| Luther 
                                      ve yandaşlarının durumu 1530 yılında birden 
                                      çok tehlikeli oldu. Kayser, Fransa ile anlaşma 
                                      yapmış Viyana yakınlarına dek ilerleyen 
                                      Türkleri geri püskürtmüş, Papa ile barışmıştı. 
                                      Papa'nın elinden Bologna'da kayser tacını 
                                      aldı, Millet Meclisini Augsburg'a çağırarak 
                                      kalabalık bir kurulla Almanya'ya geldi. 
                                      Papa'ya olan bağlılığını, Almanya'daki Protestan 
                                      hareketini ne pahasına olursa olsun bastırmakla 
                                      gösterecekti.   
                                       
                                         
                                       
                                      Protestan soylular ve elektor Johan, tanrıbilimcilerle 
                                      birlikte güneye, Meclis toplantısına gidiyorlardı. 
                                      Kuşkusuz, aforoz edilen baş sapkın Luther'in 
                                      Augsburg'a girmesine izin verilmeyecekti. 
                                      Bu yüzden Luther, Koburg şatosunda beş aydan 
                                      çok kaldı.  
                                       
                                         
                                       
                                      Dokuz yıl önce Wartburg'ta olduğu gibi, 
                                      Luther şimdi de ormanda, güzel hava ve sessizlik 
                                      içinde dinlendi. Koburg'a gelir gelmez Melanchton'a 
                                      bu Sina'yı Sion'a çevireceğini, oraya biri 
                                      Mezmurlara, biri peygamberlere, biri de 
                                      Aisopos'a olmak üzere üç çadır kuracağını 
                                      yazıyordu!  
                                       
                                         
                                       
                                      Ama Luther'in yaşamı burada da kolay değildi. 
                                      Hastalık onun yakasını bırakmıyordu. Kimi 
                                      zamanlar çalışacak durumda değildi: baş 
                                      dönmesi, kulaklarındaki uğultu, baş ağrısı 
                                      ve uykusuzluk çekiyordu. Ama en zoru, içindeki 
                                      kaygı ve huzursuzluklarıydı. Yanında bulunan 
                                      iki genç arkadaşa karşın, yalnızlıktan kaçmak 
                                      için daha kalabalık bir topluluk aradı. 
                                      İki çocuğunu küçük Hans'ı ve hemen hemen 
                                      bir yaşındaki tatlı Margareta'yı çok özlüyordu. 
                                      Akrabaları için de üzülüyordu, çünkü babası 
                                      ağır hastaydı. Şubat ayının ortalarında, 
                                      Luther anasına ve babasına uzun bir mektup 
                                      yazarak onlara olan sevgisini, gönül borçluluğunu 
                                      belirtti. Babasının sağlık durumu izin verirse, 
                                      kendi yanına gelmesini istiyordu. Babası 
                                      kendisinin yüzünden hor görü, alay, kin 
                                      ve tiksinme gördüğü için acı duyuyordu. 
                                      Ama bu acılar, Mesih'in onu kendi yüceliğine 
                                      doğru götürdüğünün kanıtıydı. Babasını avutarak 
                                      bu güçsüz halinde yaşamını, bizim için ölen 
                                      güvenilir yardımcımız İsa Mesih'in ellerine 
                                      bırakmasını öğütledi. "Sözünü ettiğim 
                                      sevgili Rabbimiz ve Kurtarıcımız, sevinçle 
                                      karşılaşacağımız güne dek (ya bu ya da gelecek 
                                      yaşamda) sizinle birlikte olsun. Çünkü hiç 
                                      kuşkusuz, çok kısa bir süre sonra, Mesih'in 
                                      yanında karşılaşacağımıza inanıyoruz." 
                                      Annesine de buna benzer sevgi dolu sözler 
                                      yazıyordu.   
                                       
                                         
                                       
                                      Koburg'tayken babasının ölüm haberi Luther'e 
                                      ulaştı. Eşi bu habere dayanamayacağından 
                                      korkuyordu. Yaşlı Hans Luther sarsılmaz 
                                      imanla bu dünyadan ayrıldı. Ona, oğlunun 
                                      son mektubunda sözünü ettiği Müjdeye inanıp 
                                      inanmadığı sorulunca, yaşlı adam: "Ona 
                                      inanmayan biri alçaktır" diyerek yatağında 
                                      duvara doğru döndü ve canını verdi. Babasının 
                                      ölüm haberi oğlunu çok sarstı. "Benim 
                                      babam şimdi ölmüştür" dedi ve Kutsal 
                                      Kitabı alarak bir odaya kapandı, dua etti, 
                                      ağladı. Mektuplarında da babasını yitirmesinin 
                                      acısını anlatırdı. Öte yandan da babasının 
                                      Tanrıya iman ederek ölmesi onu avuttu.  
                                       
                                         
                                       
                                       Ama Luther'in en çak üzüldüğü konu 
                                      Müjde davasıydı. Sadık arkadaşı Melanchton 
                                      güçlüklerle karşılaştığı an kararsızlığa 
                                      düştü. Bir kardinalle görüşerek büyük ödün 
                                      vermeyi kabul etti bile.  
                                       
                                         
                                       
                                      Ama Luther yine, sanki daha arındırılmış 
                                      olarak, acıların altından kalktı. Doğanın 
                                      yakınlığı, kuşların ötüşü onu çok dinlendirdi. 
                                      Bülbülün ötüşünü, horozun yeni günün başladığını 
                                      haber vermesine değin dinlemek ne hoştu! 
                                      "Sofra arkadaşlarına", yani kendi 
                                      evinde birlikte yemek yediği gençlere, ortaklaşa 
                                      göndermiş oldukları mektuba karşılık uzun, 
                                      sevinç dolu, doğa tazeliği içeren yanıt 
                                      gönderdi:  
                                       
                                         
                                       
                                      "Sevgili Baylar ve Arkadaşlar. Mesih'in 
                                      lütfü ve esenliğiyle sizi selamlıyorum. 
                                      Ortaklaşa gönderdiğiniz mektubu almış bulunuyorum, 
                                      durumlarınızı da öğrendim. Siz de bizim 
                                      durumumuzu öğrenesiniz diye şunu bildirmek 
                                      istiyorum: kendimiz, üstat Velt ve Cyriacus 
                                      (Luther'in genç arkadaşları, sonuncusu onun 
                                      yeğeni) Augsburg meclisine gitmedik, ama 
                                      başka bir meclise katıldık.  
                                       
                                         
                                       
                                      "Penceremin önünde küçük ormana benzeyen 
                                      bir çalılık var. Orada kargaların meclisi 
                                      toplanıyor. Atlılar gelip gidiyorlar, gece 
                                      gündüz öyle bir gürültü geliyor ki, sanki 
                                      hepsi zil zurna sarhoş. Gençlerle yaşlılar 
                                      öyle bağırıyorlar ki, soluklarının kesilmeyişine 
                                      şaşıyorum. Kayserlerini daha görmedim, ama 
                                      soylular önümde kuyruk sallayarak durmadan 
                                      uçuşuyorlar. Çeşit çeşit süslü giysilere 
                                      bürünmüyorlar, hepsinin sade siyah giysisi, 
                                      gri gözleri var. Herkesin sesi de aynıdır, 
                                      ama yine genç ve yaşlının, ufak ve büyüğün 
                                      arasında hoş bir ayrım vardır. Büyük saraylara 
                                      ve salonlara önem vermezler, çünkü toplantı 
                                      yerinin tavanını gök, döşemesini yeşil dallar 
                                      o1uşturuyor. Duvarları ise dünya denli geniştir. 
                                      Atlara ve zırhlara gereksinmeleri yoktur, 
                                      çünkü çalılıkları aşabilen kanatlı tekerleklere 
                                      sahiptirler... Büyük ve güçlü efendilerdir, 
                                      ama nasıl karar vereceklerini daha bilmiyorum. 
                                      Ne ise, şövalyeler gibi kuyruk sallamaları, 
                                      gagalarını temizlemeleri hoşuma gidiyor..."  
                                       
                                         
                                       
                                      Koburg'ta, kuşların arasındaydı ki, Luther 
                                      avutucu oldu. Güç bir anda odasının duvarına 
                                      şu sözleri yazıyor du: "Ölmeyeceğim, 
                                      ama yaşayacağım ve Rabbimin işlerini duyuracağım". 
                                      Burada Luther 117; ve 118. Mezmurların yorumlarındaki 
                                      tatlı, iman dolu sözleri yazdı. Onu ruhu 
                                      İsrail peygamberleriyle arkadaşlık etti. 
                                      Peygamberlerin kitaplarını Almanca'ya çeviriyordu. 
                                      Dua yaşamı daha derin ve güçlü oldu. Mektuplarıyla 
                                      Augsburg'ta savaşan arkadaşlarına güç ve 
                                      destek veriyordu, Her gece şatonun, sessiz 
                                      ormanın üstünde yıldızlarla dolu duru gök 
                                      kubbesini seyrediyordu. Bir zamanlar İbrahim'in 
                                      gördüğü gibi, o da orada Tanrının değişmeyen 
                                      sevgi ve iyiliğini simgesini görüyordu. 
                                      Bazen de kara yağmur bulutlarını üstünü 
                                      kapladığı zaman, hiçbir desteği olmayan 
                                      gökkuşağını görerek şaşkın kaldı. Elektor'un 
                                      danışmanına gönderdiği mektubunda Luther 
                                      şöyle yazıyordu: "Geçenlerde iki harika 
                                      şey gördüm. Biri şuydu: penceremden dışarı 
                                      baktığımda, gök kubbesiyle yıldızları görüyordum, 
                                      ama tek bir direği bulunmayan bu harika 
                                      yapı çökmeden yerinde duruyor. Şimdi kimileri 
                                      var ki, böyle direkleri arıyorlar, onlara 
                                      dokunmak istiyorlar. Onları bulamayınca 
                                      da korkup titriyorlar, sanki direkleri göremedikleri 
                                      iç, gök kubbesi yıkılmak üzereymiş. Direkleri 
                                      görüp dokun bilseler, o zaman gök üzerlerine 
                                      düşmeyecekmiş." Luther'in oğlu Hans'a 
                                      yazdığı mektup, bazılarınca baban oğluna 
                                      yazdığı en güzel mektuptur. Mektubu daha 
                                      sonra göreceğiz. Luther'in düşüncelerinde 
                                      durmadan Melonchton --bu a1çakgönüllü, doğru, 
                                      ama sarsılan adam-- vardı. Onu süreklice 
                                      yüreklendirip avutuyordu.  
                                       
                                         
                                       
                                      1530 yılının 25 Haziranında Protestanların 
                                      yaptığı iman açıklaması kaysere okundu. 
                                      Melanchton'un son biçimini verdiği bu açıklama, 
                                      ayrıntılarıyla düşünülmüş, açık ve barışçıydı. 
                                      Ana düşüncesi, Protestanlığın ayrılıkçı 
                                      bir hareket olmayıp, Kutsal Kitabın ve ilk 
                                      Kilisenin öğretişi olduğunu göstermekti. 
                                      Luther de, açıklamasını gereğinden biraz 
                                      ılımlı bulduğu halde beğeniyordu. Yıllarca 
                                      süren, tanrıbilim çalışmaları ve kişisel 
                                      deneyimleri, bütün Protestanların kabul 
                                      edebileceği ve Lüteryen kiliselerin temel 
                                      öğretişini oluşturan iman açıklamasını meydana 
                                      getiriyordu.   
                                     Sonraki 
                                      Bölüm "EVLİLİK" |