|  
                                      Erfurt'taki Augustinusçuların manastırı, 
                                      Fransiskenler ve Dominikenlerin manastırları 
                                      gibi dilenci keşişlerin manastırıydı. Bu 
                                      manastırda yaşam çok sert ve tekdüzeydi. 
                                      Luther'in özellikle bu manastıra girmesi 
                                      herhalde aradakilerin keşiş yaşamını ve 
                                      Tanrı yolunda yürümesini ciddiye almalarına 
                                      dayanıyordu. Çünkü kimi manastırlardaki 
                                      yaşamın yozlaştığı herkesçe biliniyordu.
 
 Luther, manastıra girmesinin geçici bir 
                                      karar almadığı belli oluncaya dek, manastırın 
                                      konuk evinde kaldı. Sonra acemi keşiş alarak 
                                      başka bir keşişin sıkı denetim ve buyruğu 
                                      altına verildi. Daha keşiş elbisesini giymeden, 
                                      büyük bir törenle keşişlerin arasına katılmadan, 
                                      Luther attığı adım için babasının onayını 
                                      istedi. Babasının yanıtı, Luther'in korktuğundan 
                                      da ağırdı. Babası yalnız ona yine "sen" 
                                      diye seslenmekle kalmadı. "Bütün babalık 
                                      hakkını helal etmeyeceğini" de söyledi. 
                                      Annesi ve akrabaları da, kendisinden hiç 
                                      bir haber almak istemediklerini bildirdiler. 
                                      Luther tek başına kaldı. Sıkıntısı daha 
                                      da artıyordu. Ama beklenmedik bir zamanda 
                                      Mansfeld'ten değişik bir haber geldi. Luther'in 
                                      küçük kardeşlerinden ikisi vebadan ölmüşlerdi. 
                                      Aynı zamanda Martin'in de aynı hastalığa 
                                      tutulduğu söylentisi eve ulaştı. Bu söylentinin 
                                      yanlış olduğu anlaşılınca, babasının yüreği 
                                      yumuşadı, oğlunun attığı adımı onayladı.
   
                                      Artık manastırın bir üyesi olduğundan Luther'e 
                                      bir oda verilmişti. Hiç bir ısıtma aracı 
                                      olmayan, uzunluğu üç, genişliği iki metre 
                                      olan odanın içinde sadece yatak, masa, iskemle 
                                      ve ufak bir lamba bulunuyordu. Günler çeşitli 
                                      görevlere bölünmüştü. itaatli olması ve 
                                      kendi isteklerinden vazgeçebilmesi için 
                                      Luther'e büyük, küçük, çeşitli günlük görevler 
                                      verildi. Manastır kilisesinde her üç saatte 
                                      bir dua toplantısı yapılıyordu. Bunlara 
                                      çok önemli başka bir görevde bulunanlar 
                                      dışında herkesin katılması zorunluydu. Luther'e, 
                                      keşişlere özgü davranışlar, boynu bükük 
                                      ve gözleri yerde yürümek, en ufak bir gülme 
                                      isteğini kendinden koparmak ve söyleyecek 
                                      önemli bir şey olmadığı zaman konuşmamak, 
                                      öğretildi. Ara sıra Luther dilenmek için 
                                      manastırdan ayrılıyordu. Manastırdayken 
                                      ise, her gün Kutsal Kitabın belirli bölümlerini 
                                      ve eski duaları okumak zorundaydı. Kendi 
                                      düşüncelerini ve en derin benliğinden gelen 
                                      isteklerini durmadan denetlemek çok önemliydi; 
                                      çünkü her hafta günah çıkartılıyordu. Duygun 
                                      vicdanlı ve melankolik Luther, yönetmenlerin 
                                      dikkatini çabuk çekti. Başka keşişler de 
                                      onu kıskanıyorlardı. Yönetmenlerden biri 
                                      Luther'e karşı dürüst ve arkadaşça davranıyordu. 
                                      Özel bir iyilikte bulunarak ona daha okuması 
                                      gerekmeyen kitapları veriyor ve çeşitli 
                                      konularda onunla konuşuyordu. Luther, Tanrı'nın 
                                      öfkesi altında kendisinin umutsuz durumundan 
                                      söz edince : "Rabbimiz bize umutlanmayı 
                                      buyurduğunu bilmiyor musun?" derdi. 
                                      Başka birisi de ona: "Günahların bağışlanmasına 
                                      inanıyorum" sözlerini anımsattı. Daha 
                                      sonra Luther, kendi eğitimcisi için, lanetli 
                                      keşiş elbisesinin içinde onun gerçek bir 
                                      Hıristiyan olduğunu söylerdi.   Ara 
                                      sıra Luther'in daha iyi zamanları da oluyordu, 
                                      Kimi kitaplar üzerine öyle çalışıyordu ki, 
                                      onları ezberliyordu.   1506 
                                      yılının sonbaharında Luther yoksul, ahlaka 
                                      uygun ve itaatli olmayı vaat ederek tam 
                                      bir keşiş oldu. Keşişlerin inandıklarına 
                                      göre kendisi de şimdi "banyodan yeni 
                                      çıkmış suçsuz bir ,çocuk" gibi olduğuna 
                                      inanıyordu. Ama eski huzursuzluk ve sıkıntı 
                                      yine başladı. Bu yüzden Luther daha çok 
                                      okuyup papaz olmak istiyordu. 1507 yılının 
                                      ilkbaharında Luther, papazlık görevine atandı. 
                                      Böylece "diriler ve ölüler uğruna kurban 
                                      sunmak için" Tanrı'nın huzuruna çıkmaya 
                                      yetki aldı. Zamanın adetlerine uyarak papazlık 
                                      görevi yaptığı ilk ayine babasını da çağırdı. 
                                      Zenginleşen babası yirmi atlıdan oluşan 
                                      bir kurulla gelip manastıra büyük bir armağan 
                                      bağışladı. Kutsal görev yapmak için kiliseye 
                                      çıkma zamanı gelince. Luther birden bire 
                                      kendi değersizliğini anlayarak korkuya düştü; 
                                      dizlerinin bağı çözüldü, kaçmak istedi. 
                                      Ayinden sonraki yemekte Luther, Stotterheim 
                                      olayını anlattı. Bunun kendisine Tanrı'nın 
                                      çağrısı olduğunu söyleyince de babası Luther'in 
                                      sözünü keserek : "Bu belki de İblisin 
                                      sesiydi" dedi ve konuşmaya son verdi. 
                                      Luther yaptıklarını bir daha savunmaya kalktığı 
                                      zaman, babası yüksek mevkili kilise adamlarının 
                                      yanında : "Sen anana ve babana saygılı 
                                      ol buyruğunu işitmedin mi?" diye bağırdı. 
                                         Emir 
                                      üzerine Luther okumalarını sürdürdü, ama 
                                      içindeki huzursuzluk gittikçe artıyordu. 
                                      "Yeni yol" denilen o günlerde 
                                      moda olan felsefeyi iyice araştırdı. Bu 
                                      felsefeye göre insan kendi doğal gücüyle 
                                      günahlarından pişman olup onlardan tiksinebilir 
                                      ve Tanrı'yı her şeyden çok sevebilirdi. 
                                      Luther kendinde bu yeteneği bulamadığı için, 
                                      ötekilerden daha kötü olduğuna inanıyordu. 
                                      Aynı zamanda, yine bu felsefeye göre, acımasız 
                                      ve kaprisli olan Tanrı'yla karşı karşıya 
                                      gelmiş oluyordu. Daha okumalarını bitirmeden, 
                                      Luther biraz önce kurulan Wittenberg Üniversitesinde 
                                      felsefe profesörlüğüne getirildi. Bununla 
                                      birlikte Wittenberg manastırının keşişi 
                                      oldu. Luther 1508 sonbaharından 1509 sonbaharına 
                                      dek, ilerde süreklice oturacağı bu kentte 
                                      kaldı. Ertesi sonbahar eski manastıra, bu 
                                      sefer öğretmen olarak döndü. Bu zamandan 
                                      kalma, Luther'in sayfaların kenarlarını 
                                      kendi notlarıyla doldurduğu kitapları ve 
                                      ilk vaazları hala elimizde bulunuyor. Kitaplarının 
                                      sayfalarına yazdığı notlardan içinde sürüp 
                                      giden savaş belli oluyor. Bu kitaplardan 
                                      biri ünlü kilise babası Augustinus'un yapıtıydı. 
                                      Kitap "önceden seçiş" , yani Tanrı'nın 
                                      kimi insanları dünya kurulmadan önce sonsuz 
                                      yaşama seçtiği, başka1arını ise kendi kaderine 
                                      bıraktığı konusu üzerine yazılmıştı. Bu 
                                      konu Luther'i yalnız bir öğreti olarak değil, 
                                      kendi yaşamının büyük bir sorunu olarak 
                                      da düşündürüyordu. Luther'in öğretim görevine, 
                                          
                                      1510-1511 yıllarında gerçekleşen Roma yolculuğu 
                                      için ara verildi. Roma'ya, keşişlerin temsilcisi 
                                      olarak, aralarındaki bir anlaşmazlığı açıklamaya 
                                      gönderildi. Luther, Roma'ya tarihsel yerleri 
                                      görmek isteyen bir turist gibi gitmedi. 
                                      Luther'in Roma yolculuğu, bir hac yolculuğuydu. 
                                      İlk Hıristiyanların ve şehitlerin yaşadığı 
                                      katakomp denilen mezarlık mağaralarını ziyaret 
                                      etti. Hacıların töresine göre bir günde 
                                      yedi büyük kilisenin hepsinde dua edip kutsal 
                                      emanetlere saygı gösterdi. Öbür hac yolculuğundaki 
                                      papazlar gibi, Roma’daki kiliselerin mihraplarında 
                                      ölüler için dua etme sırasını bekledi. Büyükbabası 
                                      için dualar okudu. Kendi ana ve babasının 
                                      hala sağ olmasına üzülürdü, çünkü ölmüş 
                                      olsalardı, şimdi onların Araf'ta olan acılarını 
                                      ve kalma süresini azaltabilirdi. Roma'daki 
                                      en ünlü yerlerden biri Pilatus'un merdivenleriydi. 
                                      Bu merdivenlerin üzerinde Pilatus'un İsa'yı 
                                      kırbaçlattığına ve ölüm fermanını okuduğuna 
                                      inanılıyordu. Aslında Kudüs'te bulunan merdivenleri 
                                      meleklerin, Kudüs'ün harap edilmesinden 
                                      sonra Roma'ya taşıdığı söyleniyordu. Bir 
                                      insan, merdivenlerin yirmi sekiz basamağını 
                                      ciddi olarak diz üstünde yürüyerek, her 
                                      birini öperek, "Göksel Babamız..." 
                                      duasını okuyarak çıkarsa, bir canı Araf'tan 
                                      kurtarabilirdi. Luther bunu büyük babası 
                                      için yaptı, ama bitirdiğinde : Bunun gerçek 
                                      olduğunu kim bilir? diye bir kuşku uyandı 
                                      içinde. Bu kuşkusunu papaza anlatıp af diledi, 
                                      ama bu da ona huzur getirmedi. Aksine başkent 
                                      kiliselerindeki bozukluğu ve hafif Rönesans 
                                      yaşamını görünce daha kötü oldu. Birçok 
                                      papaz kutsal ayinleri çabuk ve dikkatsizce 
                                      yapmış ve ona da aynen yapmasını öğütlemişti.   
                                      Luther, Roma yolculuğundan büyük bir sıkıntı 
                                      içinde döndü. Erfurt manastırındakilerle 
                                      araları açıldığı için, oradan ayrılıp Wittenberg'e 
                                      taşındı. Kendisi fark etmeden, Tanrı'nın 
                                      güçlü ve iyi eli yaşamını böyle yönlendirmişti. 
                                      Wittenberg Üniversitesinde profesör ve aynı 
                                      zamanda Augustinusçu manastırların başmüfettişi, 
                                      iyi ve yetenekli ruhani öğütçüsü John von 
                                      Staupitz vardı. Staupitz Luther'i önceden 
                                      de tanıyordu. Staupitz'in buyruğu üzerine 
                                      ağır düşüncelerin içinde olan Luther, 1508 
                                      yılında Erfurt'tan Wittenberg'e atandı. 
                                      Staupitz ve Luther arasında yakın bir arkadaşlık 
                                      kuruldu. Staupitz Luther'i durmadan kendi 
                                      çevresinde dönen düşüncelerinden kurtarmak 
                                      için bir göreve bağlamak istedi. Luther'e 
                                      tanrıbilim doktorası yapmasını ve sonra 
                                      da vaizlik görevine girmesini önerdi. Bu 
                                      konuda manastırdakilerin isteği üzerine 
                                      Luther'le daha önce de konuşmuştu, ama boşuna. 
                                      1511 yılının sonbaharında Luther manastırın 
                                      bahçesinde, armut ağacının altında dinlenirken 
                                      Staupitz yanına gelerek : "Sayın hocam, 
                                      yapacak bir iş olsun diye tanrıbilim doktoru 
                                      ve vaiz olmanız gerekir" dedi. Bunu 
                                      yapmamak için Luther , toplam onbeş engel 
                                      sıraladı. Başka birisini bulmalıydılar, 
                                      çünkü kendisi çok yaşamayacaktı. Staupitz 
                                      Luther'in sözlerine önem vermeden: "Siz 
                                      bütün keşişlerden ve Babalardan daha mı 
                                      iyi bilirsiniz?" diye yanıt verdi. 
                                      Luther, acı dolu sesiyle: "Sayın doktor, 
                                      beni öldüreceksiniz" diye bağırdı. 
                                      "Buna üç ay bile dayanamam!" O 
                                      zaman Stoupitz sevgi, anlayış ve ruhsal 
                                      hikmet dolu olan şu sözleri söyledi: "Tanrı'mızın 
                                      yapacak çok büyük işleri olduğunu, bilmiyor 
                                      musunuz? Onun da bilgili ve yetenekli insanlara 
                                      gereksinmesi var. Ölseniz bile, cennette 
                                      de onun meclisinde kimi tanrıbilimcilere 
                                      yer var." Konuşma böyle bitti ve Luther 
                                      onun isteğine boyun eğdi. 1512 yılının Ekim 
                                      ayında Wittenberg'teki bütün kiliselerin 
                                      çanları çalarak Martin Luther'in bir tanrıbilim 
                                      doktoru unvanını gösteren Kutsal Kitabı, 
                                      şapka ve yüzük aldığını haber verdiler. 
                                      Doktorluk andını içerken Luther, Kutsal 
                                      Kitaba bağlı kalacağını ve elinden geldiğince 
                                      Kutsal Kitabın öğretilerini savunacağını 
                                      söyledi. Az sonra Luther, felsefe profesörlüğünden 
                                      tanrıbilim profesörlüğüne atandı. İlk olarak 
                                      Mezmurları ve Pavlus'un Romalılara mektubunu 
                                      yorumlamaya başladı. Sonraları Luther, tanrıbilim 
                                      doktoru olduğu zaman savunacağına ant içtiği 
                                      gerçekleri daha bilmediğini söylerdi. İncil'in 
                                      müjdesinin aydınlanmasından önce, Luther'in 
                                      çabalama dolu yaşamında ne denli sıkıntılı 
                                      zamanları olduğunu, kendisinin korkunç savaşma 
                                      içinde olduğunu biraz olsun gördük. Şimdi 
                                      biraz daha bu "acımalı Tanrı'yı" 
                                      bulma çabasını inceleyeceğiz. 
                                     Sonraki 
                                      Bölüm "MERHAMETLİ 
                                      TANRI'YI NASIL BULABİLİRİM" |