incil.türk

 
 
 

 
 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

GİRİŞ (Temel Konular)
ON EMİR


 

Uçakla Delhi’den Kaşmir Beldesi’ne, Srinagar’a giden kişi, çok geçmeden panoramada, Kuzey Hindistan’ın sisleri arasından bir bir ortaya çıkan karlarla kaplı Himalaya Dağları’nı görür. Derin vadiler eşliğindeki heybetli dağ kütleleri her an daha da belirginleşir. Doruklar çoğu kez bulutlarla örtülüdür. Beş bin metrelik dağlar, sekiz bin metre yüksekliğindeki bu dağların arasında birer cüce gibi kalırlar. 

Srinagar’a girişiyle birlikte yolcu, şaşırtıcı bir kültür ve din karışımının karşısında bulur kendisini. Bu ülkede Hindular, Budistler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar bir arada yaşamaktadırlar. Tapınaklar, kiliseler, camiler ve reklâm panoları halkın ilgisini çekmek çabasındadır. Beş devletin (Hindistan, Pakistan, Afganistan, Tacikistan, Çin) burun buruna olduğu bu bölgedeki gerilimi, yerli halkla konuşan dikkatli bir yolcu hemen fark edecektir.Allah kimdir nedir islamdaki allah yehova kimdir

Bu iç içe yaşayan din ve dünya görüşlerinin düzenlerini, geleneklerini birbiriyle karşılaştıran kişi, içlerinde bazılarının tıpkı sekiz bin metrelik Himalaya dağları gibi sivrildiğini, seçkinleştiğini görür.Allah kimdir nedir islamdaki allah yehova kimdir

İnsanlık tarihinin doruklarından birini de On Emir teşkil eder. Diri Allah,  Allah kimdir nedir islamdaki allah yehova kimdir

Çoban Musa’yla konuştu, ona istemini duyurdu. Emirlerini taş levhalara yazdırdı. Allah’ın Sina Dağı’nda kendisiyle antlaşma yaptığı bu din önderini Yahudiler, derin bir saygıyla anarlar. Musa’nın yazıları, bugün de -3300 yıl sonra- düzenli olarak sinagoglarda okunur.  Allah kimdir nedir islamdaki allah yehova kimdir

Allah’ın Musa’yla yapmış olduğu bu antlaşma, Mesih İmanlıları için de vazgeçilmez bir temeldir. İsa izleyicilerine, “...gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecektir.” diye bildirdi. (Matta, 5:18) Allah kimdir nedir islamdaki allah yehova kimdir

Müslümanlar Musa’ya, Allah’ın yasasını insanlara aktaran “Kelimullah” (Allah ile konuşan) derler. Onlar için Musa, Allah’ın elçisidir. Yalnız dini değil, siyasi otoriteye de sahip bir komutandır. Kısaca Musa, İslâm dinine göre dünyanın ileri gelen şahsiyetlerindendir.  Allah kimdir nedir islamdaki allah yehova kimdir

Musa’nın insanlık alemine sunduğu On Emir, Eski Antlaşma’da seçkin bir yere sahiptir ve insanlığın temel taşlarından birini oluşturur. Bunları kendisine yaşamında ilke edinen ve başkalarına da öğreten kişi bilgelik kazanır. Bu emirleri görmezlikten gelen, unutan ya da sadece yüzeysel bir biçimde uygulayan bir ulus yozlaşır, yok olur. On Emir’i etraflı bir şekilde incelemek; yaşamda  kişinin -olmazsa olmaz- donanımıdır. 

Kaşmir’de insan On Emir üzerinde daha derin düşünmek ihtiyacını duyuyor. Eski dünya dinleriyle modern ideolojilerin çarpıştığı bu ülkede, Allah’ın Eski Antlaşması’ndaki temel yasasına dönmek kaçınılmaz oluyor. Bu kitapta, “dünyanın çatısı” da denilen Kaşmir Bölgesi’ndeki sohbetlerimizin bir özetini sunmak istiyoruz. Konuştuğumuz gençler, değişik dinlerden olup gerçeği aradıklarını, onun için yaşadıklarını söylediler. On Emir’in günümüz için ne ifade ettiğini sordular. Dileyen herkes bu incelemeden kendisi için dersler çıkarabilir. 

ON EMİR’İN BAŞLANGICI
ALLAH KENDİSİNİ AÇIKLIYOR

 
“Seni Mısır Ülkesinden, Esirlik Evinden Çıkaran Allah’ın Yehova Benim.” (Çıkış, 20:2)

On Emir katı, donuk bir yasa listesine benzemez. Anlaşılmayan, kapalı inanç esasları da değildir. Karşımızda Allah ile insanlar arasında karşılıklı bir konuşma vardır, adeta. Yaratan, yarattıklarıyla konuşuyor; Öncesiz ve 

Sonsuz Olan, ölümlülere eğiliyor; Kutsal, günahlılara yöneliyor.

 
On Emir “Ben” sözcüğüyle başlıyor. Diri Allah bize bir kişi olarak sesleniyor; tanımı imkânsız bir ruh ya da kişinin uzaktan duyduğu bir fısıltı olarak değil. Anlaşılmayan bir dille, gök gürültüsü, yıldırım gibi belirtilerle konuşmuyor. 

Tam tersine, karşımızda irade sahibi, kendisiyle aramızda karşılıklı bir güven ilişkisi kurmak isteyen “Ben” olarak duruyor. O’nun bizimle konuşması başlı başına bir nimettir. Bize yönelmesi eşsiz bir ayrıcalıktır. Gerçi kişi kendisiyle konuşan Diri Allah’a arkasını dönebilir, O’ndan kaçmanın yollarını arayabilir; ama biz O’nun karşısında duruyor, sözüne karşılık vermek istiyoruz. Tanrısal “Ben”, bizi doğrudan doğruya karşılıklı ilişkinin bir tarafı yapıyor. Öncesiz ve Sonsuz Yaratan, Yeryüzünün Sahibi, Yargıcımız ve Efendimiz bizimle konuşuyor. 0’nu can kulağıyla dinlemek, söyleyeceklerini yüreklerimize işlemek istiyoruz. 

Allah’ın Varlığı Allah kimdir nedir islamdaki allah yehova kimdir

 “Ben” derken, Allah bize bir sırrı bildiriyor. Biz insanlar artık nasıl “Allah yoktur!” diyebiliriz? Allah’ın bu kendi öz tanıklığı önünde bütün dünya görüşleri dağılmaya mahkûmdur. O’nun “Ben” i bizim varlığımızın esasıdır.  Allah kimdir nedir islamdaki allah yehova kimdir

Allah vardır ve gerçeğin ta kendisidir. Her şey yokluğa doğru gitmekte, ama O sonsuza dek bakidir. Çokları Allah’a isyan ediyorlar; bu halleriyle onların dağlarla boy ölçüşmeye kalkışan kişilerden ne farkı var? Başkaldırılarının sonunda, olan yine onlara oluyor, hem ruhsal, hem de bedensel yönden çöküyorlar. Önemli ve belirleyici olan, kişilerin Allah hakkında söyledikleri değildir. O’nun var olduğu gerçektir. 

Bundan tam üç bin yıl önce, Kral Davut’un zamanında insanlar Allah’ın varlığını tanımadılar, “Allah yoktur!” dediler. (Mezmur, 14:1) Tanrısal gerçekliği inkâr ettikleri için, peygamber onları deliler, mahvolmuşlar sürüsü olarak  adlandırdı; çünkü onların bu inkârı, evreni yoktan var eden ve onun düzenini devam ettireni yadsımak anlamına geliyordu. 

Diri Allah’ın öz tanıklığı önünde Buda’nın vizyonları da her türlü temelden yoksun kalıyor. Dünyanın amacı, ulaşmak istediği; kendini inkâr etmek, arzuları köreltmek ve sonunda hiçliğe kavuşmak demek olan “Nirvana” değil; Allah’tır! O’nun varlığı yaşamımıza güç,  anlam ve amaç kazandırıyor. 

Diri Allah’ın öz tanıklığı materyalizmin, ateizmin oyununu bozuyor. Ruhu inkâr edip maddeyi varlık aleminin biricik  gerçekliği olarak gören kişi, güpegündüz güneşin var olmadığını iddia eden birini andırır. Allah diri ve bugün bizimle  konuşuyor. Bilgece davranıp, bir tanrıtanımaz, bir komünist de yüreğini O’nun sözüne açmalıdır. Kulağını sımsıkı tıkayıp yüreğini O’nun sözüne kapayan kişi, göremediği için ayı, yıldızları inkâr eden bir körden farksızdır.  Allah kimdir nedir islamdaki allah yehova kimdir

Yehova Kimdir?

Allah insanlara, “Ben benim” diyerek sesleniyor. Bu eşsiz ve esrarengiz ifade, İbranice “Yehova” adının çevirisidir. “Yehova” sözcüğünü biz “Rab” olarak çeviriyoruz. “Yehova” yı şu biçimde de anlayabiliriz: Diri Allah değişmez, O sürekli sadık olandır, sonsuzdur. O’nun değişmezliği kurtuluşumuzun güvencesi, imanımızın temelidir. O, biz suçlulara, kısıtlılara, düşkünlere karşı sadıktır. Bu nedenle O’na dönebiliriz. O’nun değişmezliği, dönüşmezliği, sözüne de sonsuz geçerlilik veriyor. Kıyamet bile kopsa,  Allah kimdir nedir islamdaki allah yehova kimdir

O’nun sözü kalıcıdır: “Gök ve yer ortadan kalkacak; ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır.” (Matta, 24:35)

 
Yüce Rab her şeyi kuşatır. Tüm varlık alemini tanır ve denetler. Bütün kapılar yüzümüze kapanmış olsa bile, O bir kurtuluş yolu bulur bize.  Allah kimdir nedir islamdaki allah yehova kimdir

Özlemlerimizi, düşüncelerimizi bilir. Korku, dehşet içinde kendi önünde yere kapanmamızı istemez. O’nun dileği bize umut vermek, içimizde güven yaratmaktır. Sonsuz Olan, her insanla kişisel olarak konuşur ve yaşamımızın yöneticisi olmak ister. Kimse kendisini amaçsız bırakmamalı, dünyanın aldatısına kaptırmamalıdır. Yaratılanın Yaratan’a dönmesi, insanın Allah’ın öz bildirisine vermesi gereken cevaptır. Allah, “Rab benim” diyorsa, bu, O’nun tek Rab olduğunu gösterir. Bütün diğer ruhlar bir hiçten ibarettir. Akla gelebilecek bütün gizli öğretilerin, bir dünya dini oluşturmak için bir araya gelmeye başladıkları huzursuz çağımızda, özellikle sihrin ve büyünün pençesindeki kişiler Allah’ın çağrısını duyuyorlar. Bu ses onları tek Rabb’e canlarını teslim etmeye çağırıyor. Fizik ötesinin reddedildiği, görünmeyenin tanınmadığı zaman geçti artık. Varoluşçu felsefenin yüzeyselliğini çokları, hatta kurucusu Heidegger bile fark etti. Öbür aleme karşı hızla büyüyen ilginin sonucu olarak bugün gerek televizyonda, gerekse kitapçılarda falcılara, ruhların çağırıldığı toplantılara, büyücülerin tecrübelerine ilişkin konular revaçta bulunmaktadır. Yine de her insan Allah’ın çağrısını alıyor ve O’nun öz duyurusu önünde, O’nu kabul ya da reddetmek kararını vermek zorundadır. İncil’i okumuş herhangi bir kişinin de açıkça göreceği gibi, İsa 

On Emir’den aldığı “Ben” tanıklığını, merhamet ve sevecenlik dolu bir içerikle kullanır. İsa’nın Rab olduğu gerçeği, melek tarafından Beytlehem tarlalarındaki çobanlara duyurulmuştu. Bu tanıklığı İsa defalarca doğruladı: “Ben yaşam ekmeğiyim”, “Ben dünyanın ışığıyım”, “Kapı benim”, “Ben yol ve gerçeğim”, “Diriliş ve yaşam benim”, “Ben iyi çobanım”, “Ben asmayım”. O, “Ben kralım”, “Ben başlangıç ve sonum” diyor. Bundan ötürü izleyicileri duraklamaksızın İsa Mesih’in Rab olduğuna tanıklık ediyorlar. O, sevgisi içimizde değişmeksizin, O’na karşı diri bir sevgi uyandıran güçlü Kurtarıcı olarak kalacaktır. O, herkesin korktuğu bir despot ya da diktatör değil; bedene girmiş sevginin kendisidir. O, güç ve yetkisini ölümden dirilişiyle ispatladı. O andan itibaren On Emir’in, “Ben Rabb’im” diye başlayan girişi her imanlı için bir avunç kaynağı. 

Musa, Rabb’in gelecekte bedene gireceğinden habersizdi. Ama O, İsa’nın doğumundan 1350 yıl önce Rabb’in kendisini tanıttığı vahiy sözlerini aldı: “Ben Allah’ın olan Rabb’im.”

Allah Kimdir?

Diri Rab, İbranice’de “Elohim” diye adlandırılıyor. O’nun Arapça’daki adı “Allah”tır. Her iki adı da gramer açısından birer cümle olarak ele almak mümkündür. Elohim: al-el-hum, Allah: al-el-hu. “Al”, belirtilik takısıdır. “El”, Allah’ın adı olup güç demektir. “Hum” ve “hu” cümle içinde şahıs zamiri durumundadırlar, ancak bir farkla: “Hu” tekil eril, “o” “Hum” ise çoğul-onlar anlamındadır. İbranice “Elohim” çoğul olarak yorumlanabilir; oysa Rabb’in 

Arapça’daki adı olan Allah, Üçlük inancına kapıyı daha ilk elden kapatıyor. İsa, “El” adının temel anlamını açıkladı. Yahudi Yüksek Konseyi önündeki tanıklığında doğruladı: “...bundan sonra İnsanoğlu’nun, Kudretli Olan’ın sağında oturduğunu ve göğün bulutları üzerinde geldiğini göreceksiniz”. (Matta, 26:64) 

Her şeyi bilen, her yerde var olan en bilge varlık, Sonsuz Rab, aynı zamanda en güçlü olandır da. O, dünyanın tek yaratıcı ve yapıcı gücüdür. Güçlü sözüyle evreni yoktan var etti, kutsal sabrıyla ona tahammül ediyor. O, yıkıcı, yarattıklarına zorbaca davranan, dilediğini kurtuluşa erdirip, dilediğini saptıran bir Rab (Enfal, 35; Fatır, 35) değildir. Hayır, “O, tüm insanların kurtulmasını ve gerçeğin bilincine erişmesini ister.” (I. Timoteyus, 2:4) 

Eski Antlaşma’da insanlar sürekli kendilerini, ülkelerini “El” adıyla birleştirdiler; çocuklarına Samuel, Eliya, Daniel; topraklarına Beytel, Yesreel, İsrail adlarını verdiler. Evreni tutan güç Allah ile bir olmak arzusundaydılar. Allah ile insanlar arasındaki birleşme Yeni Antlaşma’da eşsiz bir biçimde gerçekleşti. İsa öğrencilerine, “...Kutsal Ruh üzerinize inince güç alacaksınız...” vaadinde bulundu. (Elçilerin İşleri, 1:8) Allah günahlı yaratıklarına uzak durmaz, onları arındırır ve kutsar, aralarına yerleşmek ister. 

Rab İsa Mesih, yeri göğü kabzasında tutuyor. Gücüne son olmayan bu kişinin önünde, en korkunç yıkım silahları bile bir hiçtir. 

İslâm’da Allah Kimdir?

Kadir (her şeye gücü yeten) Allah’ı itiraf, İslâm’da Allahu Ekber (Allah en büyük olandır) formülünü doğurdu. “O, her türlü varlıktan daha güzel, daha güçlü, daha bilge olandır.” Böylelikle Allah İslâm dininde, ulaşılamayacak kadar yüce, dokunulmaz, insan için kavranılmazdır. O bambaşka, uzak, bilinmeyen Allah’tır. O’nun hakkında söylenen her söz eksik ve yanlıştır. Kişi O’nu tasavvur etmek yerine, O’ndan çekinmeli, korkmalı, kendisine bir kul gibi tapınmalıdır. Gerçi mutasavvıflar, bu yüce ve uzak Allah’a sevgi ve ümit köprüleri kurmak için az uğraşmadılar; ama Kuran, eski Arap toplumuna özgü düşüncelerle bu “yakınlaşma” girişimlerinin sürekli karşısında olacaktır. Allah’ın İslâm’da “görünmeyen” oluşu, imanlılarıyla arasında bir antlaşmanın bulunmayışı bu durumun başlıca nedenlerindendir. 

Muhammet Allah’la yapılan bir antlaşmadan (misak) söz etmiyor; herkesin Allah’a kayıtsız şartsız teslimiyeti onun risaletinin (peygamberlik mesajı) özünü oluşturuyor. Bu nedenle İslâm ne gerçek bir Allah bilgisi, ne gerçek bir günah bilinci, ne de somut bir tanrısal lütuf deneyimi getirebiliyor. 

Günah ve yargıdan kurtaran Kurtarıcı’ya şükür değil, kulların yüce Allah’a ibadeti İslâm’ın temel konusudur. Kişinin bizzat tecrübe ettiği, yaşadığı kurtuluş için hamt ederek kutsaması değil, Allah’ın mücerret (soyut) olarak yüceltilmesi bu dinin asıl motifini teşkil ediyor. Müslüman böylelikle, çevresine hâkim olan âdetlere tutsak, bedevi yaşam tarzına uygun yaşamak zorundadır. 

İslâm’ın Allah kavramıyla On Emir’in ilk sözcükleri birbiriyle tamamen çelişiyor. Rabbimiz ulaşılmaz olmak, uzak kalmak arzusunda değildir. Yarattıklarına yaklaşıyor; bundan da öte: “Ben Allah’ın olan Rabb’im” diyerek biz ölümlülerle antlaşmaya giriyor, Kutsal Kadir Allah. 

Allah’la Antlaşma

Asıl metinde mülkiyet belirten zamirle ifade edilen ve “Ben senin Allah’ın olan Rabb’im” şeklinde kullanılan “senin” sözcüğü, yüce Allah’ın kendisini bize ait kıldığını gösteriyor. Tıpkı birbirini seven iki kişinin birbirlerine karşı duydukları güven ve sonsuz teslimiyet duygusunda olduğu gibi. Tüm kâinata hükmeden Rab, kendisine başkaldıranlara eğilip, “Ben size aitim, ben sizinim” diyor. “Bana artık dönmeyecek misiniz?” 

On Emir’in giriş cümlesi, Allah ile insanlar arasındaki bu antlaşmanın  kanıtıdır. Bu sonsuz antlaşma tek taraflı olarak Allah tarafından teklif edildi, mühürlendi. Sadık Rab, bize O’nda varolduğumuzu, bizi sevdiğini, eşsiz lütfuna iman, ümit ve güvenle karşılıkta bulunmamızı beklediğini bildiriyor. 

Yüce’nin antlaşmadaki vaat sözü, O’nun lütfu, kurtarışı, bağışı ve bereketi için bir teminattır. “...Tanrı bizden yana ise, kim bize karşı olabilir!” (Romalılar, 8:31) Allah’ın lütuf saçan varlığına ilişkin vaat bize, biz hantal insanların O’nun nimeti sayesinde yapıcı işler yapabileceğimiz güvenini veriyor. İmansızlık, O’na, “istemez, aramıza gelme, bizimle çalışma!” demektir. 

İnsanların günahları, Allah’ın değişmeyen sadakat ve vefasını geçersiz kılmaz. Evet, Kutsal Ruh, ne denli küçük olursa olsun, her günahı yargılayıp cezalandıracak; çünkü O’nun mutlak adaleti her türlü haksızlığın karşılığını almasını gerektirir. Kutsal Ruh, ancak sonsuz sevgi sahibi İsa Mesih’te kusurlu antlaşma tarafının günahını sildi; zira İsa Mesih onun cezasını kendisi yüklendi. İsa’nın ölümü, bizimle yapılan tanrısal antlaşmanın geçerliliğinin en büyük güvencesidir. Çarmıh (haç), O’nun bitmez tükenmez lütfunun sembolü oldu. 

 Allah Babamız’dır

Allah’ın insanlara uzaklığı İsa’yla ortadan kalktı. Allah, İsa’da insanlara göründü. O’nun, izleyicileri kul değildirler. İsa bizi her türlü kölelikten azat etti, bunun ücreti olarak kendi kanını verdi. Böylece Allah, İsa’ya iman edenlerin tümünü arıtıp, kendi çocukları kabul ediyor. İsa aracılığıyla Allah, Babamız oldu. Büyük bir suç işlemiş olsak bile, O bugün bize, “Ben Allah’ın olan Rabb’im, ben senin Baban’ım” diye sesleniyor. 

İsa Mesih’in Babası, O’na her iman eden kişiye, İncil’den yüreklere akan Kutsal Ruh’un gücünü bağışlıyor. Böylece biz yeni doğanlar, içimizde Babamız’ın yaşamını ve niteliklerini taşıyoruz. Artık sonsuz ölüme düşmemiz imkânsız. Allah, İsa aracılığıyla bizimle sımsıkı bir bağ kurdu, içimize yerleşti. 

O Babamız oldu, biz de O’nun çocukları; biz O’na aitiz, O da bizlere. Bu Yeni Antlaşma, İsa’nın bizim yerimize ölmesiyle gerçekleşti. O andan itibaren, her Mesih İmanlısı Allah’la kişisel ilişkiye geçme ayrıcalığına sahiptir. Duamız, boşluğa haykırılan bir sesleniş değil; dilek, şükür ve tapınma ifadesini bulan, Allah’la söyleşidir. Babamız’ın bizi dinlemeye zamanı var, buna her an hazır. O’nun Babamız oluşu gerçeğinde eşsiz bir güven duygusu kazanırız, bizleri çepeçevre kuşatan yüce Tanrı canlarımızı adaletiyle esirger. Mesih İmanlıları, ne Müslümanların Allah’a uzaklığında, ne Hinduların çok tanrıcılığında yaşıyor, ne de Budistlerin korkuyla bekledikleri hiçliğe karışmak duygusunu tanıyorlar. Kendi varlığında yaşamaları ve kendisine benzemeleri için Kutsal Allah, sonsuz sevgisinde değersiz yaratıklarına bağlandı. O bizi, içinde bulunduğumuz durumda bırakmak değil; kurtarmak, yenilemek, değiştirmek istiyor. “...Siz de kutsal olacaksınız, çünkü ben kutsalım.” (Levililer, 11:45) 

Allah’la birliktelik yalnızca akla dayanan bir iman olmayıp, yaşamımızda köklü bir değişim getirir. Allah’la yaşam kişinin doğasını değiştirir. Sonsuz Olan, bizi kendi düzeyine yükseltmek istiyor. Babamız, kendisine benzememizi istiyor. İsa bu hedefi açıkladı: “...Göksel Babanız yetkin olduğu gibi, siz de yetkin olun.” (Matta, 5:48) Yitmiş yaratıklardan Allah’ın çocuklarına dönüştüğümüz “eğitimimizde”, On Emir en önemli dersi oluşturur. Bu emirler bizi yaşamın uçurumlarından koruyan Tanrısal lütfun kumanda cihazıdır adeta. 

Kişi Allah’ın yetkinliğine ulaşabilmenin olanaksız olduğunu düşünebilir. İnsan nasıl bunu yapabilir? Bu, cennette Şeytan’ın insanın kulağına fısıldadığı ilk deneme değil midir? “Allah gibi olacaksınız.” Şurası kesin, kimse kendi kendisini kurtaramaz, kendiliğinden “iyi” olamaz. Dindarlık, doğruluk taslamak, yarın öbür gün hesabını vereceğimiz bir suçtur. Kutsanmamız, Göklerdeki Babamız’ın işidir. O bizi yönetiyor, her gün bizlerden kendimizi inkâr etmemizi istiyor;  zorlukların üstesinden gelebilmemiz için canlarımıza güç veriyor, sözünü okuyup uygulayabilmemiz için uyarılarda bulunuyor. Sevgisini bağışlayarak bencillerden hizmet aşığı insanlar yaratıyor. Babamız’ın ruhsal bağışları, O’nun uysal çocuklarında ürünlerini gösterir. 

Bitirilen Kurtarış

Günahın gücü ve köleliğinden kurtulmamız, Allah’ın içimizde etkinliğini göstermesinin ilk şartıdır. Girişin ilk cümlesi, kendi gücümüzle bizi saran bağlardan kurtulamayacağımızı, buna yalnızca iman uysallığında yaşayan imanlılara yardımını esirgemeyen Allah’ın güç getirebildiğini bildiriyor. O, Musa ve halkını çileli bir kölelikten kurtardı, kendileriyle yaptığı sonsuz antlaşmayla onları özgür kıldı: “Seni Mısır ülkesinden, esirlik evinden çıkaran Allah’ın Yehova benim.” (Çıkış, 20:2)

3600 yıl önce Yakub’un çocukları, uzun süren bir kuraklık sırasında kıraç kireç taşıyla kaplı dağlarını bıraktılar; açlık onları 300 km. uzaklıktaki Kuzey Mısır’ın verimli Nil Vadisi’ne sürükledi. Orada yeterli yiyecek, rahat bir hayat vardı. Habeşistan Dağları’ndan kopan taşkınlar nedeniyle, her yıl çevreye taşan Nil çamuru inanılmaz bir verimlilik yaratıyordu. Yakub’un çocukları kısa zamanda çoğaldı, Mısır ahalisi için tehlike doğurabilecek küçük bir halk oldular. Bu nedenle Firavunlar, Yahudi işçileri ezip köleleştirmeye başladılar. Angarya günden güne dayanılmaz bir hal aldı, halk iliklerine kadar sömürülür oldu, ümitsizlik büyüdü. İşte o zaman içlerinden bazıları atalarının Allah’ını hatırladılar, haykırarak ondan  yardım dilediler. Rahat anlarında Allah’ı unutmuşlardı. Boğucu eza, cefa ve sıkıntı, onları Yaradanları’na, Kurtarıcıları’na döndürdü. 

Rab, Firavun’un sarayında ve çölde kendi görevini yerine getirmesi için kulu Musa’yı gönderdi. Rab, alev alev olmasına karşın yanmayan bir çalılıkta Musa’ya göründü, ona adını duyurdu: “Ben, Ben’im.” “Ben değişmem, size daima sadık kalacağım.” “...Beni arayacaksınız ve bütün yüreğinizle beni arayınca bulacaksınız.” (Yeremya, 29:13) 

Rab, Musa’yı kölelik boyunduruğundaki işçileri kurtarması için Mısır tanrılarının aracısı güçlü Firavun’a gönderdi. Oysa Nil Vadisi hükümdarı ucuz iş gücünü bırakmak niyetinde değildi, Allah’ın sözüne karşı gitgide katılaştı. Ancak birbiri ardından gelen bela ve felaketler sonucunda, İbrahim’in çocuklarını bırakmak zorunda kaldı. Rabb’in çağrılıları silahsız, iman uysallığında ülkeden ayrıldılar. Her ev için kesilen Fısıh kurbanı kanının korumasında, yanlarına aldıkları yine bu kana ait etin verdiği güçle gece yarısı çöle kaçtılar. Onların kurtuluşunu sağlayan mucize, Kızıldeniz’den geçişleri, onları kovalayan düşmanın da boğulmasıyla noktalandı. Dili yosunlu Firavun’un mumyası, bugün Kahire müzesinde görülebilir.

İslâm’da Allah’ın Zaferi

İslâm’da, Müslümanların düşmanlarına karşı kazandıkları her zafer Allah’ın müdahalesi şeklinde yorumlanır. Yine de Muhammet, Bedir savaşında düşmanlarını sadece Allah’ın bir mucizesiyle değil, silah gücüyle yendi. 

Canlarını dişlerine takan izleyicileri, kendilerinden üç kat daha güçlü rakiplerinin üstesinden gelip hatırı sayılır bir ganimet elde ettiler. Eski Antlaşma’da, savaşmaksızın, kan dökmeksizin tanrısal bir mucize olarak kendini gösteren olgu, İslâm’ın cihadını (kutsal savaş) oluşturuyor. Temel ilke şudur: Allah, imanlılarının silahıyla  savaşır, İslâm’ın düşmanlarını yok eder. (Enfal, 17) 

Mısır esaretinden kurtardıktan sonra, Allah, halkının kızgın çölde de rehberi oldu; orada onlarla sonsuz bir antlaşma yapmak istedi. Böylece onlar, kendi beraberliğinde, tıpkı O’nun gibi kutsal olabileceklerdi. Onları, Tanrısal arşın önündeki tüm insanların kendisiyle barışmalarını sağlayacak bir kâhinler topluluğu olmaya atadı. On Emir bir tür antlaşma kitapçığı, akit metni ve Allah’la birlikteliğin temelidir.

Yeni Antlaşma’da Bitirilen Kurtarış

Yakub oğullarının kölelikten kurtarılışından 3300 yıl sonra Allah’ın, halkının düşmanlarına karşı bu zaferini Yeni Antlaşma’daki kurtarışla karşılaştıracak olursak, On Emir’in girişini şöyle anlayabiliriz: “Ben Allah’ın olan Baban Rabb’im. Seni kurtardım.” 

İsa’nın dünyaya gelip her kişinin günahları için Allah Kuzusu olarak çarmıha gerildiği günden bu yana, Mesih İmanlıları tüm halklara Allah’ın zaferini haber veriyor. Biz İsa’yı insanların Rabb’i ve Kralı olarak tanıtıyor, duyuruyoruz. O, acıları ve ölümü aracılığıyla günahın, Şeytan’ın gücünü dağıttı. Bizi ölüm tuzağından, Allah’ın gazabından ve gelmekte olan yargıdan kurtardı. Mesih aracılığıyla kurtuluşumuz öylesine yetkin ve kapsamlı ki, bu eşsiz lütfundan dolayı, O’na bir an olsun şükretmeden duramayız. Allah’ın kurtarışı herkes için hazır. Kurtarış eylemi tamamlandı, Allah olağanüstü bir iş gerçekleştirdi. Evet, kan döktü, ama düşmanlarının değil; Biricik Oğlu’nun kanını. Göklerdeki Babamız’ın bu girişiminden bu yana, kendi kendimizi kurtarmak zorunda değiliz. 

   
www.hiristiyanlar.tk

© Copyright incil.türk