bir yalvarışla 
                                              O'na dediler ki, "Bu adam senin 
                                              yardımına layıktır" (Luka 
                                              7:2-4)
 |    Yüzbaşı 
                                      yardım istedi. Ama isterken Yahudi ihtiyarlarının 
                                      aracılık etmeleriyle yardım istedi. Ahmet'in 
                                      bir tanıdığı aracılığıyla istekte bulunmasını, 
                                      tanıdığına değinmeden şöyle açıklayabiliriz, 
                                      "Ahmet, Mehmet'ten şunu istedi." 
                                      Fakat herhangi bir çelişkiye düşmeden, "Ahmet 
                                      Mehmet'e tanıdığını yolladı. O da Ahmet 
                                      için Mehmet'ten şunu istedi" de diyebiliriz. 
                                      İşte Matta olayı daha kısa ve öz şekilde 
                                      (7 ayet ile; Luka da 10 ayet ile) açıklarken 
                                      arada bulunanlardan söz etmeyip yüzbaşının 
                                      ilk şahıs olarak İsa'dan yardım istediğini 
                                      anlatmaktadır. Bu da Matta'nın amacından 
                                      kaynaklanan niteliklere uygundur (Bkz. VII. 
                                      Bölüm - İncil mi İnciller mi?).   35. 
                                      "Çıkarken mi, yaklaşırken mi? İki 
                                      kör mü bir kör mü?"  
                                      
                                         
                                          |  
                                              Eriha'dan 
                                                ayrılırlarken büyük bir kalabalık 
                                                İsa'nın ardından gitti. Yol kenarında 
                                                oturan iki kör adam, İsa'nın oradan 
                                                geçmekte olduğunu duyunca, "Ya 
                                                Rab, ey Davut Oğlu, halimize acı!" 
                                                diye bağırdılar.(Matta 
                                                20:29-30) Sonra 
                                                Eriha'ya geldiler. İsa, öğrencileri 
                                                ve büyük bir kalabalıkla birlikte 
                                                Eriha'dan ayrılırken, Timay oğlu 
                                                Bartimay adında kör bir dilenci 
                                                yol kenarında oturuyordu.(Markos 
                                                10:46)  | İsa 
                                              Eriha'ya yaklaşırken kör bir adam 
                                              yol kenarında oturmuş dileniyordu.(Luka 
                                              18:35)  |    İsa 
                                      herhalde eski Eriha'dan çıkarken yeni Eriha'ya 
                                      yaklaşırken körleri iyileştirdi. O dönemde 
                                      iki Eriha vardı - tepede büyük ölçüde yıkıntı 
                                      olan eski Eriha ve bundan bir kilometre 
                                      uzakta Romalı kral Herodes'in inşaat ettirdiği 
                                      yeni Eriha.10 Eski Eriha, Yeşu zamanında 
                                      yıkılıp İsrail'in kralı Ahab zamanında tekrar 
                                      yapılmıştı (Yeşu 7:20; I. Krallar 16:33-34). 
                                      Büyük bir olasılıkla Matta'yla Markos Filistin'li 
                                      Yahudiler olarak İsa'nın çıktığı eski şehirden, 
                                      Troas'lı Luka ise İsa'nın yaklaştığı yeni 
                                      şehirden bahsetmektedir.  İkinci 
                                      soruya gelince iki kör vardı. Bu, Markos'la 
                                      Luka'nın bir kişi yazdığı yerde Matta'nın 
                                      iki kişi yazdığı tek yer değildir (Bkz. 
                                      Matta 8:28 ve Markos 5:2 ile Luka 8:27'ye). 
                                      Bu Matta'nın olaylara gözleriyle tanık olduğundan 
                                      kaynaklanmış olabilir. Her ne ise bu bir 
                                      çelişki yaratmıyor. Olayın önemli yönlerini 
                                      anlatmak için bir kişi, hele o kişi diğerinden 
                                      daha fazla dikkate değerse yeterdir. Örneğin: 
                                      "Bugün çarşıda Salih Erdoğan'ı gördüm. 
                                      Senelerdir onu görmemiştim!" derim. 
                                      Halbuki Salih beyin yanında gördüğüm başka 
                                      bir arkadaş da vardı. Fakat anlatmak istediğim 
                                      şey için önemli olmadığından ona değinmeyebilirim. 
                                         36. 
                                      "Sıpa ile beraber eşek var mıydı?" 
                                      
                                         
                                          | "Karşınızdaki 
                                              köye gidin. Hemen orada bağlı bir 
                                              dişi eşek ve yanında bir sıpa bulacaksınız. 
                                              Onları çözüp bana getirin." 
                                               Eşekle 
                                              sıpayı getirip üzerlerine giysilerini 
                                              yaydılar, İsa da sıpanın üzerine 
                                              bindi. .(Matta 21:2, 7) 
                                               | "Karşınızdaki 
                                              köye gidin. Köye girer girmez, üzerine 
                                              daha hiç kimsenin binmediği, bağlı 
                                              duran bir sıpa bulacaksınız. Onu 
                                              çözüp bana getirin." Sıpayı 
                                              İsa'ya getirip üzerine kendi giysilerini 
                                              yaydılar. İsa da sıpaya bindi.(Markos 
                                              11:2, 7) "Karşıdaki 
                                              köye gidin. Köye girince, üzerine 
                                              daha hiç kimsenin binmediği, bağlı 
                                              duran bir sıpa bulacaksınız. Onu 
                                              çözüp bana getirin. .(Luka 
                                              19:30)  |    Evet, 
                                      eşek vardı. Matta bu olayı açıklarken, Markos 
                                      ile Luka'da yazılmayan bir ayrıntı vermektedir. 
                                      İsa'nın bindiği hayvanın sıpa olduğuna göre 
                                      eşeğin orada olup olmaması fazla önem taşımıyor. 
                                      Ama Matta özellikle İsa'dan önceki peygamberler 
                                      aracılığıyla bildirilen sözlerin ayrıntılı 
                                      bir şekilde yerine gelmiş olduğunu sürekli 
                                      vurgulamaktadır. Bunun için Mesih'le ilgili 
                                      olan Zekeriya 9:9'daki "Siyon kızına 
                                      deyin ki, 'Bak, alçakgönüllü Kralın, bir 
                                      eşeğe, evet bir sıpaya, bir eşek yavrusuna 
                                      binmiş sana geliyor'" sözleri İsa'nın 
                                      bir eşeğin sıpasına binmesiyle gerçekleştiğini 
                                      göstermeye özenmektedir. Bu yüzden bu ayrıntı 
                                      eklenmiş olabilir.   37. 
                                      "Şehadeti doğru muydu?" 
                                      
                                         
                                          | Eğer 
                                              kendim için ben tanıklık edersem, 
                                              tanıklığım geçerli olmaz.(Yuhanna 
                                              5:31)  | Kendim 
                                              için ben tanıklık ediyorsam da tanıklığım 
                                              geçerlidir. Çünkü nereden geldiğimi 
                                              ve nereye gideceğimi biliyorum. 
                                              Oysa siz, nereden geldiğimi, nereye 
                                              gideceğimi bilmiyorsunuz.(Yuhanna 
                                              8:14)  |    İsa'nın 
                                      şehadeti, söylediği her söz ve yaptığı her 
                                      şey gibi doğruydu. O'nu suçlamak istedikleri 
                                      zaman İsrail'in Yüksek Kurulu kendisine 
                                      karşı tanık aradılar fakat bulamadılar. 
                                      O günah işlemedi, ağzından hileli bir söz 
                                      çıkmadı. Sayın Yüksel'in bu soruda çok yüzeysel 
                                      bir şekilde karşılaştırdığı iki ayete, bağlantılı 
                                      oldukları ayetlerle birlikte bakılırsa gerçek 
                                      bir çelişki yoktur tabii. Yuhanna 5:30-32'de 
                                      İsa'nın dediğini şu sözlerle açıklayabiliriz: 
                                      "Eğer sırf kendiliğimden tanıklık edersem, 
                                      yani Tanrı'nın bana verdiği sözlerine bağımsızca 
                                      kendim için tanıklık edersem tanıklığım 
                                      geçerli ve doğru olmaz. Halbuki Tanrı da 
                                      aynısını tanıklık eder." Yuhanna 8:13-18'de 
                                      Ferisiler (Aynen Sayın Yüksel'in yaptığı 
                                      gibi) İsa'nın önceki sözlerini yanlış bir 
                                      şekilde kendisine karşı kullanmaya çalışıyorlardı. 
                                      Bu sefer İsa kendi sözlerinin doğru ve güvenilir 
                                      olduğunu vurguluyor, hatta öncekine benzer 
                                      sözlerle bile bunu ispatlıyor (8:16-18). 
                                      Her iki bölümde de İsa'nın vurgulamak istediği 
                                      gerçek, kendisinin Baba Tanrı'yla bir olmasıdır.   38. 
                                      "Ağaç ne zaman kurudu? Ağacın suçu 
                                      neydi?" 
                                      
                                         
                                          | İsa 
                                              sabah erkenden kente dönerken acıkmıştı. 
                                              Yol kenarında gördüğü bir incir 
                                              ağacına yaklaştı. Ağaçta yapraktan 
                                              başka bir şey bulamayınca ağaca, 
                                              "Sonsuza dek artık meyve vermeyesin!" 
                                              dedi. İncir ağacı hemen o anda kurudu. Öğrenciler 
                                              bunu görünce şaşkına döndüler. "İncir 
                                              ağacı birdenbire nasıl kurudu?" 
                                              diye sordular.(Matta 21:18-20) 
                                               | Ertesi 
                                              gün Beytanya'dan çıktıklarında İsa 
                                              acıkmıştı. Uzakta, yapraklanmış 
                                              bir incir ağacı görünce üzerinde 
                                              belki incir bulurum diye yaklaştı. 
                                              Ağacın yanına vardığında yapraktan 
                                              başka bir şey bulamadı. Çünkü incir 
                                              mevsimi değildi. İsa ağaca, "Artık 
                                              senden hiç kimse bir daha meyve 
                                              yemesin!" dedi. Öğrencileri 
                                              de bunu duydular. Sabah 
                                              erkenden incir ağacının yanından 
                                              geçerlerken, ağacın kökten kurumuş 
                                              olduğunu gördüler. Olayı hatırlayan 
                                              Petrus, "Rabbî, bak! Lanetlediğin 
                                              incir ağacı kurumuş!" dedi. 
                                              (Markos 11:12-14, 20-21) 
                                               |  Ağaç çok kısa zaman içerisinde kurudu, fakat 
                                      Markos'ta açıkça belirtildiğine göre İsa'nın 
                                      ağacı lanetlediğinden sonraki gün öğrenciler 
                                      kurumuş olduğunu görünce İsa'ya sordular. 
                                      Matta'da hikâye özetlenip kısaltılmıştır. 
                                      Bu Matta'da sık sık rastlanan bir nitelik 
                                      olup, orada bulunan hikâyelerin sürekli 
                                      zamandizine göre değil ama bazen konulara 
                                      göre düzenlenmiş olduğu görülmektedir. (Örneğin: 
                                      Matta 9:18-26'i Markos 5:21-43'le karşılaştırın.) 
                                      Markos 11:12-14 ile 20-24'teki iki ayrı 
                                      gün oluşan olay Matta 21:18-22'de ait olduğu 
                                      tek konuya göre birleştirilmiştir. Matta 
                                      21:20'deki "Öğrenciler bunu görünce" 
                                      ifadesi ertesi günle ilgilidir. Ama önemli 
                                      olan ağacın İsa'nın sözü üzerine çabucak 
                                      kurumuş olmasıdır.
 Bunun 
                                      için "ağacın suçu neydi?" sorusu 
                                      daha esaslıdır. Tabii ki ağacın suçu yoktu. 
                                      Fakat ikiyüzlü din adamlarının suçu vardı. 
                                      İşte bu hareketle İsa onları gözle görülür 
                                      bir şekilde ikaz ediyordu. İncir ağaçları 
                                      genellikle meyvesi çıktığı zaman veya biraz 
                                      sonra bile yapraklanırmış. İncir mevsimi 
                                      olmadığı için İsa bu nadir yapraklı ağaca 
                                      yaklaştı. Yaprakları olması meyvesi olduğunu 
                                      da ilan ediyordu. Fakat ilan ettiği şey 
                                      yalandı. Meyvesi yoktu. Bunun için meyvesi 
                                      olduğunu ilan eden fakat meyvesiz olan bu 
                                      ağacı İsa lanetledi.  Kutsal 
                                      Kitap'ta incir ağacı İsrail oğullarını simgeleyen 
                                      bir semboldur (Bkz. Yeremya 24:1-8; Hoşea 
                                      9:10; Nahum 3:12). Allah'ın onlardan beklediği 
                                      de "iyi incirler"di, yani sevgi, 
                                      doğruluk, sadakat, dolu olmak gibi. İsa 
                                      da Kendisiyle İsrail'le ilgili şu benzetmeyi 
                                      açıklamıştı: "Adamın birinin bağında 
                                      dikilmiş bir incir ağacı varmış. Adam gelip 
                                      ağaçta meyve aramış, ama bulamamış. Bağcıya, 
                                      'Bak' demiş, 'ben üç yıldır gelip bu incir 
                                      ağacında meyve arıyorum, bulamıyorum. Onu 
                                      kes. Toprağın besinini neden boş yere tüketsin?'" 
                                      (Luka 13:6-9). İsa, İsrail ağacının sahibi 
                                      olarak üç yıl boyunca meyve aradıktan sonra 
                                      son kere Kudüs'e geldi. Varır varmaz tapınağa 
                                      gitti, her tarafı gözden geçirerek "meyve" 
                                      durumunu yokladı (Markos 11:11). Tapınakta 
                                      gözüne çarpan, dua edenler yerine satıcılardı. 
                                      Ertesi gün Kudüs'e dönerken meyvesiz incir 
                                      ağacını lanetledi (Markos 11:12-14). Ondan 
                                      hemen sonra tapınağa gidip satıcıları tapınaktan 
                                      kovmaya başladı (Markos 11:15-19).  İşte 
                                      İsa'nın lanetlediği bol yapraklı ama meyvesiz 
                                      ağaç ibretinin anlamı çok açıktır. İsa, 
                                      kendilerini Tanrı'ya çok meyve verenler 
                                      olarak gösteren ikiyüzlü din adamlarını 
                                      lanetliyor, onları İsrail ağacının pek yakında 
                                      kesileceği hakkında uyarıyordu. Matta 23'teki 
                                      İsa'nın tekrarladığı "Vay halinize 
                                      ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler!" 
                                      sözlerine bakınız. Sayın Yüksel'in kitabında 
                                      alıntı yaptığı Delhi'li yazar, alakası olmayan 
                                      saçma sapan yorumlarıyla İsa'nın yaptıklarından 
                                      hiçbir şey anlamadığını ortaya koymuş bulunuyor. 
                                      Sakınsınlar da, Kudüs'teki din bilginlerinin 
                                      uğradığı mahkûmiyete uğramasınlar.   39. 
                                      "Horoz kaç kere öttü?" 
                                      
                                         
                                          |  
                                              "Sana 
                                                doğrusunu söyleyeyim" dedi 
                                                İsa, "bu gece horoz ötmeden 
                                                sen beni üç kez inkâr edeceksin."(Matta 
                                                26:34) İsa, 
                                                "Sana şunu söyleyeyim, Petrus, 
                                                bu gece horoz ötmeden sen beni 
                                                tanıdığını üç kez inkâr edeceksin" 
                                                dedi.(Luka 22:34) İsa 
                                                şöyle cevap verdi: "Benim 
                                                için canını mı vereceksin? Sana 
                                                doğrusunu söyleyeyim, horoz ötmeden 
                                                sen beni üç kez inkâr edeceksin."(Yuhanna 
                                                13:38)  | "Sana doğrusunu söyleyeyim" 
                                              dedi İsa, "bugün, bu gece, 
                                              horoz iki kez ötmeden sen beni üç 
                                              kez inkâr edeceksin." (Markos 
                                              14:30)
 |    Markos'ta 
                                      yazıldığı gibi horoz iki kere öttü. Markos 
                                      Petrus'un yardımcısıydı ve özellikle Petrus'la 
                                      ilgili olaylara daha ayrıntılı bir şekilde 
                                      tanıklık etmektedir. Horoz ilk kez öttüğünde 
                                      Petrus aldırmamış tövbe etmemişti. Ancak 
                                      ikinci kez öttüğünde İsa'nın dediğini hatırladı 
                                      ve hüngür hüngür ağlayarak tövbe etti. Aslında 
                                      bir fark yoktur. "Yemeye çağıran zil 
                                      çalmadan önce yetişin" ile "zil 
                                      ikinci kez çalmadan önce yetişin" ifadeleri 
                                      arasındaki fark gibidir. Birisi sadece biraz 
                                      daha ayrıntılı olarak açıklıyor.   40. 
                                      "Haç'ı kim taşıdı? Simun mu, İsa mı?" 
                                      
                                         
                                          | Askerler 
                                              İsa'yı götürürken, kırdan gelmekte 
                                              olan Simun adında Kireneli bir adamı 
                                              yakaladılar, çarmıhı sırtına yükleyip 
                                              İsa'nın arkasından yürüttüler. (Luka 
                                              23:26)  |  
                                              Askerler İsa'yı alıp götürdüler. 
                                              İsa çarmıhını kendisi taşıyıp Kafatası 
                                              - İbranicede Golgota - denilen yere 
                                              çıktı.(Yuhanna 19:17)  |  Bizi 
                                      çok seven ve Kendini uğrumuza feda eden 
                                      Kurtarıcımız İsa haçı taşıdı. Zalimce dövülüp 
                                      kamçılandığı halde, İsa yine de vali konağından 
                                      Kudüs şehir kapısına kadar çarmıhını taşıyarak 
                                      "dışarı" çıkabildi (Yuhanna 18:28 
                                      ile Markos 15:20'ye bkz.). Orada zayıflığı 
                                      ve kan kaybedişinden dolayı İsa çökünce 
                                      askerler "kırdan gelmekte olan Simun 
                                      adında Kirenli bir adama ...İsa'nın çarmıhını 
                                      zorla taşıttılar (Markos 15:21). Ondan sonra 
                                      "İsa'yı Golgota, yani Kafatası denilen 
                                      yere götürdüler" (Markos 15:22).  Yuhanna 
                                      neden Simon'u ele almıyor? Çünkü bu ayrıntı 
                                      Yuhanna İncili'nin amacına uygun değildi 
                                      (Bkz. VII. Bölüm - "İncil mi İnciller 
                                      mi?). İsa'nın çarmıhtaki ölümüne, O'nun 
                                      kararlılığı ve Baba'sına olan itaatkârlığı 
                                      açısından bakmak mümkündür. Ayrıca ölümüne 
                                      O'nun çektiği acılar ve verdiği mücadele 
                                      açısından bakmak da mümkündür. Her iki perspektif 
                                      de doğrudur ve ikisi de her iki İncil'de 
                                      de öğretilmektedir. Fakat Yuhanna özellikle 
                                      Baba'nın egemen planına ve Oğul'un söz dinlemesine 
                                      ağırlık vermektedir. 41. 
                                      "Yahuda İsa'yı öptü mü, öpmedi mi?" 
                                      
                                         
                                          | İsa 
                                              daha konuşurken, Onikilerden biri 
                                              olan Yahuda geldi. Yanında, başkâhinlerle 
                                              halkın ihtiyarları tarafından gönderilmiş 
                                              kılıçlı sopalı büyük bir kalabalık 
                                              vardı. İsa'yı ele veren Yahuda, 
                                              "Kimi öpersem, İsa O'dur, O'nu 
                                              tutuklayın" diye onlarla sözleşmişti. 
                                              Dosdoğru İsa'ya gidip, "Selam, 
                                              Rabbî*!" diyerek O'nu öptü. İsa 
                                              ona, "Arkadaş, bunun için mi 
                                              geldin?" dedi. Bunun üzerine 
                                              adamlar yaklaştı, İsa'yı yakalayıp 
                                              tutukladılar. (Matta 26:47-50) İsa'yı 
                                              ele veren Yahuda, "Kimi öpersem, 
                                              İsa O'dur. O'nu tutuklayın, güvenlik 
                                              altına alıp götürün" diye onlarla 
                                              sözleşmişti. Gelir gelmez İsa'ya 
                                              yaklaştı, "Rabbî" diyerek 
                                              O'nu öptü. Onlar da İsa'yı yakalayıp 
                                              tutukladılar.(Markos 14:44-46) İsa 
                                              daha konuşurken bir kalabalık çıkageldi. 
                                              Onikilerden biri, Yahuda adındaki 
                                              kişi, kalabalığa öncülük ediyordu. 
                                              İsa'yı öpmek üzere yaklaşınca İsa 
                                              ona, "Yahuda" dedi, "İnsanoğlu'nu 
                                              bir öpücükle mi ele veriyorsun?"(Luka 
                                              22:47-48)  | Böylece 
                                              Yahuda, yanına bir bölük askerle 
                                              başkâhinlerin ve Ferisilerin gönderdiği 
                                              görevlileri alarak oraya geldi. 
                                              Onların ellerinde fenerler, meşaleler 
                                              ve silahlar vardı. İsa, başına geleceklerin 
                                              hepsini biliyordu. Öne çıkıp onlara, 
                                              "Kimi arıyorsunuz?" diye 
                                              sordu. "Nasıralı İsa'yı" 
                                              diye karşılık verdiler.  İsa 
                                              onlara, "Ben'im" dedi. 
                                              O'nu ele veren Yahuda da onlarla 
                                              birlikte duruyordu. (Yuhanna 
                                              18:3-5)   |    Yahuda 
                                      İsa'yı öptü. Bir kez daha söylemek gerekirse, 
                                      İsa'yla ilgili İncil'i yazıya geçiren dört 
                                      tanığa vahyeden Tanrı'nın Kutsal Ruh'u, 
                                      kendi amaçlarına göre hikâyenin ayrıntılarını 
                                      ya dahil etti ya da etmedi. Böylece Yuhanna'da 
                                      Yahuda'nın İsa'yı öpücükle ele verdiği ayrıntısı 
                                      yer almıyor. Çünkü orada özellikle İsa'nın, 
                                      canını kendiliğinden verebilme yetkisi ve 
                                      O'nun kimliği - "kimi arıyorsunuz... 
                                      Ben'im" - vurgulanmaktadır. Yine de 
                                      ayet 5'teki "O'nu ele veren Yahuda 
                                      da onlarla birlikte duruyordu" ifadesiyle 
                                      Yahuda'yı suçsuz bırakmamaktadır. 42. 
                                      "Yahuda İsa'yı neden öptü?" 
                                      
                                         
                                          | İnsanoğlu, 
                                              kendisi için yazılmış olduğu gibi 
                                              gidiyor, ama İnsanoğlu'nu ele verenin 
                                              vay haline! O adam hiç doğmamış 
                                              olsaydı, kendisi için daha iyi olurdu."O'nu 
                                              ele verecek olan Yahuda, "Rabbî, 
                                              yoksa beni mi demek istedin?" 
                                              diye sordu. İsa 
                                              ona, "Söylediğin gibidir" 
                                              karşılığını verdi.(Matta 
                                              26:24-25)   | İsa'yı 
                                              ele veren Yahuda, "Kimi öpersem, 
                                              İsa O'dur, O'nu tutuklayın" 
                                              diye onlarla sözleşmişti. Dosdoğru 
                                              İsa'ya gidip, "Selam, Rabbî*!" 
                                              diyerek O'nu öptü.(Matta 
                                              26:48-49)  |    Ne 
                                      saçma bir soru! Yahuda, İsa'yı ya da on 
                                      bir öğrencisini düşünerek O'nu öpmedi ki! 
                                      Karanlıkta İsa'yı tanımayacak olan kalabalığa 
                                      bir işaret vermek gereğini duydu ve öpücük 
                                      işaretini seçti. Bu kadar. Yine de bu, onun 
                                      İsa'yı ele vermesinin ne kadar acı ve keskin 
                                      bir şey olduğunu ortaya koyuyor. O toplumda 
                                      birini öpmek, bugünkü doğu ülkelerde olduğu 
                                      gibi bir dostluk işaretidir. Bu olayı yüzyıllar 
                                      önceden bildiren ilgili Mezmur'un sözleri 
                                      Yahuda'nın verdiği sahte sevgi işaretiyle 
                                      gerçekleşti: "Sevgime karşılık bana 
                                      hasım oldular; Ben ise, dua etmekteyim. 
                                      Ve iyiliğe karşı bana kötülük, Ve sevgime 
                                      karşı nefret ettiler" (Mezmur 109:4-5). 43. 
                                      "Haydutların akıbeti?" 
                                      
                                         
                                          | "Tanrı'ya 
                                              güveniyordu; Tanrı O'nu seviyorsa, 
                                              kurtarsın bakalım! Çünkü, 'Ben Tanrı'nın 
                                              Oğluyum' demişti." İsa'yla 
                                              birlikte çarmıha gerilmiş olan haydutlar 
                                              da O'na aynı şekilde hakaret ettiler. 
                                              (Matta 27:43-44)  | Çarmıhta 
                                              asılı duran suçlulardan biri O'na, 
                                              "Sen Mesih değil misin? Haydi, 
                                              kendini de bizi de kurtar!" 
                                              diye küfür etti. Ne 
                                              var ki, öbür suçlu onu azarladı. 
                                              "Sende Tanrı korkusu da mı 
                                              yok?" diye karşılık verdi. 
                                              "Sen de aynı cezayı çekiyorsun. 
                                              Nitekim biz haklı olarak cezalandırılıyor, 
                                              yaptıklarımızın karşılığını alıyoruz. 
                                              Oysa bu adam hiçbir kötülük yapmamıştır." 
                                              Sonra, "Ey İsa, kendi egemenliğine 
                                              girdiğinde beni an" dedi. İsa 
                                              ona, "Sana doğrusunu söyleyeyim, 
                                              sen bugün benimle birlikte cennette 
                                              olacaksın" dedi.(Luka 
                                              23:39-43) |    Onlar 
                                      saatlerce İsa'nın yanında çarmıhta asılıydılar. 
                                      Böylece kendi durumlarını ve öldükten sonra 
                                      nereye gideceklerini düşünmek için yeterli 
                                      zamanları vardı. İlk önce her iki haydut 
                                      İsa'ya sövdü. Daha sonra birisinin alaylı 
                                      bir biçimde "Sen Mesih değil misin?" 
                                      deyişi üzerine, artık İsa'nın suçsuzluğu 
                                      karşısında kendi günahlılığını anlamış olan 
                                      diğer haydut, Allah'tan korkmaya başladı. 
                                      Bunu ve İsa'nın gerçekten yücelik içinde 
                                      geri gelecek olan Mesih olduğunu itiraf 
                                      üzerine, Luka İncili değil (!), Mesih Kendi 
                                      yetkisiyle onu akladı ve cennete layık kıldı. 
                                      Bunu da kendini kurban olarak sunmakla sağladığı 
                                      fidye ya da kefaret sayesinde yaptı. Bu 
                                      kurtuluşa, haydutun yaptığı gibi, kendini 
                                      cehenneme layık kabul ederek, İsa'nın merhametine 
                                      sığınan herkes kavuşabilir.  44. 
                                      "Kabirlerden çıkan cinliler kaç kişiydi?" 
                                      
                                         
                                          | İsa 
                                              gölün karşı yakasında Gadaralıların 
                                              memleketine vardığında, cine tutsak 
                                              iki kişi mezarlık mağaralardan çıkıp 
                                              O'nu karşıladı. Bunlar öyle tehlikeliydi 
                                              ki, o yoldan kimse geçemiyordu.(Matta 
                                              8:28)  | İsa 
                                              kayıktan iner inmez, kötü ruha tutsak 
                                              olan bir adam mezarlık mağaralardan 
                                              çıkıp O'nu karşıladı. (Markos 
                                              5:2) İsa 
                                              karaya çıkınca, kentten bir adam 
                                              O'nu karşıladı. Cinlere tutsak olan 
                                              ve uzun zamandan beri giysi giymeyen 
                                              bu adam evde değil, mezarlık mağaralarda 
                                              yaşıyordu.(Luka 8:27) 
 |  İki kişiydi. Lütfen soru 
                                      35'teki ikinci paragrafa bakınız.
   45. 
                                      "İsa'yı kaç kişi kefenledi ve kabre 
                                      koydu?" 
                                      
                                         
                                          | Yusuf 
                                              cesedi aldı, temiz keten beze sardı, 
                                              kayaya oydurmuş olduğu kendi yeni 
                                              mezarına yatırdı. Mezarın girişine 
                                              büyük bir taş yuvarlayıp oradan 
                                              ayrıldı. (Matta 27:59-60) Yusuf 
                                              da keten bez satın aldı, cesedi 
                                              çarmıhtan indirip beze sardı ve 
                                              kayadan oyulmuş bir mezara yatırarak 
                                              mezarın girişine bir taş yuvarladı.(Markos 
                                              15:46) Yusuf, 
                                              Pilatus'a gidip İsa'nın cesedini 
                                              istedi. Cesedi çarmıhtan indirip 
                                              keten beze sardı ve daha hiç kimsenin 
                                              konulmadığı, kayaya oyulmuş bir 
                                              mezara yatırdı. (Luka 23:53) 
                                               | Bundan 
                                              sonra Aramatyalı Yusuf, İsa'nın 
                                              cesedini kaldırmak için Pilatus'a 
                                              başvurdu. Yusuf, İsa'nın öğrencisiydi, 
                                              ama Yahudilerden korktuğundan bunu 
                                              gizli tutuyordu. Pilatus izin verince, 
                                              Yusuf gelip İsa'nın cesedini kaldırdı. 
                                              Daha önce geceleyin İsa'nın yanına 
                                              gelmiş olan Nikodim de otuz litre 
                                              kadar karışık mür ve sarısabır özü 
                                              alarak geldi. İkisi, İsa'nın cesedini 
                                              alıp Yahudilerin gömme geleneğine 
                                              uygun olarak onu baharatla keten 
                                              bezlere sardılar. İsa'nın çarmıha 
                                              gerildiği yerde bir bahçe, bu bahçenin 
                                              içinde de henüz hiç kimsenin konulmadığı 
                                              yeni bir mezar vardı. O gün Yahudilerin 
                                              Hazırlık günüydü. Mezar da yakın 
                                              olduğundan İsa'yı oraya koydular. 
                                              (Yuhanna 19:38-42) |    İki 
                                      kişi. Aslında kabrin sahibi Aramatyalı Yusuf'tu. 
                                      İsa'nın cesedini çarmıhtan kaldırmak için 
                                      Pilatus'a başvuran da oydu (Yuhanna 19:38). 
                                      Yani hikâyedeki önemli insan Yusuf'tu. Fakat 
                                      Yuhanna'da Nikodim'in hikâyesi de izlenmekte 
                                      olduğu için (3:1-10; 7:50-52), sonunda İsa'ya 
                                      tamamen inanan bir izleyici olup böylece 
                                      Yusuf'a yardım ettiği ayrıntısı eklenmektedir. 
                                      Bu şekilde korkudan İsa'ya inandıklarını 
                                      açıkça söylemekten çekinen inanlılar da 
                                      cesaret alabilirler. 46. 
                                      "Mezarda kaç melek gördüler?" 
                                      
                                         
                                          | Sept 
                                              gününü izleyen haftanın ilk günü, 
                                              tan yeri ağarırken, Mecdelli Meryem 
                                              ile öbür Meryem mezarı görmeye gittiler. 
                                              Ansızın büyük bir deprem oldu. Rab'bin 
                                              bir meleği gökten indi ve mezara 
                                              gidip taşı bir yana yuvarlayarak 
                                              üzerine oturdu. Görünüşü şimşek 
                                              gibi, giysileri ise kar gibi bembeyazdı. 
                                              (Matta 28:1-3) Mezara 
                                              girip sağ tarafta beyaz bir kaftan 
                                              giyinmiş genç bir adamın oturduğunu 
                                              görünce çok şaşırdılar .(Markos 
                                              16:5)   | Onlar 
                                              bu durum karşısında şaşırıp kalmışken, 
                                              şimşek gibi parıldayan giysilere 
                                              bürünmüş iki kişi yanlarında beliriverdi.(Luka 
                                              24:4) Meryem 
                                              ise mezarın dışında durmuş ağlıyordu. 
                                              Ağlarken eğilip mezarın içine baktı. 
                                              Beyazlara bürünmüş iki melek gördü; 
                                              biri İsa'nın cesedinin yattığı yerin 
                                              başucunda, öteki ayakucunda oturuyordu.(Yuhanna 
                                              20:11-12)  |    Matta, 
                                      Markos, Luka ve Yuhanna kitaplarında, birinde 
                                      tek kişi görünürken diğerlerinin paralel 
                                      bir bölümünde bir veya iki kişi daha bulunduğu 
                                      ondan fazla olay vardır (Bkz. Soru 35, 44 
                                      ve 45). Daha önce belirtiğimiz gibi bunun 
                                      gibi ayrıntıların dahil edilip edilmemesi 
                                      söz konusu olan Rab'bin İncil'de öngürdüğü 
                                      amacına bağlıdır. Özetle bu muhteşem olayda, 
                                      en azından iki melek yer alıyordu. Yuhanna'da 
                                      kadınlardan sadece Mecdelli Meryem'in (İsa'nın 
                                      annesi olan değil) mezarda bulunduğu konusuna 
                                      gelince, Yuhanna'da İsa'nın dirilişi, özellikle 
                                      Meryem'in açısından açıklanır. Bunun için 
                                      diğer kadınlara önem verilmiyor. Buna rağmen 
                                      Yuhanna 20:2'deki "Rab'bi mezardan 
                                      almışlar, nereye koyduklarını da bilmiyoruz" 
                                      çoğul ifadesi diğer kadınları açıkça dahil 
                                      etmektedir.    47. 
                                      "İncil'deki katmalar ve çıkartmalar..." Matta 
                                      17:21; 18:11; 23:14;  Markos 
                                      7:16; 9:44-46; 11:26; 15:28; 16:9-20;  Luka 
                                      17:36; 23:17;  Yuhanna 
                                      5:4; 8:11; 9:35;  Elçilerin 
                                      İşleri 8:37; 15:34; 24:7; 28:29;  Sayın 
                                      Yüksel, yukarıdaki örneklerin İncil'in değiştirildiği 
                                      hakkındaki suçlamasını desteklediğini iddia 
                                      etmektedir. II. Bölümde bu suçlamaya yanıt 
                                      vermiştik (s. 76-88), ama yanıtımızı genişletmemiz 
                                      yararlı olabilir. Mesih İnanlı bilginler 
                                      yukarıdaki ayetlerin hepsini ve bu tür "farklılıkları" 
                                      dikkatle etüt etmişlerdir. Tabii ki burada, 
                                      İncil'in binlerce dile yapılan çok sayıda 
                                      çevirisinden söz etmiyoruz. Günümüzde etüt 
                                      edilmeye açık olan antik Yunan elyazmalarının 
                                      güvenilirliğini dikkate alıyoruz.  İlk 
                                      önce, "antik kayıtların insanı şaşırtan 
                                      biçimde aynı oluşunu" hatırlamalıyız.11 
                                      "Metinsel tartışma, İncil'in sözlerinin 
                                      binde birini bile etkilemez. Dahası, şu 
                                      ya da bu metnin okunmasıyla hiçbir yerleşmiş 
                                      öğreti şüpheyle sorgulanamaz."12 İncil'e 
                                      sağlam bir güvenle yaklaşabiliriz. Ancak, 
                                      soru hâlâ var olmaya devam etmektedir: Farklı 
                                      Yunanca elyazmalarındaki yüzlerce küçük 
                                      farklılığı nasıl açıklayabiliriz? Bu "çelişkiler", 
                                      değişik sözler, tabirler ve iki paragraftan 
                                      oluşur, ki bunlar (1) bazı elyazmalarında 
                                      var, bazılarında yoktur, ya da (2) farklı 
                                      elyazmalarında bazı şekillerde farklılık 
                                      gösterirler.  Aşağıdaki 
                                      noktalar tatmin edici bir yanıt sağlarlar. 
                                      Hiç olmazsa Kutsal Kitap'a, "insan 
                                      sözü olarak değil, gerçekte olduğu gibi 
                                      Tanrı sözü olarak" (I. Sel. 2:13) yaklaşanlar 
                                      için böyle olmalıdır. Rab'bin söylediği 
                                      şu söz çok anlamlıdır, "Eğer bir kimse 
                                      Tanrı'nın isteğini yerine getirmek istiyorsa, 
                                      bu öğretişin Tanrı'dan mı olduğunu, yoksa 
                                      kendiliğimden mi konuştuğumu bilecektir" 
                                      (Yuh. 7:17). 1.Orijinal 
                                      Kutsal Kitap ayetleri "Tanrı esinidir" 
                                      (II. Tim. 3:16) ve bu yüzden içlerinde hiç 
                                      bir hata ve eksik yoktur. "Çünkü hiçbir 
                                      peygamberlik sözü insanın isteğinden kaynaklanmadı. 
                                      İnsanlar Kutsal Ruh'ça yönetilerek Tanrı'nın 
                                      sözlerini ilettiler" (II Pet. 1:21). 
                                      Bu dökümanlar şüphesiz nispeten narin papirüs 
                                      tomarları ya da yapraklarına yazılmışlar 
                                      (o zaman kağıt olarak kullanılan madde), 
                                      ve nispeten erken bir zaman içinde kaybolmuşlardı. 2.İnanlılar 
                                      bu orijinal yazıları bundan sonraki dört 
                                      yüzyıl boyunca elle papirüse, sonra da parşömen 
                                      kağıda geçirmişlerdir. Bu kopyalar Roma 
                                      İmparatorluğunun çeşitli yerlerine yayılmışlardır. 
                                      Böylesine uzun dökümanların elle yazılması 
                                      yorucu bir iştir ve bazı yanlışlıklar kaçınılmazdır. 
                                      Bunları kopya edenler birbirlerine benzeyen 
                                      harfleri karıştırabilirler, yerlerini değiştirebilirler, 
                                      ya da aralarındaki metni atlayarak tekrar 
                                      edilen bir sözcükten ötekine geçebilirler. 
                                      Kopya etmekte olduğu elyazmasının kenarındaki 
                                      bir yazıyı metnin bir kısmı olarak metne 
                                      dahil etmiş olabilirler. İyi niyetli bir 
                                      yazıcı elyazmasına gramerini ya da anlamadığı 
                                      bir noktayı "düzelterek" kasıtlı 
                                      değişiklikler ekleyebilir. Sonuç olarak, 
                                      kopya etme işlemi büyük bir dikkat ve saygıyla 
                                      yapıldığı halde, bu elle kopya edilen elyazmalarında 
                                      çok sayıda küçük çelişkiler bulmaktayız. 
                                      Bu yazıcılar, yaptıkları işin kutsallığının 
                                      ve Sayın Yüksel tarafından aktarılan Esinleme 
                                      22:18-19 ayetleri gibi, Tanrı'nın sözünü 
                                      değiştirip bozmak hakkındaki Kutsal Kitap 
                                      uyarılarının farkındaydılar.  3.Elimizde 
                                      ne vardır? "Matbaa makinesi 15'inci 
                                      yüzyıla kadar keşfedilmediği için Yunanca 
                                      İncil'in metni bize çeşitli elyazmalarıyla 
                                      erişmiştir."13 Bunlar Avrupa, Kuzey 
                                      Afrika, ve Orta Doğunun her tarafından toplanmışlardır. 
                                      "İncil'in metni için elyazmasal kanıtlar 
                                      herhangi bir antik eserinkinden çok çok 
                                      daha boldur...Yunanca metnin tamamı ya da 
                                      parçalarının, hemen hemen beş bin elyazması 
                                      vardır...Latincede sekiz bin elyazması vardır, 
                                      ve ek olarak diğer antik çevirilerden de 
                                      bin tane vardır. Bu elyazmaları arasında, 
                                      orijinalden bir yüzyıldan fazla kadar bile 
                                      olmadan, İncil'in çok büyük parçalarını 
                                      içeren, ve İncil'in kitaplarının orijinal 
                                      olarak yazılmasından üç yüzyıl içinde kopya 
                                      edilen (iki tane neredeyse tamam İncil nüshası 
                                      dahil) elli ya da daha çok elyazması vardır."14 4.Bu 
                                      belgelerden, orijinallerinde tam tamına 
                                      ne yazılmış olduğunu çok yakın bir şekilde 
                                      anlayabiliriz. Süreç, başkanın konuşmasının 
                                      tam metninin ne olduğunu anlamak için odadaki 
                                      gazeteciler grubunun aldıkları notları kıyaslama 
                                      işine benzer. Bir gazetecinin yazamadığı 
                                      ya da yanlış yazdığı bir şey diğerlerinin 
                                      notlarından anlaşılabilir. "Orijinaline 
                                      olabileceği kadar yaklaşmak için çeşitli 
                                      elyazmalarının kopyalarının etüdü, ve onların 
                                      her birinin değerini belirleme, Metinsel 
                                      Eleştiri bilimini oluşturur."15 Üzerlerinde 
                                      gerçek bir soru işareti olan bölümler çok 
                                      çok azdır. Sonuç 
                                      olarak, söz konusu çelişkilerin 
                                      hemen hemen hiçbir istisna olmaksızın Kutsal 
                                      Kitap ayetlerinin elle kopya edilmesinin 
                                      sonucu olan küçük hatalar olduklarını 
                                      söyleyebiliriz. Kutsal bir Tanrı'nın önündeki 
                                      dürüstlük, bunların hiçbirinin gözardı edilmemesini 
                                      gerektirir. Yine de, binlerce elyazmasının 
                                      dikkatle incelenmesi, günümüzde çeviride 
                                      kullanılan Yunanca metnin esinlendirilmiş 
                                      orijinaline çok çok yakın olduğunu kanıtlar. 
                                      Sonuç olarak bu, "Kutsal Kitap ayetlerinin 
                                      gerçek olduğunun kanıtını kuvvetlendirmiştir 
                                      ve gerçek bir dürüstlükle elimizde Tanrı'nın 
                                      gerçek Sözü olduğundan emin olabiliriz."16 Bundan 
                                      öte araştırma için metnin günümüze gelişi 
                                      hakkındaki nota bakınız (sayfa 138-140).   48."Baba 
                                      ve Oğul!" 
                                      
                                         
                                          | Başlangıçta 
                                              Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi 
                                              ve Söz Tanrı'ydı. ...Söz insan olup 
                                              aramızda yaşadı. Biz de O'nun yüceliğini, 
                                              Baba'dan gelen, lütuf ve gerçekle 
                                              dolu olan biricik Oğul'un yüceliğini 
                                              gördük.(Yuhanna 1:1, 14) 
                                               | Ben 
                                              ve Baba biriz. (Yuhanna 
                                              10:30)  |    Kutsal 
                                      Kitap'ın başından sonuna kadar bu gerçek 
                                      bulunmaktadır. Allah'ın, kendi ezeli-ebedi 
                                      Söz'ü ve Ruh'u Tevrat'ın ilk ayetlerinde 
                                      bile görülür: "Başlangiçta Allah gökleri 
                                      ve yeri yarattı. Ve yer ıssız ve boştu; 
                                      ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı; 
                                      ve Allahın Ruhu suların yüzü üzerinde hareket 
                                      ediyordu. Ve Allah dedi: 'Işık olsun'; ve 
                                      ışık oldu" (Tekvin 1:1-3). Allah tektir, 
                                      fakat bu teklik bir hücreninki gibi basit 
                                      bir teklik değildir. Bunun en iyi örneği 
                                      (bu konuda örnek kullanabilirsek) Allah'ın 
                                      benzeyişine göre yaratılan insanın kendisidir. 
                                      Bedeni, canı ve ruhu olmakla birlikte insan 
                                      tektir, değil mi? Buna benzer ama akıl ermez 
                                      derecede daha yüksek bir şekilde Allah'ın 
                                      Özü, Sözü ve Ruhu vardır.  Bu 
                                      konunun cevabını üç paragraf içinde açıklamak 
                                      denizi bir kovaya sığdırmak kadar imkânsızdır. 
                                      Gerçekten ilgilenen kişiler başka kaynaklara 
                                      başvurabilir.17 Ama en azından şöyle özetlemeye 
                                      çalışalım. Allah'ın değişmez Kitap'ının 
                                      açık ve orijinal öğretişine göre O'nun Sözü 
                                      (Kelamullah) ezelden beri O'nun özünden 
                                      "doğmak"tadır. Bunun için Allah'a 
                                      "Baba" ve Söz'e "Oğul" 
                                      terimleri kullanılmaktadır. Allah'ın Sözü, 
                                      Özü kadar ezelidir. Kutsal Ruh ise başmelek 
                                      Cebrail (!) değil, Allah'ın Kendi Ruhudur 
                                      (Ruhullah). O da ezeli-ebedidir. Ezeli Söz/Oğul 
                                      iki bin yıl önce yüceliğinden soyunarak 
                                      bakire Meryem'in rahminden doğdu. Oğul, 
                                      İsa diye bildiğimiz insan oldu ve lütuf 
                                      ve gerçekle dolu olarak aramızda yaşadı, 
                                      ölüleri diriltmek kadar büyük ve sayısız 
                                      mucizeler yaptı, çarmıhta gönüllü ve günah 
                                      bağışlatan kurban olarak öldü, gömüldü, 
                                      ve üçüncü gün ölümü yenerek dirildi. Allah 
                                      böylece bu İsa'yı hem Rab hem Mesih yaptı. 
                                      İşte İncil denen Müjde budur ve biz "Müjde'den 
                                      utanmıyoruz. Bu, iman eden herkesin kurtuluşu 
                                      için Tanrı'nın gücüdür" (Romalılar 
                                      1:16). İncil'de 
                                      okuduğumuz gibi "Kuşkusuz, Tanrı yolunun 
                                      sırrı büyüktür. O, bedende göründü!" 
                                      (I. Timoteyus 3:16). Fakat şüphesiz Baba, 
                                      Oğul ve Kutsal Ruh'un bir tek Tanrı olması 
                                      gerçeği Kutsal Kitap'ın asıl gerçeğidir.   49. 
                                      "Allah 'Üçlük' Allahı mıdır?" Önceki 
                                      soruya bakınız. Ama orada dediklerimize 
                                      iki nokta eklememiz yerinde olur: 1) 
                                      Sayın Yüksel, "bu doktrin, ne İbranî 
                                      peygamberleri, ne de Hristiyan resulleri 
                                      tarafından biliniyordu." diyor. Peki 
                                      aşağıda iki ayet vereceğiz. Birincisi, İbranî 
                                      peygamberi olan Yeşaya aracılığıyla verilen 
                                      bir ayettir. Bakalım, bu doktrin biliniyor 
                                      mu yoksa bilinmiyor muydu? "Ey 
                                      Yakub, ve çağırdığım İsrail, beni dinle: 
                                      Ben O'yum; ilk benim, son da benim. Evet, 
                                      yerin temelini benim elim koydu, ve gökleri 
                                      sağ elim yaydı; ben onları çağırınca, birlikte 
                                      dikilip dururlar...Bana yaklaşın, bunu dinleyin: 
                                      Başlangıçtan beri gizlice söylemedim; vaki 
                                      olduğu zamandan beri ben oradayım; 
                                      ve şimdi Rab Yehova (Baba) 
                                      ve onun Ruhu (Kutsal Ruh) 
                                      beni (Söz) gönderdi." 
                                      (Yeşaya 48:12-13, 16) Bir 
                                      İbranî peygamberinin yazıya geçirdiği bu 
                                      ayetlerde Üçlü Birlik açıkça görülür. Gelelim 
                                      Yeni Ahit'e. Kutsal Ruh'un Havari Matta 
                                      aracılığıyla verdiği şu ayete bakalım:  İsa 
                                      yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: 
                                      "Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana 
                                      verildi. Bu nedenle gidin, bütün ulusları 
                                      öğrencilerim olarak yetiştirin. Onları Baba, 
                                      Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla(tek 
                                      ad!) vaftiz edin. Size buyurduğum her şeye 
                                      uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın 
                                      sonuna dek her an sizinle birlikteyim" 
                                      (Matta 28:18-20). Bundan 
                                      daha açık bir ifade olamaz. Bunun gibi pek 
                                      çok ayet sıralamak mümkündür. Sonuç olarak 
                                      şunu açıkça diyebiliriz ki, Üçlübirlik 
                                      Gerçeği hem İbranî peygamberleri, hem de 
                                      Hristiyan resulleri tarafından biliniyordu. 2) 
                                      Sayın Yüksel, bu gerçeğin "bir sır" 
                                      olduğunu kabul etmemizden alaylı bir şekilde 
                                      bahsetmektedir. Fakat İncil'de böyle bir 
                                      tavırla ilgili olarak şöyle yazılır: "Bu 
                                      kişiler anlamadıkları her şeye sövüyorlar... 
                                      Vay bunların haline! Çünkü Kabil'in yolundan 
                                      gittiler" (Yahuda 10-11). Acaba "Kabil'in 
                                      yolu" neydi? Kabil, Allah'ın saptamış 
                                      olduğu kurban yoluyla kurtuluş planını anlamadan 
                                      kendi doğruluğunu yerleştirmeye çalışarak 
                                      Rab'be kuzu değil, toprağın ürününden bir 
                                      adak getirdi. Fakat Allah onu kabul etmeyince 
                                      Kabil istenen kuzuyu getiren kardeşi Habil'e 
                                      kızdı ve sonunda onu öldürerek ilk katil 
                                      oldu. Aynı şekilde değerli Müslüman arkadaşlarımız 
                                      ne Allah'ın Üçlü Birliğini ne de O'nun Mesih'inin 
                                      kurban olarak çarmıhtaki ölümü sayesinde 
                                      sağladığı kurtuluş müjdesini anladıkları 
                                      için bu yüksek gerçeklere sövüyorlar. Bu 
                                      konuda Allah şöyle der: "Benim düşüncelerim 
                                      sizin düşünceleriniz değil, sizin yollarınız 
                                      benim yollarım değil, Rab diyor. Çünkü gökler 
                                      nasıl yerden yüksekse, yollarım sizin yollarınızdan, 
                                      ve düşüncelerim sizin düşüncelerinizden 
                                      öyle yüksektir" (Yeşaya 55:8-9). Kutsal 
                                      Kitap'ta böylesine açıkça belirtilen yüce 
                                      gerçekleri anlamadığımız zaman onlara sövmektense 
                                      kendimizi alçaltarak gerçeği anlayabilmek 
                                      için Rab'be yalvarmak gerekir. Bu şekilde 
                                      yaklaşanlara Rab'bin sözü şudur: "Yüksek 
                                      ve yükselmiş, ebediyette sakin ve ismi Kutsal 
                                      olan şöyle diyor: Ben yüksek ve mukaddes 
                                      yerde otururum, ve alçak gönüllülerin ruhunu 
                                      diriltmek için, ve alçak gönüllü adamla 
                                      beraberim. RAB diyor, ben düşküne, ve ruhu 
                                      kırık olana, ve sözümden titriyen adama 
                                      bakarım" (Yeşaya 57:15; 66:2)   50. 
                                      "Apandisit ameliyatı!" (I. Yuhanna 
                                      5:7) Bazı 
                                      İngilizce tercümelerde bulunan "Çünkü 
                                      gökte şehadet edenler üçtür: Baba, Kelime 
                                      ve Ruh-ul Kudüs; ve üçü mutabıktır" 
                                      ifadesi, ancak dört veya beş Grekçe nüshada 
                                      bulunur (Bkz. Soru 47). Bunlar da pek eski 
                                      sayılmaz. Kesinlikle orijinal İncil'de değildi. 
                                      Bu yüzden de tercümelerin büyük çoğunluğunda 
                                      bu ifade bulunmaz. O 
                                      zaman nereden çıktı? Büyük bir ihtimalle 
                                      nüshayı elle kopya eden bir din adamı kendi 
                                      yorumunu eklemiş. Bütün İncil'in zaten doğruladığı 
                                      üçlü birlik gerçeğini özetleyen bu ifadeyi, 
                                      bulunduğu ayetlerin yanına ya da altına 
                                      yazmış olabilir. Ondan sonra o nüshayı kopya 
                                      eden başka biri, ifadeyi orijinal sanıp 
                                      metne eklemiş. Fakat bugün mevcut olan binlerce 
                                      eski nüshayla karşılaştırınca onun orijinal 
                                      olmadığını biliyoruz. Dipnotlar 
                                      konusuna gelince Sayın Yüksel'in Hristiyanların 
                                      bu olayı gizlemeye çalıştığını yazmasına 
                                      gerçekten şaşıyoruz. İddiasının tam tersine, 
                                      bu ifadenin orijinal olmadığı gayet açık 
                                      bir şekilde çevirilerin dipnotlarında belirtilir. 
                                      Aslında bu tür farklılıkların hâlâ nüshalarda 
                                      bulunması kimsenin onları toplayıp "düzelt"mediğini 
                                      açıkça göstermektedir.   51. 
                                      "İsa Hıristyanların inandığı gibi Rab 
                                      olsa idi..." (Markos 10:18; 13:32; 
                                      Yuhanna 1:18) Bizce 
                                      eğer Sayın Yüksel İncil'e böyle başvuracaksa 
                                      o zaman İncil'deki kavramları biraz da olsa 
                                      bilmek zorundadır. Onun başvurduğu üç ayet, 
                                      çok derin fakat aynı zamanda açık bir gerçeğe 
                                      değinmektedir. O da, İsa Mesih'in ikili 
                                      benliğidir. Yani Mesih hem %100 Tanrı özüne 
                                      sahip, hem de %100 insan özüne sahiptir. 
                                      Tanrı'nın Oğlu olarak ezelden beri sahip 
                                      olduğu tam Tanrılığına, Meryem'in oğlu olarak 
                                      doğduğu zaman tam insanlığı ekledi. Böylece 
                                      de Tanrı ile insanlar arasında tek Aracı 
                                      oldu (Bkz. I. Timoteyus 2:5). İncil bu yüce 
                                      olayı şöyle özetler:  "Mesih, 
                                      Tanrı özüne 
                                      sahip olduğu halde, Tanrı'ya eşitliği sımsıkı 
                                      sarılacak bir hak saymadı. Ama yüceliğinden 
                                      soyunarak kul özünü aldı 
                                      ve insan benzeyişinde doğdu. İnsan biçimine 
                                      bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme 
                                      bile boyun eğip kendini alçalttı" (Filipililer 
                                      2:6-8). İşte 
                                      bu, görünüşte var olan "çelişkiler" 
                                      aslında hiç çelişki değildirler. Kimi ayetler 
                                      Mesih'e "Tanrı özü" açısından 
                                      kimi ise O'nun "kul özü" açısından 
                                      bakmaktadırlar. Ancak Mesih'in taşımakta 
                                      olduğu bu iki nitelikten birini unuttuğunuzda 
                                      size öyle görünebilir. Şimdi Sayın Yüksel'in 
                                      verdiği ayetlere gelelim: 1)"İsa 
                                      yola çıkarken, biri koşarak yanına geldi. 
                                      Önünde diz çöküp O'na, "İyi öğretmenim, 
                                      sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?" 
                                      diye sordu. İsa ona, "Bana neden iyi 
                                      diyorsun?" dedi. "İyi olan tek 
                                      biri var, O da Tanrı'dır." (Markos 
                                      10:18) Bu 
                                      ifadeyi okurken vurgu çok önemlidir, çünkü 
                                      İsa "BANA neden iyi 
                                      diyorsun?" değil, "Bana NEDEN 
                                      iyi diyorsun?" diye soruyordu. Yani 
                                      adam İsa'ya "İyi öğretmenim" olarak 
                                      seslendi. Fakat İsa'nın gerçekten kim olduğunu 
                                      hiç bilmiyordu. Adam'a "iyi" sıfatının 
                                      aslında ancak Tanrı'ya ait olduğunu açıklıyordu. 
                                      Kendisinin iyi olmadığını söylemiyordu ki! 
                                      İncil'in başka yerlerinde İsa şöyle söylemektedir: 
                                      "İyi Çoban Ben'im" (Yuhanna 10:11). 
                                      Hz. Davut, Zebur diye bilinen Mezmurlar'ında 
                                      diyor ki: "RAB çobanımdır; 
                                      benim eksiğim olmaz." (Mezmur 23:1). 
                                      Tevrat'ta da şöyle yazılıdır: "Yeruşalime 
                                      müjde getiren, sesini kuvvetle yükselt; 
                                      yükselt, korkma; Yahuda şehirlerine de: 
                                      İşte, Allahınız! İşte, RAB Yehova 
                                      yiğit gibi gelecek,...Sürüsünü çoban gibi 
                                      güdecek, kolu ile kuzuları toplayacak, 
                                      ve bağrında taşıyacak, ve emzikli olanları 
                                      yavaş güdecek" (Yeşaya 40:10-11). İsa, 
                                      Yeruşalim'e gelecek "İyi Çoban" 
                                      olan Rab'bin kendisiydi.  2)"O 
                                      Gün ve o saati, ne gökteki melekler, ne 
                                      de Oğul bilir; Baba'dan başka kimse bilmez." 
                                      (Markos 13:32) İsa 
                                      burada "İnsanoğlu'nun bulutlar içinde 
                                      büyük güç ve görkemle geleceği" günden 
                                      bahsediyordu. Markos İncili özellikle Tanrı'nın 
                                      Oğlu İsa Mesih'i Rab'bin Kulu 
                                      olarak tanıtmaktadır (Bkz. 
                                      İncil mi İnciller mi?). Ve İsa'nın kendisi 
                                      söylediği gibi "kul efendisinin 
                                      ne yaptığını bilmez" 
                                      (Yuhanna 15:15). Oğul kul özünü aldığı zaman 
                                      yüceliğinden soyundu, sahip olduğu birçok 
                                      hakkı kullanmamaya, bildiği birçok şeyi 
                                      bilmemeye karar verdi.  3)"Tanrı'yı 
                                      hiçbir zaman, hiç kimse görmemiştir. O'nu, 
                                      Baba'nın bağrında bulunan ve kendisi Tanrı 
                                      olan biricik Oğul tanıttı."  (Yuhanna 
                                      1:18) Soru 
                                      şöyledir: Eğer İsa insanlar tarafından görülmüşse, 
                                      ve Tanrı hiçbir zaman insan tarafından görülmemişse, 
                                      İsa nasıl Tanrı olabilir? Oğul veya Söz, 
                                      ancak insan bedenine büründüğü için 
                                      insanca görüldü. Bir kez daha İncil'in 
                                      sözleriyle açıklayalım: "Tanrı eski 
                                      zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok 
                                      kez ve çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. 
                                      Bu son çağda da her şeyin mirasçısı olarak 
                                      belirlediği ve aracılığıyla evreni yarattığı 
                                      kendi Oğluyla bize seslenmiştir. Oğul, 
                                      Tanrı'nın yüceliğinin parıltısı ve O'nun 
                                      varlığının öz görünümüdür" 
                                      (İbraniler 1:1-3). Sayın 
                                      Yüksel'in bu soruya eklediği son cümleyi 
                                      cevaplamak gerekirse ki herhalde ciddi olarak 
                                      sorulmadı, kendisine aynen kendi sorduğu 
                                      soru gibi saçma bir şey soralım. Eğer bir 
                                      kişinin bedeni sakatsa ruhunun da sakat 
                                      olması gereklidir mi diyelim? Yine de kişide 
                                      beden ve ruh olduğu halde kişi tek değil 
                                      midir?    52. 
                                      "'Baba' ve 'Oğul', bazı yerlerde mecazî 
                                      anlamda mıdır?" 
                                      (Matta 5:9; 6:14; Luka 20:36; Yuhanna 8:47; 
                                      I. Yuhanna 5:18-19) Tabii 
                                      ki mecazî anlamdadır. Hele Tanrı'yla ilgili 
                                      olarak kullanıldığı her yerde öyledir. 
                                      Eğer Sayın Yüksel "hakikî mana" 
                                      ifadesiyle "fiziksel" demek istiyorsa, 
                                      Hristiyanları çok yanlış bir şekilde suçlamaktadır. 
                                      İncil'in hiç bir yerinde Tanrı'yla ilgili 
                                      olarak fiziksel bir babalık veya oğulluk 
                                      kavramı yoktur. Sayın Yüksel'in de durumun 
                                      böyle olduğunun bilincinde olması lazımdır. 
                                       Ayrıca 
                                      iki noktada kendisi çok yanılıyor. İlkin 
                                      Kutsal Kitap'ta ne mecazî anlamda ne de 
                                      "hakikî" anlamda "Tanrı bütün 
                                      insanların babası" öğretisi vardır. 
                                      Tersine, doğal olarak hepimiz Tanrı'nın 
                                      yaşamından yoksunuz, içinde yaşadığımız 
                                      suç ve günahlarımızdan ötürü "gazap 
                                      çocukları"yız. Yaptığımız kötülükler 
                                      yüzünden düşünüşümüzde Tanrı'ya yabancı 
                                      ve düşmanız. Fakat İncil'in bu konudaki 
                                      müjdesi şudur: "Mesih'i kabul edip 
                                      adına iman edenlerin hepsine Tanrı'nın 
                                      çocukları olma hakkını verdi. Onlar 
                                      ne kandan, ne bedenin isteğinden, ne de 
                                      insanın isteğinden doğdular; tersine, Tanrı'dan 
                                      doğdular." (Yuhanna 1:12-13). Bu doğuş 
                                      ruhsal bir doğuştur. İsa'nın sözettiği "yeniden 
                                      doğuş"tur (Bkz. Yuhanna 3:3-5). İsa 
                                      "semavi Babanız" dediği kişiler 
                                      Onu kabul edenlerdir. Tanrı'nın çocuğu olma 
                                      ayrıcalığı, ancak Mesih'e tek Kurtarıcı 
                                      olarak sarılanlara verilmektedir. İkinci 
                                      nokta da İsa'nın "oğulluğu" ile 
                                      O'na inananların "oğulluğu" arasındaki 
                                      farktır. Arada çok büyük fark var. Tanrı'nın 
                                      "biricik" Oğlu ezelden beri Tanrı'yla 
                                      birlikte ve Tanrı'ydı. Fakat bizim gibi 
                                      günahkâr bir insan tövbe edip O'na ve Mesih'in 
                                      lütfuyla sağlanan kurtuluşa sarılınca Tanrı 
                                      onu günahlarından arındırıp evlat 
                                      edinir. O kişiyi, yaşayan bir ümide, 
                                      çürümez, lekesiz ve solmaz bir mirasa kavuşturur. 
                                      O an Tanrı'nın "çocuğu" oluyor 
                                      ve Mesih ona "kardeş" demekten 
                                      utanmıyor. Tanrı "birçok oğulu yüceliğe 
                                      eriştirmektedir" (İbraniler 2:10). 
                                       Sonuç 
                                      olarak Baba-Oğul kavramını tartışacağımıza, 
                                      lütufla kurtulanlar arasında olmaya gayret 
                                      edelim!   53. 
                                      "Allah birdir, Ondan başka ilah yoktur!" 
                                      (Tesniye 4:39; 6:4; 32:39; I. Samuel 2:2; 
                                      I. Krallar 8:60; Yeşaya 45:5, 6; Matta 4:10; 
                                      6:24; Markos 10:18; 12:29; Luka 18:19) Amin, 
                                      doğrudur! Hamd olsun! İtirazımız yok. Bütün 
                                      yüreğimizle Kutsal Kitap'ın bu gerçeğine 
                                      inanırız. Yine de bu temel inanç bizi günahlarımızdan 
                                      kurtarmak için yeterli değildir: "Sen, 
                                      Tanrı'nın bir olduğuna inanıyorsun; iyi 
                                      ediyorsun! Cinler bile buna inanıyor ve 
                                      titriyorlar...Ey akılsız adam..." (Yakup 
                                      2:19-20). Bu inancın neden bizi kurtarmayacağını 
                                      biraz düşünelim: Hepimiz 
                                      günaha bulaşmış olduğumuz için kusurluyuz. 
                                      Kendi doğruluğumuzu kuşandığımızda kirli 
                                      paçavralar kuşanmış gibi oluruz. Çünkü en 
                                      iyi işlerimize bile günah bulaşmıştır. Bembeyaz 
                                      giysileriyle çamura düşen bir çocuk gibiyiz. 
                                      Çocuğun üstü başı çamura bulaşmış. Ufaklık 
                                      çamur içinde kalkmış, gözlerinden yaşlar 
                                      dökülerek çamurlu elleriyle giysisini temizlemeyi 
                                      çalışmış. Tabii ellerini giysileri üzerinde 
                                      sürdükçe üstünü daha da kirletirmiş. İşte 
                                      bizim iyi işlerimiz de böyledir. Günah bulaşığı 
                                      iyi işlerimizle, günahımızı temizleyemeyiz. 
                                      En iyi, en dinsel işimizle bir tek günahın 
                                      lekesini silemeyiz. Peki 
                                      nasıl kurtuluruz? Ancak Mesih'in lütfuyla. 
                                      "Çünkü Tanrı'nın bütün insanlara 
                                      kurtuluş sağlayan lütfu ortaya çıkmıştır. 
                                      Bu lütuf, tanrısızlığı ve dünya arzularını 
                                      reddedip bu dünyada sağduyulu, doğru ve 
                                      Tanrı yoluna yaraşır bir yaşam sürebilmemiz 
                                      için bizi eğitiyor. Bu arada, mübarek ümidimizin 
                                      gerçekleşmesini, ulu Tanrı ve Kurtarıcımız 
                                      İsa Mesih'in yücelik içinde gelmesini bekliyoruz. 
                                      Mesih, bizi her suçtan kurtarmak, 
                                      arıtıp kendisine ait ve iyilik etmekte gayretli 
                                      bir halk yapmak için kendini bizim uğrumuza 
                                      feda etti" (Titus 2:11-14). 
                                         54. 
                                      "İsa Aleyhisselâm Allah-u Teala'nın 
                                      kulu ve resulüdür" (Matta 
                                      12:15-21; 21:11, 46; Luka 7:16; 24:19; Yuhanna 
                                      4:19; 6:14; 9:17) İsa 
                                      bunu bildiği için oradan ayrıldı. Birçok 
                                      kişi O'nun ardından gitti, O da hepsini 
                                      iyileştirdi. Kendisini başkalarına tanıtmamaları 
                                      için onları uyardı. Bu, Yeşaya peygamber 
                                      aracılığıyla bildirilen şu söz  yerine 
                                      gelsin diye oldu: "İşte, 
                                      benim seçtiğim kulum,  canımın 
                                      hoşnut olduğu sevgili kulum.  Ruhumu 
                                      O'nun üzerine koyacağım.  O 
                                      da adaleti uluslara ilan edecek. Çekişip 
                                      bağırmayacak,  yollarda 
                                      kimse O'nun sesini duymayacak. Ezilmiş 
                                      kamışı kırmayacak,  tüten 
                                      fitili söndürmeyecek,  ve 
                                      sonunda adaleti zafere ulaştıracak. Uluslar 
                                      da O'nun adına ümit bağlayacak." (Matta 
                                      12:15-21) Burada 
                                      da itirazımız yoktur ki! (Lütfen 
                                      soru 51 bkz.). "Mesih İnancı"nın 
                                      temellerinden biri İsa'nın, Yeşaya peygamber 
                                      aracılığıyla vaadedilen "Rab'bin Kulu" 
                                      yani "Mesih" olduğudur! Yalnız 
                                      ricamız şudur: Kutsal Kitap gerçeğini araştıran 
                                      kişi Yeşaya'da yazılanlara başvururken dürüstçe, 
                                      bu kısmının tümüne baksın. Çünkü Yeşaya 
                                      kitabında, Mesih'in ezeli çıkışına, çekeceği 
                                      elemlere ve bu elemlerin ardından gelecek 
                                      yüceliklere tanıklık eden aşağıdaki ilahi 
                                      sözleri okumaktayız. Lütfen bunları bir 
                                      kere dikkatle okumaya özenin: · 
                                      Bakireden doğacak olan çocuğun adları 
                                      asıl yüceliğini gösterir: Rab 
                                      kendisi size bir alâmet verecek; işte, kız 
                                      gebe kalacak, ve bir oğul doğuracak, ve 
                                      onun adını İmmanuel koyacak 
                                      [Immanuel 'Tanrı bizimledir' demektir] Bize 
                                      bir çocuk doğdu, bize bir oğul verildi; 
                                      ve reislik onun omuzu üzerinde olacak, ve 
                                      onun adı: Harika Öğütçü, Kadir Allah, 
                                      Ebediyet Babası, Barış Prensi çağırılacaktır. 
                                      Onu Davudun tahtı üzerinde, ve ülkesi üzerinde, 
                                      şimdiden ebede kadar hakla ve doğrulukla 
                                      pekiştirmek ve desteklemek için, reisliğinin 
                                      ve setâmetin artmasına son olmayacak. Ordular 
                                      RABBİNİN gayreti bunu yapacak (9:6-7). · 
                                      İsrail'e Rab'bin Kendisi gelip Çoban olacak: Siona 
                                      müjde getiren, yüksek dağa çık; Yeruşalime 
                                      müjde getiren, sesini kuvvetle yükselt; 
                                      yükselt, korkma; Yahuda şehirlerine de: 
                                      İşte, Allahınız! İşte, RAB Yehova 
                                      yiğit gibi gelecek, ve kendisi 
                                      için bazusu saltanat sürecek; işte, ücreti 
                                      kendisiyle beraberdir, ve mükâfatı kendi 
                                      önündedir. Sürüsünü çoban gibi güdecek, 
                                      kolu ile kuzuları toplayacak, ve bağrında 
                                      taşıyacak, ve emzikli olanları yavaş güdecek 
                                      (40:9-11). · 
                                      İlk ve Son olup dünyaları yaratan, 
                                      Rab ile O'nun Ruhu tarafından gönderilendir: Ey 
                                      Yakub, ve çağırdığım İsrail, beni dinle: 
                                      Ben oyum; ilk benim, Son da benim. 
                                      Evet, yerin temelini benim elim koydu, ve 
                                      gökleri sağ elim yaydı; ben onları çağırınca, 
                                      birlikte dikilip dururlar... Bana yaklaşın, 
                                      bunu dinleyin: Başlangıçtan berı gizlice 
                                      söylemedim; vaki olduğu zamandan beri ben 
                                      oradayım; ve şimdi Rab Yehova ve onun Ruhu 
                                      beni gönderdi (48:12-16). · 
                                      Mesih önce İsrail tarafından hor görülecek, 
                                      sonra bütün uluslara ışık olacak: Yakub 
                                      sıptlarını yeniden yerlerine dikmek, ve 
                                      İsrailin esirgenmiş olanlarını geri getirmek 
                                      için bana kul olman bir şey değildir; seni 
                                      Milletlere de ışık olarak vereceğim ki, 
                                      yerin ucuna kadar benim kurtarışım olasın. 
                                      İnsanın hor gördüğü, milletin nefret ettiği, 
                                      hükümdarların kölesi olan adama İsrailin 
                                      Kurtarıcısı ve Kuddûsu Rab şöyle diyor: 
                                      Sadık olan Rabden, seni seçmiş olan İsrailin 
                                      Kuddûsunden ötürü krallar görüp ayağa kalkacaklar; 
                                      reisler görecekler, ve secde edecekler (49:6-7). · 
                                      Mesih günahlarımıza karşılık ölüp dirilecek HABERİMİZE 
                                      kim inandı? ve RABBİN bazusu kime izhar 
                                      olundu? çünkü onun önünde körpe fidan gibi, 
                                      ve kurak yerden kök sürgünü gibi çıktı; 
                                      ne biçimi ve ne de güzelliği vardı; gösterişi 
                                      de yoktu ki, kendisine bakınca gönlümüz 
                                      onu çeksin. Hor görüldü, ve insanlar tarafından 
                                      bırakıldı; acıları tanımış, elemler adamı; 
                                      ve insanların kendisinden yüzlerini örttükleri 
                                      bir adam gibi hor görüldü, ve biz onu saymadık. 
                                       Gerçek 
                                      acılarımızı o taşıdı, elemIerimizi o yüklendi; 
                                      gerçek biz sandık ki, o cezaya uğradı, Allah 
                                      tarafından vuruldu, ve alçaltıldı. Fakat 
                                      günahlarımızdan ötürü o yaralandı, fesatlarımızdan 
                                      ötürü o zedelendi; selâmetimiz için olan 
                                      ceza onun üzerine indi; ve onun bereleriyle 
                                      biz şifa bulduk. Hepimiz koyunlar gibi yolu 
                                      şaşırdık; her birimiz kendi yoluna döndü; 
                                      ve RAB hepimizin fesadını onun üzerine koydu. Ona 
                                      kötü muamele ettiler, fakat alçaltıldığı 
                                      zaman ağzını açmadı; boğazlanmağa götürülen 
                                      kuzu gibi, ve kırkıcılar önünde dilsiz duran 
                                      koyun gibi, ağzını açmadı. Gaddarlıkla hükmolunarak 
                                      kaldırıldı; onun zamanında yaşıyanlar arasında 
                                      kim düşündü ki, diriler diyarından kesilip 
                                      alınması kavmımın günahından ötürü idi? 
                                      vuruş ise, kavm içindi. Ve haksızlık etmediği, 
                                      ve ağzında hile bulunmadığı halde, kabrini 
                                      kötülerin yanında yaptılar, ve ölümünde 
                                      zengin adamla beraberdi. Fakat 
                                      onu ezmek RABBE hoş göründü; onu eleme düşürdü; 
                                      onun canı günah takdimesi edilince, zürriyetini 
                                      görecek, ömrünün günlerıni uzatacak, ve 
                                      RABBİN muradı onun elinde ileri gidecek. 
                                      Canının emeği semeresini görecek, ve doyacak; 
                                      salih kulum bir çoklarını kendi bilgisi 
                                      ile salih kılacak; ve fesatlarını kendisi 
                                      yüklenecek. Bundan 
                                      dolayı büyüklerle beraber ona pay vereceğim, 
                                      ve çapul malını zorlularla beraber paylaşacak; 
                                      çünkü canını ölüme döktü, ve günahkârlarla 
                                      sayıldı; çoğunun suçunu da o taşıdı, ve 
                                      günahkârlar için şefaat etti (53:1-12). Bu 
                                      ayetleri önyargısızca okuyan herkes, "Rab'bin 
                                      Kulu" olan Mesih'in sadece bir peygamber 
                                      olmadığına kanaat getirecektir.  Son 
                                      olarak Sayın Yüksel'in alıntı yaptığı Kuran'daki 
                                      İsa'yla ilgili ayete dikkat edelim. Orada 
                                      okuduğumuz "sadece Allah'ın peygamberidir" 
                                      ifadesiyle birlikte İsa'ya üç unvan verilmektedir: 
                                       "Meryem 
                                      Oğlu İsa  (1) 
                                      Mesih... Meryem'e ulaştırdığı 
                                       (2) 
                                      [Allah'ın] Kelimesi ve 
                                       (3) 
                                      Kendinden bir Ruhtur" 
                                      (Nisâ/4:171).  Kuran'da 
                                      bu üç unvan İsa'dan başka hiçbir peygambere 
                                      verilmemiştir. Ayrıca Kutsal Kitap'ta bu 
                                      üç unvan, bir peygamberden çok üstün kavramları 
                                      içermektedir. (1) 
                                      "Al-Masih" veya 
                                      "Mesih" hakkında 
                                      Tevrat'tan başlayarak bütün peygamberler, 
                                      gelecek olan "Meshedilmiş Olan" 
                                      veya "Seçilmiş Olan" anlamına 
                                      gelen "Mesih" ile ilgili tanıklıkta 
                                      bulunuyor. Bu unvan "Tanrı'nın Oğlu" 
                                      ve "Aradığınız Rab" unvanlarına 
                                      denk düşmektedir. Örneğin Hz. Davut'un ikinci 
                                      Mezmurunda şöyle yazılıdır: "Dünyanın 
                                      kralları kalkıyor, Ve hükümdarlar RABBE 
                                      karşı ve Mesihine karşı, birbiriyle 
                                      öğütleşiyorlar... Fermanı ilân edeceğim; 
                                      RAB bana dedi: Sen benim oğlumsun; 
                                      Ben seni bugün tevlit ettim. İste 
                                      benden, ve miras olarak sana milletleri, 
                                      Mülkün olarak yeryüzünün uçlarını da vereceğim. 
                                      Onları demir çomakla kıracaksın; Bir çömlekçi 
                                      kabı gibi onları parçalayacaksın. Ve şimdi, 
                                      ey krallar, artık aklınızı başınıza alın; 
                                      Ey dünya hâkimleri, ibret alın. RABBE korku 
                                      ile kulluk edin, Ve titreyerek mesrur olun. 
                                      Oğlu öpün ki, hiddet etmesin, 
                                      siz de yolda yok olmayasınız, Çünkü birazdan 
                                      hiddeti alevlenir. Bütün ona sığınanlar 
                                      ne mutludur!" (Mezmur 2:2, 7-12) Aynı 
                                      şekilde "İşte, habercimi gönderiyorum, 
                                      ve önümde yol hazırlıyacak; ve aradığınız 
                                      RAB kendi mabedine ansızın gelecektir" 
                                      (Malaki 3:1) diye yazan ayet, hem Hz. Yahya'yla 
                                      hem de Rab olan Mesih'le ilgili önceden 
                                      tanıklık etmektedir.  (2) 
                                      "Kalimatullah" (Kelamullah) 
                                      veya "Allah'ın Sözü" 
                                      - İncil'de Tanrı'nın Sözü Mesih'in yüce 
                                      bir unvanıdır: Ezeli varlığını açıklarken 
                                      şöyle yazılır: "Başlangıçta Söz vardı. 
                                      Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. 
                                      Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi" 
                                      (Yuhanna 1:1-2). Dünyayı yargılamak üzere 
                                      ikinci gelişi de şöyle açıklanır: "Bundan 
                                      sonra göğün açılmış olduğunu ve orada beyaz 
                                      bir atın durduğunu gördüm. Ata binmiş olanın 
                                      adı Sadık ve Gerçek'tir. Adaletle yargılar...Gözleri 
                                      alev alev yanan ateşe benzer. Başında çok 
                                      sayıda taç vardır ve üzerinde kendisinden 
                                      başka kimsenin bilmediği bir ad yazılmıştır...'Tanrı'nın 
                                      Sözü' adıyla anılır...Kaftanı ve kalçası 
                                      üzerinde, 'krallarin Kralı ve rablerın Rabbı' 
                                      diye yazılmış bir adı vardı" (Esinleme 
                                      19:11-16). (3) 
                                      "Ruhun minhu" veya "Allah 
                                      tarafından bir Ruh" - İslam âleminde 
                                      genellikle "Ruhullah" olarak bilinir 
                                      - İncil'de ölümden dirilmiş olan Mesih'in, 
                                      Hz. Âdem ilk yaradılışın başı olduğu gibi, 
                                      yeni bir yaradılışın başı olup yaşam veren 
                                      bir ruh olduğu açıklanır: "Şöyle yazılmıştır: 
                                      'İlk insan Ådem, yaşayan bir can oldu.' 
                                      Son Âdem ise yaşam veren bir ruh 
                                      oldu. Önce ruhsal olan değil, doğal 
                                      olan geldi. Ruhsal olan sonra geldi. İlk 
                                      adam yerden, yani topraktandır. İkinci 
                                      adam [Mesih] göktendir" (I. 
                                      Korintliler 15:45-47). Bu 
                                      örneklerden apaçıktır ki "Al-Masih", 
                                      "Kalimatullah" ve "Ruhun 
                                      minhu" diye tanınan kişi, her hangi 
                                      bir peygamberden çok çok üstündür. Bu yüzden 
                                      Kuran'ın bu ayeti büyük bir çelişki yaratmaktadır.   55. 
                                      "Peygamberlere yapılan çirkin iftiralar" Tekvin 
                                      9:20-26; 19:30-36; 20:2-11; 26:6-10; 27:19-36; 
                                      29:16-30; 31:19-35 Çıkış 
                                      32:1-6;  Yuhanna 
                                      2:1-4;  Galatyalılar 
                                      3:14) Bu 
                                      soruya da daha önce cevapladık (Bkz. s. 
                                      98-101). Kutsal Kitap'ta bulunan en önemli 
                                      ve acı gerçeklerden biri herkesin günah 
                                      işlediği ve Allah'ın yüceliğinden yoksun 
                                      kaldığı gerçeğidir (Bkz. Romalılar 3:23). 
                                      Hz. Süleyman şöyle dedi: "suç etmeyen 
                                      adam yoktur" (I. Krallar 8:46). İlk 
                                      atamız Âdem'den bugüne kadar dünya tarihinde 
                                      günah işlememiş olan kimse yoktur. Bu gerçek 
                                      bütün peygamberleri de içermektedir. Tüm 
                                      insanlıkta tek bir istisna vardır. O da 
                                      İsa Mesih'tir. O'nun hakkında Kutsal Yazıların 
                                      değişmez tanıklığı şöyledir: "O 
                                      günah işlemedi, ağzından hileli bir söz 
                                      çıkmadı" (Yeşaya 53:9) "Günahı 
                                      bilmeyen Mesih" (II. Korintliler 5:21) "Kutsal, 
                                      suçsuz, lekesiz, günahkârlardan ayrılmış" 
                                      (İbraniler 7:26) "Kendisinde 
                                      günah olmadığını biliyoruz" (I. Yuhanna 
                                      3:5) Bütün 
                                      insanoğulları arasında yalnız İsa "hanginiz 
                                      bana günahlı olduğumu kanıtlayabilir?" 
                                      diye meydan okuyabilendir (Yuhanna 8:46). 
                                      Sayın Yüksel'in "Hz. İsa Mesih'in lanetli 
                                      olduğu iftirası" olarak tanımladığı 
                                      olay, aslında İncil sırrının odak noktasıdır! 
                                      O neden lanetli oldu? İncil'in şu sözleriyle 
                                      açıklayalım: "Mesih bizleri Tanrı'ya 
                                      ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak, doğru 
                                      olmayanlar uğruna, günahlara kurban olarak 
                                      ilk ve son kez öldü" (I. Petrus 3:18). 
                                      Ya da şu sözleriyle: "Tanrı, Mesih 
                                      sayesinde kendisinin doğruluğu olalım diye, 
                                      günahı bilmeyen Mesih'i bizim için günah 
                                      yaptı!" (II. Korintliler 5:21). Sonuç 
                                      olarak bu söz, Mesih'e yapılan bir iftira 
                                      değildir. Ama şüphesiz her insanı suçlayan 
                                      acı bir gerçektir. Kutsal 
                                      Kitap çok gerçekçidir. Günahlı halimizi 
                                      açık açık ortaya koyuyor. Allah'a inananlar 
                                      ve hatta peygamberler arasında bile günah 
                                      işlendiği zaman olup bitenler, onlar gibi 
                                      suç işlemememiz için bize ibret olsun diye 
                                      Kutsal Kitap'ta yazıldı.  Kutsal 
                                      Kitap, günahlarını ortaya koyduğu inanlıları 
                                      aynı zamanda bize iman örnekleri olarak 
                                      da göstermektedir. Bu nasıl olabilir? Burada 
                                      çok önemli bir ilke var: Tanrı'nın, kişiyi 
                                      bir alanda onaylaması, onu her alanda onayladığı 
                                      anlamına gelmez. Örneğin, Kutsal Kitap'a 
                                      göre Tanrı, kendisine iman ettiği için İbrahim'i 
                                      aklanmış saydı (Tekvin 15:6). Fakat bu, 
                                      Tanrı'nın İbrahim'in yalan söylemesini onayladığı 
                                      anlamına gelmez! Hepimizin olduğu gibi İbrahim'in 
                                      de günahlarından arındırılması gerekiyordu. 
                                      İbrahim, Tanrı'nın saptadığı "imanla 
                                      aklanma" yolunun en büyük 
                                      örneğidir. Nuh, İshak, Yakup, Davut ve diğer 
                                      peygamberler birer iman örneğidirler. "Atalarımız 
                                      imanla Tanrı'nın beğenisini kazandılar... 
                                      bu kişilerin hepsi, ölünceye dek imandan 
                                      ayrılmadılar. Vaadedilenlere kavuşamamış, 
                                      ama bunları uzaktan görüp selamlamış olarak 
                                      yeryüzünde yabancılar ve konuklar olduklarını 
                                      açıkça gösteriyorlar" (İbraniler 11:2, 
                                      13).  Gerçek 
                                      şudur ki peygamberlerin hepsi Tanrı'nın 
                                      Mesih'te gerçekleştireceğine söz verdiği 
                                      o vaade ümit bağladılar. Doğru ve iman dolu 
                                      yaşamlar sürdürdükleri halde hepsi günah 
                                      işledi ve Tanrı'nın merhametine sığınmak 
                                      zorunda kaldılar. Aslında inanlı kişi Tanrı'ya 
                                      ne kadar yaklaşırsa kendini o kadar murdar 
                                      ve günahlı hisseder. Bu 
                                      yüzden Kutsal Kitap'ta Tanrı'nın kullanmaya 
                                      razı olduğu peygamberlerin işledikleri suçları 
                                      bulmak bizi şaşırtmamalıdır. Daha esaslı 
                                      bir sorun var: Peygamberler bir yana biz 
                                      kendimizi günahlı görüyor muyuz? Ölümcül 
                                      olan günah hastalığından kurtulmak için 
                                      ilk önce "Doktor"un koyduğu teşhisi 
                                      kabul etmek gerektir. 56. 
                                      "Hristiyanlık barışçı mı?" Yeryüzüne 
                                      barış getirmeye geldiğimi sanmayın! 
                                      Ben barış değil, kılıç 
                                      getirmeye geldim. Çünkü ben oğulla babasının, 
                                      kızla annesinin, gelinle kaynanasının arasına 
                                      ayrılık sokmaya geldim. 
                                      (Matta 10:34-35) "Ben 
                                      dünyaya ateş yağdırmaya geldim. Keşke bu 
                                      ateş daha şimdiden alevlenmiş olsaydı! Katlanmam 
                                      gereken bir vaftiz var. Bu vaftiz gerçekleşinceye 
                                      dek nasıl da sıkıntı çekiyorum! Yeryüzüne 
                                      barış getirmeye mi geldiğimi sanıyorsunuz? 
                                      Size hayır diyorum, ben 
                                      ayrılık getirmeye geldim. 
                                      Bundan böyle bir evde beş kişi, ikiye karşı 
                                      üç, üçe karşı iki bölünmüş olacak. Baba 
                                      oğluna karşı, oğul babasına karşı, anne 
                                      kızına karşı, kız annesine karşı, kaynana 
                                      gelinine karşı, gelin kaynanasına karşı 
                                      olacaktır." (Luka 12:49-53) Oradakiler 
                                      bu sözleri dinlerken İsa konuşmasını bir 
                                      benzetmeyle sürdürdü. Çünkü 
                                      Kudüs'e yaklaşmıştı ve onlar, Tanrı'nın 
                                      Egemenliğinin hemen ortaya çıkacağını sanıyorlardı. 
                                      Bu nedenle İsa şöyle dedi: "Soylu bir 
                                      adam, kral atanıp dönmek üzere uzak bir 
                                      ülkeye gitmiş... 'Üzerlerine 
                                      kral olmamı istemeyen bu düşmanlarıma gelince, 
                                      onları buraya getirin ve gözümün 
                                      önünde kılıçtan geçirin!'"  İsa, 
                                      bu sözleri söyledikten sonra... (Luka 19:11-27) Evet, 
                                      Mesih İnancı insanlara gerçek anlamda barış 
                                      ve esenlik getiricidir. Bununla 
                                      birlikte Mesih İnancı insanları birbirinden 
                                      ayırabilir. Bu iki demece bakalım. Fakat 
                                      önce burada okuyucularımıza şu önemli gerçeği 
                                      hatırlatmak zorundayız:. Mesih adına yapılan 
                                      birçok şeyin, gerçek Mesih İnancı ile hiç 
                                      alakası yoktur. Bunların iki çirkin örneği, 
                                      "Haçlı seferleri" ve "Engizisyon" 
                                      olarak bilinir, ve İsa Mesih adına yapılan 
                                      korkunç kötülüklerdir!  Şimdi 
                                      devam edelim:. İlk önce bu inanç insanlara 
                                      gerçek anlamda barış ve esenlik getiricidir 
                                      dedik. Çünkü Mesih İnancı, Tanrı'yla barışmaya 
                                      yol açan esenlik bildirisidir. "Şöyle 
                                      ki Tanrı, insanların suçlarını saymayarak 
                                      dünyayı Mesih'te kendisiyle barıştırdı" 
                                      (II. Korintliler 5:19). "Yaptığınız 
                                      kötülükler yüzünden bir zamanlar düşünüşünüzde 
                                      Tanrı'ya yabancı ve düşmandınız. Şimdiyse 
                                      Mesih, sizi Tanrı önüne kutsal, lekesiz 
                                      ve kusursuz olarak çıkarmak için öz bedeninin 
                                      ölümü sayesinde sizi Tanrı'yla barıştırdı" 
                                      (Koloseliler 1:21-22). Böylece Mesih'e olan 
                                      imanla aklanan kişi Mesih sayesinde Tanrı'yle 
                                      barışmış oluyor.  Ondan 
                                      sonra Müjde, Mesih İnanlılarının sevgi ve 
                                      barış içinde yaşamalarını sağlayacak güçtedir. 
                                      Mesih, "Ne mutlu barış sağlayanlara" 
                                      ve "Düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler 
                                      için dua edin" dedi (Matta 5:9, 44). 
                                      "Hiç kimseye kötülüğe karşı kötülük 
                                      etmeyin. Herkesin gözünde iyi olanı yapmaya 
                                      dikkat edin. Mümkünse, Elinizden geldiği 
                                      kadar bütün insanlarla barış içinde yaşayın. 
                                      Kendi öcünüzü kendiniz almayın; bunu Tanrı'nın 
                                      gazabına bırakın... Kötülüğe yenilme, kötülüğü 
                                      iyilikle yen." (Romalılar 12:17-21). 
                                      Müjde'nin getirdiği barış düzeni budur. Ancak 
                                      bu, müjdeye uymayanlar ile uyanlar arasında 
                                      tam bir ayrılık açılıyor. Çünkü henüz günahları 
                                      içinde bulunan kişi ister istemez Tanrı'nın 
                                      düşmanıdır. İnanan ise Mesih sayesinde Tanrı'nın 
                                      "dostu" ve "çocuğu"dur. 
                                      Sayın Yüksel'in gösterdiği ayetler bunu 
                                      açıklamaktadırlar. Matta 10:34-35'i dikkatle 
                                      okuyacak olursak İsa'nın getirmeye geldiği 
                                      "kılıç"ın ne olduğunu göreceğiz: 
                                      "Kılıç getirmeye geldim" ifadesi 
                                      "ayrılık koymaya geldim" ifadesiyle 
                                      yorumlanmaktadır. Yani bu sözde "kılıç" 
                                      demek, ayrılık demektir. Kendisi dünyayı, 
                                      hatta aileleri bile ikiye bölmeye geldi. 
                                      İnsanları bu kötü çağdan kurtarmak için 
                                      onların günahlarına karşılık kendini feda 
                                      etti. Artık insanlar arasına ayrılık getiren 
                                      mihenk taşı budur. Yol Mesih'te ikiye ayrılır. 
                                      İsa, "Benden yana olmayan bana karşıdır. 
                                      Benimle birlikte toplamayan dağıtıyor demektir" 
                                      demiştir (Matta 12:30). İsa'nın 
                                      Luka 19:27, 28'deki sözüne gelince, aynı 
                                      şeyi görüyoruz. Ama daha önce Sayın Yüksel'in 
                                      alıntı alma şekline dikkatiınizi çekmek 
                                      istiyoruz. Ayetleri öyle bir şekilde kesmiştir 
                                      ki olayı bilmeyen okuyucu İsa'nın, öğrencilerine, 
                                      Kendisine karşı direnenleri Kendi önünde 
                                      öldürmelerini emrettiğini sanabilir! Halbuki 
                                      İsa burada ancak bir benzetme yapıyordu! Yine 
                                      de gerçek şudur: Mesih'in egemenliğine boyun 
                                      eğmek istemeyenlerin hepsi "yargı gününde 
                                      O'nun varlığından ve gücünün yüceliğinden 
                                      uzak kalarak sonsuza dek mahvolma cezasına 
                                      çarptırılacaklar"dır (II. Selanikliler 
                                      1:9). Fakat şuna çok dikkat etmek gerek 
                                      ki, biz değil, Rab'bin Kendisi böylelerini 
                                      cezalandıracaktır. Kutsal Kitap insanlara 
                                      karşı kaba kuvvete başvurmamıza izin vermemektedir. 
                                      "Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek" 
                                      diyen İsa Mesih (Matta 26:52) günahkârlara 
                                      karşı değil yalnız günaha karşı savaşmamızı 
                                      buyuruyor.  Haksızlıkla 
                                      idam edilmek üzereyken O şöyle konuştu: 
                                      "Krallığım bu dünyadan olsaydı, yandaşlarım, 
                                      Yahudilere teslim edilmemem için savaşırlardı. 
                                      Oysa benim krallığım buradan değildir" 
                                      (Yuhanna 18:36). Savaşımız et ve kana karşı 
                                      değil, ruhsal güçlere karşıdır. Savaşımızın 
                                      silahları da dünyasal silahlar değil kaleleri 
                                      yıkan Tanrısal güce sahip silahlardır: "Gerçek 
                                      kemeri", "doğruluk zırhı", 
                                      "esenlik müjdesini yayma hazırlığı 
                                      ayakkabıları", "iman kalkanı", 
                                      "kurtuluş miğferi" ve "Tanrı 
                                      Sözü olan Ruh'un kılıcı"dır (Efesliler 
                                      6:12-17). Ellerimizde doğruluğun bu "silahlar"ıyla 
                                      Tanrı bilgisine gururla karşı duran her 
                                      engeli yıkabiliyoruz. İnsanlara gerçek özgürlükle 
                                      esenliğe kavuşma fırsatını sağlayabiliriz.   57. 
                                      "Hz. İsa, geleceğe ait haberinde yanıldı 
                                      mı?" 
                                      
                                         
                                          | İsa 
                                              onlara, "Size doğrusunu söyleyeyim" 
                                              dedi, "her şey yenilendiğinde, 
                                              İnsanoğlu görkemli tahtına oturduğunda, 
                                              siz, evet ardımdan gelmiş olan sizler, 
                                              on iki tahta oturup İsrail'in on 
                                              iki oymağını yargılayacaksınız.(Matta 
                                              19:28) | Onikilerden 
                                              biri olan Yahuda geldi. Yanında, 
                                              başkâhinlerle halkın ihtiyarları 
                                              tarafından gönderilmiş kılıçlı sopalı 
                                              büyük bir kalabalık vardı. İsa'yı 
                                              ele veren Yahuda, "Kimi öpersem, 
                                              İsa O'dur, O'nu tutuklayın" 
                                              diye onlarla sözleşmişti. Dosdoğru 
                                              İsa'ya gidip, "Selam, Rabbî!" 
                                              diyerek O'nu öptü.(Matta 
                                              26:47-49)  |    Hayır, 
                                      yanılmadı. Sayın Yüksel bu soruda 
                                      İsa'nın, tahtlara oturacak olan on iki havarisinin 
                                      arasına kendisini ele verecek olan Yahuda'yı 
                                      da dahil ettiğini ileri sürmektedir. Fakat 
                                      Elçilerin İşleri 1:15-26'yı okuyacak olursa 
                                      orada Yahuda'nın İsa'yı ele vereceğini Kutsal 
                                      Yazılarda önceden belirtildiğini görecektir. 
                                      Bu ihanet hiçbir zaman O'na süpriz değildi. 
                                      Söz konusu olan tahtlara kimin oturacağını 
                                      biliyordu. Ayrıca orada görecek ki Matiya, 
                                      Yahuda'nın yerine seçildi ve böylece Rab'bin 
                                      yönetimiyle yine on iki elçi oldu.  58. 
                                      "Cehennem ateşi var mıdır?" (Matta 
                                      5:22; 10:28; Mar. 9:47-49; Esin. 14:11; 
                                      20:10; 21:8) Elbette 
                                      ki, vardır! Sayın Yüksel'in bu 
                                      soruda hitap ettiği "Yehova Şahitleri" 
                                      birçok konuda oldukları gibi bu konuda çok 
                                      hatalıdır.  Ama 
                                      bu konuda çok yaygın bir yanılgıya dikkat 
                                      edelim. Birçok iyi niyetli Müslüman arkadaşımız 
                                      da boş bir ümide sarılmış bulunmaktadır. 
                                      Şöyle düşünüyorlar, "öldükten sonra 
                                      nasıl olsa cehenneme gidip yaptığım günahların 
                                      cezasını çekeceğim. Fakat bir Müslüman olarak 
                                      yaşarsam, koşulan şartlarını yerine getirmekte 
                                      fazla başarısız değilsem, bu cezayı çektikten 
                                      sonra oradan çıkıp cennete gideceğim." 
                                      Bu çok tehlikeli bir düşüncedir, çünkü Kutsal 
                                      Kitap'a göre kimse cehennemden asla çıkmayacaktır. 
                                      Sayın Yüksel'in örnek verdiği yukarıdaki 
                                      ayetlere bakılırsa şöyle ifadeleri buluruz: "Tanrı 
                                      gazabının kâsesinde saf olarak hazırlanmış 
                                      Tanrı öfkesinin şarabından içecektir... 
                                      Çektikleri işkencenin dumanı sonsuzlara 
                                      dek tüter." (Esinleme 14:10-11) 
                                       İsa 
                                      şöyle uyardı, "Benim O olduğuma iman 
                                      etmezseniz, günahlarınızın içinde öleceksiniz... 
                                      Benim gideceğim yere siz gelemezsiniz... 
                                      Benim aracılığım olmadan Baba'ya kimse gelemez." 
                                      (Yuhanna 8:21, 24; 14:6). Yani bu hayattayken 
                                      İsa'nın aracılığıyla kurtulmazsak günahlarımızın 
                                      içinde ölürüz. Böyle ölürsek asla kurtulamayacağız. 
                                      Asla cennete gidemeyeceğiz.  İsa 
                                      Mesih, dirileceklerin hepsini iki gruba 
                                      ayırdı: "Mezarda olanların hepsinin 
                                      Rab'bin sesini işitecekleri saat geliyor. 
                                      Ve onlar mezarlarından çıkacaklar. İyilik 
                                      etmiş olanlar yaşamak, kötülük yapmış olanlar 
                                      yargılanmak üzere dirilecekler" (Yuhanna 
                                      5:28-29).  İncil'de 
                                      böylesine kurtulmamaş ve yargılanmak üzere 
                                      dirilecek olanların sonucu şöyle açıklanmaktadır: "Büyük, 
                                      beyaz bir taht ve tahtın üzerinde oturanı 
                                      gördüm. Yer ve gök O'nun önünden kaçtılar 
                                      ve yok olup gittiler. Tahtın önünde duran 
                                      büyük küçük, bütün ölüleri gördüm. Sonra 
                                      bazı kitaplar açıldı. Yaşam kitabı denen 
                                      başka bir kitap daha açıldı. Ölüler, kitaplarda 
                                      yazılanlara bakılarak kendi yaptıklarına 
                                      göre yargılandı. Deniz, kendisinde olan 
                                      ölüleri, ölüm ve ölüler diyarı da kendilerinde 
                                      olan ölüleri teslim ettiler. Her biri, kendi 
                                      yaptıklarına göre yargılandı. Ölüm ve ölüler 
                                      diyarı, ateş gölüne atıldı. İşte bu ateş 
                                      gölü, ikinci ölümdür. Adları yaşam 
                                      kitabında yazılmamış olanların hepsi, ateş 
                                      gölüne atıldı"  (Esinleme 
                                      20:11-15).  Cennetten 
                                      söz ederken de şöyle açıklar: "Oraya 
                                      murdar (günahtan arındırılmamış) hiçbir 
                                      şey, iğrenç ve aldatıcı işler yapan hiç 
                                      kimse asla girmeyecek; yalnız adları 
                                      Kuzu'nun yaşam kitabında yazılı olanlar 
                                      girecektir" (Esinleme 21:27).  Değerli 
                                      okuyucu, sizin isminiz Tanrı'nın Kurban 
                                      Kuzusu olan Mesih'in yaşam kitabında yazılı 
                                      mı?   59. 
                                      "Hz. İsa'nın vazettiği İncil hangisidir?" İsa 
                                      tüm kent ve köyleri dolaştı. Buralardaki 
                                      havralarda ders veriyor, Göksel 
                                      Egemenliğin müjdesini duyuruyor."(Matta 
                                      9:35)  Göksel 
                                      Egemenliğin bu müjdesi tüm uluslara 
                                      bir tanıklık olmak üzere bütün dünyada duyurulacak, 
                                      ve son o zaman gelecektir. (Matta 
                                      24:14) Yahya'nın 
                                      tutuklanmasından sonra İsa, Tanrı'nın 
                                      müjdesini duyura duyura Celile'ye 
                                      gitti. "Zaman doldu" diyordu, 
                                      "Tanrı'nın Egemenliği yaklaştı. Tövbe 
                                      edin, Müjde'ye inanın!" 
                                      (Markos 1:14) İsa 
                                      onlara şöyle buyurdu: "Bütün dünyaya 
                                      gidin, Müjde'yi bütün yaradılışa duyurun. 
                                      (Markos 16:15) O 
                                      günlerden birinde, İsa tapınakta halka ders 
                                      verip Müjde'yi duyururken... 
                                      (Luka 20:1) "İncil" 
                                      veya "Müjde" İsa Mesih'in Kendisidir 
                                      diye ısrarla tekrarlıyoruz18 (Bkz. VII. 
                                      Bölüm: İncil mi İnciller mi?). Öyleyse Kendisini 
                                      mi vazediyordu? Gerçek anlamda evet! İnsanlara 
                                      Kendini dünyanın kurtarıcısı olan Mesih 
                                      olarak sunuyordu. Sayın Yüksel'in verdiği 
                                      örneklerde İsa'nın sürekli "melekûtun 
                                      İncili"ni (Tanrı'nın egemenliğinin 
                                      müjdesi) duyurduğunu görüyoruz. O mükemmel 
                                      egemenlik artık onlara yaklaşmıştı, çünkü 
                                      Kendisi o krallığın kralıydı. İşte müjde 
                                      buydu. Yazılı İncil veya Yeni Ahit dediğimiz 
                                      kitap, Tanrı'nın esiniyle İsa'nın Kendisi 
                                      olan bu müjde'nin değişmez kaydıdır.  İsa 
                                      halkla konuşurken büyük bir olasılıkla İbranice 
                                      veya halkın dili olan Aramice konuşurdu. 
                                      Fakat bu sözlerinin kalıcı kaydı Tanrı'nın 
                                      bilgeliğiyle o zamanki dünya dili olan Grekçe 
                                      olarak yazıldı. Bizim için en esaslı sorun 
                                      ise müjdenin bize hangi dilde ulaştığı değil 
                                      ama onu anlayıp anlayamadığımız, yaşayan 
                                      Mesih'e yürekten iman edip etmemiş olmamızdır. 
                                        60. 
                                      "Pavlus'un marifetleri" 
                                      (Elçilerin İşleri 22:3-10; 9:26; 
                                      15:36-41; Galatyalılar 2:10-14) Şimdiye 
                                      kadar Sayın Yüksel bu kadar saçma sapan 
                                      ve çelişkili bir soru sormamıştı. Tersine 
                                      sorduklarının bazıları gerçekten iyi ve 
                                      düşündürücüydü. Bu yüzden her bir soruya 
                                      uygun ve tatmin edici bir cevap vermeye 
                                      çalıştık. Bu soru ise ciddi bir cevabı hak 
                                      etmiyor. Çünkü hepsi Sayın Yüksel'in uydurduğu 
                                      kanıtsız iftiralardır! Eğer kuramına destek 
                                      olarak Elçilerin İşleri kitabına başvuracaksa 
                                      onu bir bütün olarak göstermeli. Çünkü hikayenin 
                                      bütünü orada yazılıdır. Mektuplarından bu 
                                      alıntıya bakalım: "Beni 
                                      güçlendirmiş olan Rabbimiz Mesih İsa'ya 
                                      şükrederim. Çünkü beni sadık sayarak hizmetine 
                                      aldı. Bir zamanlar O'na küfreden, küstah 
                                      ve zalim biri olduğum halde bana merhamet 
                                      edildi. Çünkü yaptıklarımı, bilgisizlikten 
                                      ve imansızlıktan yaptım. Ama iman ve Mesih 
                                      İsa'da olan sevgiyle birlikte Rabbimizin 
                                      lütfu üzerime bol bol döküldü. 'Mesih İsa 
                                      ' sözü, güvenilir ve her bakımdan kabule 
                                      layık bir sözdür. Günahkârların en kötüsü 
                                      benim. Ama Mesih İsa, kendisine iman edip 
                                      sonsuz yaşama kavuşacak olanlara örnek olayım 
                                      diye sınırsız sabrını öncelikle bende sergilemek 
                                      için bana merhamet etti. Onur ve yücelik 
                                      sonsuzlara dek tüm çağların Kralı olan ölümsüz, 
                                      görünmez tek Tanrı'nın olsun. Amin!" 
                                      (I. Timoteyus 1:12-17). Burada 
                                      gayet açık bir şekilde, Pavlus'u harekete 
                                      geçirip yönlendirenin İsa Mesih'e olan sevgisi 
                                      olduğunu görüyoruz. Eğer başka bir amacı 
                                      olsaydı uğradığı sıkıntılara neden katlansın 
                                      ki? Pavlus Mesih uğruna her şeyini kaybetti. 
                                      Yaşamının büyük bir kısmını Roma hapishanelerinde 
                                      geçirdi. Sayısız kere dayak yedi, çok kez 
                                      ölümle burun buruna geldi. Yahudilerden 
                                      beş kez otuzdokuzar kırbaç yedi. Üç kez 
                                      değnekle dövüldü, bir kez taşlandı, üç kez 
                                      deniz kazasına uğradı. Bir gece-bir gündüzü 
                                      açık denizde geçirdi. Sık sık yolculuk etti. 
                                      Irmaklarda ve haydutlar arasında, gerek 
                                      soydaşları gerekse de diğer uluslar arasında 
                                      tehlikelere uğradı. Şehirde, çölde, denizde 
                                      ve sahte kardeşler arasında tehlikelere 
                                      düştü. Emek verdi, sıkıntı çekti, çok kez 
                                      uykusuz kaldı. Açlık ve susuzluğu tattı. 
                                      Çok kez yiyeceksiz ve soğukta çıplak kaldı 
                                      (Bkz. II. Korintliler 11:24-27). Sonunda 
                                      Mesih uğruna idam edilerek öldü.  Bütün 
                                      bunlara karşılık olarak ne aldı? Mesih'ten 
                                      başka hiç bir şey! Öğrettiklerini gerçekten 
                                      Mesih'ten almamış olsaydı bunlar o kadar 
                                      mantıksız olurlardı ki...  Yüksel'in 
                                      iddiasına göre "Pavlus neticede bazı 
                                      sapık düşüncelerini Hristiyanlığa sokmayı 
                                      başarmıştır." Halbuki Pavlus'un mektuplarında 
                                      bulunan her öğretiş çekirdek şeklinde Mesih'in 
                                      kendi sözlerinde de bulunmaktadır. Yeni 
                                      olan bir şey öğretmemiştir ki! Ona verilen 
                                      ayrıcalık bu sırları Tanrı'nın esiniyle 
                                      ayrıntılı ve sistematik bir şekilde açıklamaktı. 
                                      Şimdi kısaca Yüksel'e göre, Pavlus'un Hristiyanlığa 
                                      sokmayı başardığı altı konuya gelelim:  1. 
                                      Üçlübirlik öğretişi. Bu konu üzerinde 
                                      ayrıntılı bir şekilde soru 48, 49, 51 ve 
                                      52'de zaten cevabımızı epey yazdık. Orada 
                                      gördük ki hem Tevrat hem de İncil'in tümü, 
                                      aynı gerçeği ortaya koymaktadır. Hatta bunu 
                                      Pavlus'un mektuplarına çok az başvurarak 
                                      gösterdik. Fakat Deedat'in iddialarında 
                                      ilginç bir çelişki vardır. Bu soruda o, 
                                      Pavlus'un Üçlü Birlik kavramını yaratıp 
                                      Hıristyanlığa soktuğunu iddia ederken, "Allah 
                                      Üçlük Allahı Mıdır?" (Soru 49) başlığı 
                                      altındaki yazdıklarında Sayın Yüksel, bu 
                                      doktrinin üç yüz elli yıl sonra ortaya çıktığını 
                                      ileri sürmektedir. Peki öyleyse Pavlus ne 
                                      zaman yaşadı? Bu iki çelişkili iddia arasında 
                                      hangisini tutacak?  2. 
                                      Hristiyanlığın evrensel din olduğu öğretişi. 
                                      Peki İsa'nın şu sözleri ne anlama geliyor 
                                      ki? "Gökte ve yeryüzünde bütün yetki 
                                      bana verildi. Bu nedenle gidin, bütün ulusları 
                                      öğrencilerim olarak yetiştirin. Onları Baba, 
                                      Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin" 
                                      (Matta 28:18-19). 3. 
                                      İsa'nın günahlara kefaret kurbanı olmaya 
                                      yeryüzüne indiği öğretişi. Gene 
                                      İsa'nın kendi sözleriyle cevap veriyoruz: 
                                      O, "İnsanoğlu... canını birçokları 
                                      uğruna fidye olarak vermeye geldi" 
                                      dedi (Markos 10:45). Ayrıca ölümünü simgeleyen 
                                      kâseyi kastederek "bu benim kanımdır, 
                                      günahların bağışlanması için birçokları 
                                      uğruna akıtılan antlaşma kanıdır" dedi 
                                      (Matta 26:28).  4. 
                                      İsa'nın ölümden dirilip Babası'nın sağına 
                                      oturacağı ve insanları yargılamaya geleceği 
                                      öğretişi. Aynı şekilde İsa'nın 
                                      Kendi sözlerini dinleyelim: "İsa, kendisinin 
                                      Kudüs'e gitmesi, ihtiyarlar, başkâhinler 
                                      ve din bilginlerinin elinden çok acı çekmesi, 
                                      öldürülmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini 
                                      öğrencilerine anlatmaya başladı" (Matta 
                                      16:21). Kendisinin insanları yargılayacağı 
                                      konusunda da şöyle demişti: "İnsanoğlu 
                                      kendi görkemi içinde bütün melekleriyle 
                                      birlikte gelince, görkemli tahtına oturacak. 
                                      Ulusların hepsi O'nun önünde toplanacak, 
                                      O da koyunları keçilerden ayıran bir çoban 
                                      gibi, onları birbirinden ayıracak." 
                                      (Matta 25:31-32). İsrail'in Yüksek kurulu 
                                      önünde yargılanırken kendisine sorulan "Söyle 
                                      bize, Tanrı'nın Oğlu Mesih sen misin?" 
                                      sorusuna İsa, "Söylediğin gibidir" 
                                      karşılığını verdi. "Üstelik size şunu 
                                      söyleyeyim, bundan sonra İnsanoğlu'nun, 
                                      kudretli Olan'ın sağında oturduğunu ve göğün 
                                      bulutları üzerinde geldiğini göreceksiniz." 
                                      dedi (Matta 26:63-64).  5. 
                                      Kurtulmak için sünnet olmanın gereksiz olduğu 
                                      öğretişi. Sünnet, İsrail oğullarına 
                                      verilen antlaşmanın işaretiydi (Bkz. Tekvin 
                                      17 ile Çıkış 12:48). İsa Mesih, sünnetsiz 
                                      olan Romalı yüzbaşının imanı hakkında "Size 
                                      doğrusunu söyleyeyim" dedi, "ben 
                                      İsrail'de böyle imanı kimsede görmedim. 
                                      Size şunu söyleyeyim, doğudan ve batıdan 
                                      birçok insan (sünnet olmadan!) gelecek, 
                                      Göklerin Egemenliğinde İbrahim, İshak ve 
                                      Yakup'la birlikte sofraya oturacaklar" 
                                      (Matta 8:10-11).  Ayrıca 
                                      bu konuda Pavlus ve diğer havariler sadece 
                                      Tevrat'ta yazılan şu gerçeği vurgulamaktaydılar: 
                                      " "Yüreklerinizin 
                                      gulfesini sünnet edin, artık sert enseli 
                                      olmayın." (Tesniye 10:16) "Allahın 
                                      RABBİ bütün yüreğinle ve bütün canınla sevmek 
                                      için yaşıyasın diye, Allahın RAB 
                                      senin yüreğini ve zürriyetinin yüreğini 
                                      sünnet edecek." (Tesniye 30:6) Yani 
                                      önemli olan bedensel sünnet değil "yüreksel" 
                                      veya ruhsal sünnettir. Sünnetlilik veya 
                                      sünnetsizlik yürekle ilgilidir.  Rabbimiz 
                                      bunu Pavlus'un aracılığıyla şöyle açıklamaktadır: 
                                      "Mesih'in gerçekleştirdiği sünnet sayesinde 
                                      günahlı benliğinizden soyunarak elle yapılmayan 
                                      sünnetle O'nda sünnet edildiniz... Siz suçlarınız 
                                      ve benliğinizin sünnetsizliği yüzünden ölüyken, 
                                      Tanrı sizi Mesih'le birlikte yaşama kavuşturdu. 
                                      Bütün suçlarımızı O bağışladı" (Koloseliler 
                                      2:11, 13).  Bu 
                                      yüzden de Pavlus değil, Kudüs'te toplanan 
                                      bütün havarilerle ihtiyarlar, Kutsal Ruh'un 
                                      yönlendirilmesiyle Yahudi olmayan Mesih 
                                      İnanlıları'nın sünnet edilmesinin gerekmediği 
                                      kararına vardılar (Bkz Elçilerin İşleri 
                                      15:1-34).  6. 
                                      Domuz etinin yenebileceği öğretişi. 
                                      Aslında Musa'nın Yasasına göre sadece domuz 
                                      eti değil birçok hayvanın eti yenemezdi 
                                      (Bkz. Levililer 11). Bu konuda elçiler arasında 
                                      ilk önce Pavlus değil, Petrus Rab'den buyruk 
                                      aldı (Bkz. Elçilerin İşleri 10). Fakat bir 
                                      kez daha görüyoruz ki bu gerçek de İsa'nın 
                                      öğretişinden kaynaklandı: "'Dışarıdan 
                                      insanın içine giren hiçbir şeyin onu kirletemeyeceğini 
                                      anlamıyor musunuz? Dıştan giren, insanın 
                                      yüreğine değil, midesine gider, oradan da 
                                      ayakyoluna atılır.' İsa (Pavlus değil!) 
                                      bu sözlerle, tüm yiyeceklerin temiz olduğunu 
                                      bildirmiş oluyordu" (Markos 7:18-19) Son 
                                      olarak Sayın Yüksel, "Pavlus'un Havarilerinden 
                                      Petrus ve 70'lerden Barnaba ile şiddetli 
                                      münakaşaları vardır" diye yazmaktadır 
                                      (Deedat ile Yüksel, Kitab-ı Mukkades Allah 
                                      Sözü müdür?, s. 158). Halbuki Petrus, Yuhanna 
                                      ve diğer havariler, mektuplarında, Pavlus'un 
                                      öğretilerini tamamen doğrulamaktadırlar. 
                                      Hatta Petrus ikinci mektubunda, Pavlus'un 
                                      yazdıkları hakkında (ve Sayın Yüksel gibi 
                                      Pavlus'un aleyhine uğraşan kişiler hakkında!) 
                                      şöyle yazmıştır:  "Sevgili 
                                      kardeşimiz Pavlus'un da kendisine verilmiş 
                                      olan bilgelikle size yazdığı gibi, Rabbimizin 
                                      sabrını kurtuluş fırsatı sayın. Pavlus, 
                                      bütün mektuplarında bu konulardan böyle 
                                      söz eder. Mektuplarında güç anlaşılan bazı 
                                      yerler var ki, bilgisiz ve kararsız kişiler, 
                                      diğer kutsal yazıları olduğu gibi, 
                                      bunları da çarpıtarak kendi yıkımlarını 
                                      hazırlıyorlar. Bu nedenle, sevgili kardeşlerim, 
                                      ilke tanımayan kişilerin sapıklığıyla sürüklenip 
                                      kararlılığınızdan sapmamak için bunları 
                                      önceden bilerek sakının." (II. Petrus 
                                      3:15-17). Bu 
                                      sözlere dikkat edelim.  61. 
                                      "Hz. İsa (haşa) lanetli miydi?" (Galatyalılar 
                                      3:13-14; Tesniye 21:23; Matta 27:38; Markos 
                                      15:27; Luka 23:33; Yuhanna 19:18) İbrahim'e 
                                      sağlanan kutsama Mesih İsa aracılığıyla 
                                      uluslara sağlansın ve bizler vaadedilen 
                                      Ruh'u imanla alalım diye, Mesih uğrumuza 
                                      lanetlenerek bizi Yasa'nın lanetinden kurtardı. 
                                      Çünkü, "Ağaç üzerine asılan 
                                      herkes lanetlidir" diye yazılmıştır. 
                                      (Galatyalılar 3:13-14) Bu 
                                      soruyu soru 55'te cevaplamıştık. Sayın Yüksel'in 
                                      "Hz. İsa Mesih'in lanetli olduğu iftirası" 
                                      olarak tanımladığı olay aslında İncil sırrının 
                                      odak noktasıdır! demiştik. İncil'in Matta, 
                                      Markos, Luka ve Yuhanna diye bilinen ve 
                                      İsa'nın hayatını kaydeden yazılarda en çok 
                                      yer alan olay, İsa'nın çarmıh üzerinde ölümüdür. 
                                      Sayısız ayet tarafından çok açık bir şekilde 
                                      ifade edilen çarmıh bildirisi şüpheli bir 
                                      gerçek değildir. Hatta Tevrat İsa'dan yüzyıllar 
                                      önce O'nun böyle öleceğini bildirmişti (Bkz. 
                                      soru 54). Öbür yandan Müslüman arkadaşlarımız, 
                                      Kuran'ın tek bir ayetine, hatta manası çok 
                                      tartışılan bir ayetine dayanarak İsa'nın 
                                      ölmediği sonuca varıyorlar. Ne yazık ki 
                                      çarmıhla ilgili bildiri, mahvolanlar için 
                                      saçmalıktır. Çünkü kurtulmakta olanlar için, 
                                      Mesih'in ölümü ve dirilişi Tanrı'nın gücüdür. 
                                          62. 
                                      "Hz. İsa Pavlus'u lanetlemişti" 
                                      
                                         
                                          | Oradakilerden 
                                              bir bölümünün Saduki, diğer bölümünün 
                                              de Ferisi mezhebinden olduğunu anlayan 
                                              Pavlus, Yüksek Kurul'a şöyle seslendi: 
                                              "Kardeşler, ben özbeöz Ferisiyim. 
                                              Ölülerin dirileceği umudunu beslediğim 
                                              için yargılanmaktayım." (Elç. 
                                              İşleri 23:6) | Vay 
                                              halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, 
                                              ikiyüzlüler! Vay 
                                              halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, 
                                              ikiyüzlüler! (Matta 23:13,15) İsa 
                                              önce kendi öğrencilerine şunları 
                                              söylemeye başladı: "Ferisilerin 
                                              mayasından - yani, ikiyüzlülükten 
                                              - kaçının.(Luka 12:1) 
 |    Bu 
                                      soruyu da cevapladık (Bkz. soru 60). Burada 
                                      önceki cevabımıza sadece Pavlus'un bir sözünü 
                                      daha ekleyelim. Kendisiyle ilgili şöyle 
                                      yazılmıştı:"Ben elçilerin en küçüğüyüm. 
                                      Tanrı'nın topluluğuna zulmettiğim için elçi 
                                      olarak anılmaya bile layık değilim. Ama 
                                      şimdi ne isem, Tanrı'nın lütfuyla öyleyim" 
                                      (I. Korintliler 15:9-10). Bir Ferisi bile, 
                                      Tanrı'nın lütfuyla ikiyüzlülüğünden ve dini 
                                      gururundan kurtulabilir! İsa günahkârlarla 
                                      yiyip içtiği için kendisini suçlayanlara, 
                                      "Sağlamların değil, hastaların hekime 
                                      ihtiyacı vardır. Ben doğru kişileri değil, 
                                      günahkârları çağırmaya geldim" dedi 
                                      (Markos 2:17). Burada Sayın Yüksel çok yanılmaktadır, 
                                      çünkü Tanrı'nın lütfunu tatmış değildir. 
                                      Mesih'in çarmıhıyla ilgili müjde, ister 
                                      Ferisi, ister Hristiyan veya Müslüman olsun 
                                      Rab'be dönen her bir günahkârın kurtuluşu 
                                      için Tanrı'nın gücüdür. En alçak günahkâr 
                                      kurtulabilir. Ya da en dindar din adamı! 
                                      Yeter ki kendini günahkâr kabul edip Mesih'in 
                                      lütfuna sığınsın. Bu mucizeyi Kutsal Kitap 
                                      şöyle özetlemektedir: "Günahkârların, 
                                      Tanrı'nın Egemenliğini miras almayacağını 
                                      bilmez misiniz? Aldanmayın! Ne cinsel ahlaksızlık 
                                      yapanlar, ne puta tapanlar, ne zina edenler, 
                                      ne cinsel sapıklar, ne eşcinsellar, ne hırsızlar, 
                                      ne açgözlüler, ne ayyaşlar, ne sövücüler, 
                                      ne de soyguncular, Tanrı'nın Egemenliğini 
                                      miras alacaklardır. Bazılarınız 
                                      böyleydiniz; ama yıkandınız, kutsal kılındınız, 
                                      Rab İsa Mesih'in adıyla ve Tanrımızın Ruhu 
                                      aracılığıyla aklandınız" (I. 
                                      Korintliler 6:9-11). Bu 
                                      yüzden Pavlus İsa Mesih'i tanıtmak için 
                                      yaşıyordu. Çünkü dindar bir Ferisi olarak 
                                      Mesih'in lütfuyla kurtulmuştu. Yaşam amacını 
                                      şöyle açıkladı: "Bana kazanç olan her 
                                      şeyi Mesih uğruna zarar saydım. Dahası var, 
                                      kendisi uğruna her şeyi yitirdiğim Rabbim 
                                      İsa Mesih'i tanımanın üstün değeri yanında 
                                      her şeyi zarar sayıyorum, süprüntü sayıyorum. 
                                      Öyle ki, Mesih'i kazanayım ve Kutsal Yasa'ya 
                                      dayanan kendime özgü bir doğruluğa değil, 
                                      Mesih'e iman etmekle kazanılan, iman sonucu 
                                      Tanrı'dan gelen doğruluğa sahip olarak Mesih'le 
                                      birleşmiş olayım" (Filipililer 3:7-9). 
                                      Hem Mesih hem de diğer bütün havariler onu 
                                      onaylamaktadır.    63. 
                                      "Hz. İsa son peygamber mi dir?" İsa 
                                      "Alfa ve Omega", "İlk ve 
                                      Son"dur. Başka hiç kimsede 
                                      kurtuluş yoktur. Bu göğün altında insanlara 
                                      bağışlanmış, bizi kurtarabilecek başka hiçbir 
                                      ad yoktur. Sayın 
                                      Yüksel "İncil'lerde, Hz. İsa'nın 'benden 
                                      sonra peygamber gelmeyecektir, ben en son 
                                      peygamberim.' mealinde hiç bir söz yoktur!" 
                                      şeklinde bir kez daha gerçek dışı bir iddiada 
                                      bulunuyor. Üstelik "daha sonra, peygamberimiz 
                                      Muhammed Mustafa'yı müjdeleyen Tevrat ve 
                                      İncil ayetlerini göreceğiz" diyor. 
                                      İkinci iddiasına şöyle kısa bir cevap verebiliriz: 
                                      Böyle ayetler yoktur. İsa'dan 
                                      sonra gelecek olanların kimliği Kutsal Kitap'ta 
                                      bellidir:  1) 
                                      "Paraklitos" denen Tanrı'nın 
                                      Kutsal Ruhu (Yuhanna 14:16, 26; 
                                      15:26). Rühul-Kudüs (Kutsal Ruh) Mesih'in 
                                      çarmıh üzerindeki ölümünden elli gün sonra 
                                      dünyaya indi. O'nun gelişi de İncil'in Elçilerin 
                                      İşleri bölümünde kaydedilmiştir (Bkz. Elçilerin 
                                      İşleri. 2:1-21).19 2) 
                                      Dirilmiş ve göklere gitmiş olan 
                                      Mesih'in İsrail'e ve diğer uluşlara 
                                      göndereceği gerçek peygamberler ve elçiler. 
                                      İsa çarmıha gerildiği günden kısa bir süre 
                                      önce Kudüs'lüleri şöyle uyardı: "İşte 
                                      size peygamberler, bilge kişiler ve din 
                                      bilginleri gönderiyorum. Bunlardan kimini 
                                      öldürecek, çarmıha gereceksiniz. Kimini 
                                      havralarınızda kamçılayacak, kentten kente 
                                      kovalayacaksınız" (Matta 23:34). Bu 
                                      sözün gerçekleşmesinin kaydı da, Elçilerin 
                                      İşleri kitabındadır. Bu "peygamberler" 
                                      veya "gönderilenler" arasında, 
                                      (Petrus, Yuhanna, ve diğer havariler dışında) 
                                      şehit olan İstefan, Filipus, Yakup, Pavlus, 
                                      Barnaba, Markos, Timoteyus, Luka, Silas 
                                      ve Apollos vardır. Bunların bazıları aracılığıyla 
                                      "İncil" olarak bilinen vahiy, 
                                      yani Kutsal Yazılar'ın Yeni Antlaşma kısmı, 
                                      yazıya geçirildi.. Bu kişiler, Tanrı'nın 
                                      Sözü'nü vahiy olarak alan "peygamber" 
                                      veya "resul"lerdir (Bkz II. Petrus 
                                      3:2).  3) 
                                      Bazı sahte peygamberler. Efendimiz 
                                      İsa bu konuda bizi uyarmıştır: "Biri 
                                      size, 'İşte Mesih burada', ya da 'İşte şurada' 
                                      derse, inanmayın. Çünkü sahte mesihler, 
                                      sahte peygamberler türeyecek; bunlar büyük 
                                      mucizeler ve harikalar yaratacaklar. Öyle 
                                      ki, ellerinden gelse, seçilmiş olanları 
                                      bile saptıracaklar. İşte size önceden söylemiş 
                                      bulunuyorum" (Matta 24:23-25). Hatta 
                                      İncil, milyonlarca kişiyi İsa'nın açtığı 
                                      yoldan saptıracak olan özel bir sahte peygamberin 
                                      türeyeceği önceden bildirmiştir (Bkz. Esinleme 
                                      16:13; 19:20; 20:10). Bunları nasıl tanıyacağız? 
                                      Mesih'in kimliği üzerindeki öğretişlerine 
                                      göre tanıyabiliriz. İncil'in I. Yuhanna 
                                      kısmında şöyle okuyoruz: "İsa'nın Mesih 
                                      olduğunu inkâr eden yalancı değilse, yalancı 
                                      kimdir? Baba'yı ve Oğul'u inkâr eden, Mesih-karşıtıdır. 
                                      Oğul'u inkâr eden hiç kimsede Baba da yoktur... 
                                      Tanrı'dan olup olmadıklarını anlamak için 
                                      ruhları sınayın. Çünkü birçok sahte peygamber 
                                      dünyanın her tarafına yayılmıştır. İsa Mesih'in 
                                      beden alıp bu dünyaya geldiğini kabul eden 
                                      her ruh Tanrı'dandır. Tanrı'nın Ruhunu bununla 
                                      tanıyacaksınız. İsa'yı (bu şekilde) kabul 
                                      etmeyen hiçbir ruh Tanrı'dan değildir" 
                                      (I. Yuhanna 2:22-23; 4:1-3). 4) 
                                      Mesih Karşıtı denen Yasa tanımaz adam. 
                                      İsa Mesih'in ikinci kez geleceği günlerde 
                                      türeyecek bu canavarın peşinden bütün dünya 
                                      şaşkınlık içinde gidecektir (Esinleme 13:1-4). 
                                      Dünyaya barış sağlayacağını vaat ederek 
                                      her türlü mucizede, yanıltıcı belirtilerle 
                                      harikalarda ve mahvolanları aldatan her 
                                      türlü kötülükte sergilenen Şeytan'ın etkinliğiyle 
                                      gelecek (II. Selanikliler 2:3-10). İslamiyet'te 
                                      "Deccal" diye bilinen adamla ilgili 
                                      kavramlar buradan alındı. Halbuki Mesih 
                                      İsa dünyayı yargılamak üzere gelince bu 
                                      canavarı "ağzından çıkan solukla öldürecek, 
                                      gelişinin görkemiyle yok edecek" (II. 
                                      Selanikliler 2:8). Şimdi 
                                      son olarak Sayın Yüksel'in, "İncil'lerde, 
                                      Hz. İsa'nın 'benden sonra peygamber gelmeyecektir, 
                                      ben en son peygamberim.' mealinde hiç bir 
                                      söz yoktur!" iddiasına gelelim. Bunun 
                                      çok yanlış olduğunu kanıtlar örnekler olarak 
                                      üç ayet vermek istiyoruz.  1)Birincisi, 
                                      İncil'in Luka bölümünde bulunup, İsa'nın 
                                      annesi olacak olan bakire Meryem'e önceden 
                                      bildiren meleğin sözlerini kaydetmektedir. 
                                      Melek ona,  "Korkma 
                                      Meryem, sen Tanrı'nın lütfuna eriştin. Bak, 
                                      gebe kalıp bir oğul doğuracaksın, adını 
                                      İsa koyacaksın. O büyük olacak, kendisine 
                                      'en yüce Olan'ın Oğlu' denecek. Rab Tanrı 
                                      O'na, atası Davud'un tahtını verecek. O 
                                      da sonsuza dek... egemenlik sürecek, ve 
                                      egemenliğinin sonu gelmeyecektir" 
                                      dedi. (Luka 1:30-33) Gerçek 
                                      ortadadır: İsa'nın süreceği egemenliğin 
                                      sonu gelmeyecek demek, İsa'dan sonra herhangi 
                                      bir peygamberin gelip başka bir çağ üzerinde 
                                      hüküm sürmeyeceği demektir. 2)İkincisi, 
                                      İncil'in Matta bölümünde bulunur. "Göksel 
                                      Egemenliğin bu müjdesi tüm uluslara bir 
                                      tanıklık olmak üzere bütün dünyada duyurulacak, 
                                      ve son o zaman gelecektir" (Matta 24:14). 
                                      Burada da aynı şey görüyoruz. İsa ve O'nun 
                                      süreceği ruhsal egemenlikle ilgili olan 
                                      müjde bütün dünyaya duyurulduktan sonra 
                                      bu dünyanın sonu gelecek. Bu başka biri 
                                      ya da herhangi bir gerçek gelmeyecek anlamına 
                                      gelmektedir. Aynı şekilde İsa göğe çekilmeden 
                                      önce öğrencilerinin yanlarına gelip kendilerine 
                                      şunları söyledi:  "Gökte 
                                      ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. 
                                      Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim 
                                      olarak yetiştirin. Onları Baba, Oğul ve 
                                      Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin. Size buyurduğum 
                                      her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, 
                                      dünyanın sonuna dek her 
                                      an sizinle birlikteyim." (Matta 28:18-20). 3)Son 
                                      bir örnek olarak bütün İncil'i açık bir 
                                      şekilde özetleyen şu ayetleri vermek istiyoruz: 
                                       "Tanrı 
                                      eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla 
                                      birçok kez ve çeşitli yollardan atalarımıza 
                                      seslendi. Bu son çağda da her şeyin mirasçısı 
                                      olarak belirlediği ve aracılığıyla evreni 
                                      yarattığı kendi Oğluyla bize seslenmiştir. 
                                      Oğul, Tanrı'nın yüceliğinin parıltısı ve 
                                      O'nun varlığının öz görünümüdür. Kudretli 
                                      sözüyle her şeyi devam ettirir... Mesih, 
                                      günahlar için sonsuza dek geçerli olan tek 
                                      bir kurban sunduktan sonra Tanrı'nın sağında 
                                      oturdu. O zamandan beri düşmanlarının, kendisinin 
                                      ayakları altına serilmesini bekliyor" 
                                      (İbraniler 1:1-3; 10:12-13). Bu 
                                      bölümden hem İsa'nın kimliğinin bir peygamberinkinden 
                                      çok çok üstün olduğunu, hem de O'nun hüküm 
                                      sürdüğü çağın, bu yaradılışın son çağı olduğunu 
                                      anlamamız gerek. Demek ki son O'dur. Rab'bin 
                                      Kendisini sevenlere miras vereceği egemenliği, 
                                      doğruluğun barınacağı yeni gökleri ve yeni 
                                      yeryüzünü bekliyoruz. Çünkü Tanrı'nın bütün 
                                      insanlara kurtuluş sağlayan lütfu ortaya 
                                      çıkmıştır. Bu lütuf, din değil, tanrısızlığı 
                                      ve dünya arzularını reddedip bu dünyada 
                                      sağduyulu, doğru ve Tanrı yoluna yaraşır 
                                      bir yaşam sürebilmemiz için bizi eğitiyor. 
                                      Bu arada, mübarek ümidimizin gerçekleşmesini, 
                                      ulu Tanrı ve Kurtarıcımız İsa Mesih'in yücelik 
                                      içinde gelmesini bekliyoruz. Güvencimiz 
                                      ve ümidimiz sadece bizi böylesine çok seven 
                                      Rab'be bağlıdır.    
                                      Sonraki Sayfa (Bölüm Altı - Tanrı Gerçeğinin 
                                      İki Direği)   
 |